Rusya-İsrail Dengesinde İran’ın Yeri
İran ve İran’a müzahir çevrelerin Suriye’deki işgal ve katliamları meşrulaştırmak üzere pazarladığı “Direniş Ekseni”nde enteresan gelişmeler yaşanıyor. Tel Aviv-Moskova arasında artan diplomasi trafiği, bölgedeki Farisi-Şii hegemonyasını tahkim etmek üzere Tahran’ın kudret devşirdiği “Direniş Ekseni”nin geleceğine dair kimi hayal kırıklıkları, kaygı ve tehditler üretiyor.
Rusya lideri Putin’in Soçi’de Beşşar Esed’le gerçekleştirdiği görüşmenin ardından yaptığı açıklamada elde ettikleri başarılara ve politik sürecin daha aktif bir aşamaya geçirilebilmesi için yol haritası şöyleydi: “Yabancı ülkelerin silahlı güçlerinin Suriye topraklarından çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz”. Açıklamada hangi yabancı ülkelerin, hangi silahlı güçleri için çıkış kapısı gösterilmişti acaba? Sorunun cevabını zirveden birkaç gün sonra Putin’in Orta Doğu Özel Temsilcisi Alexsander Lavrentiev veriyordu: “Amerika, Türkiye ve Hizbullah.” Garip değil tersine son derece olağan bir biçimde Putin ve sözcüsü Lavrentiev’in kapıyı gösterdiği silahlı güçler arasında adı açıkça anılmıyordu ama İran tarafından hızlıca tepki gösterildi.
İran’ın Misyonu Tamamlandı mı?
Suriye’deki varlığını sadece meşru değil hayati düzeyde mecburi-zaruri olarak gören ve gösteren İran’ın perspektifi hiç kimseye sır değildi. Bu perspektifi izah sadedinde İran Dışişleri Sözcüsü Behram Kasımi’nin defalarca tekrarladığı şu beyanlara bakmakta fayda var: “Bizi kimse Suriye’den çıkaramaz. Oradaki varlığımız meşru ve hükümetinin talebinin bir sonucu. Suriye’den çıkması gerekenler, oraya izin almadan girenler. Bize ihtiyaç duydukları sürece Suriye’de kalacağız ve destek vereceğiz.” İran’ın Suriye’den çıkmaya hiç niyetli olmadığı aksine Suriye üzerinden Irak’ı daha fazla kuşatmaya ve Lübnan’a daha fazla nüfuz etmeye niyetli olduğu da biliniyor.
İran ve İran’a bağlı askeri birlikler Suriye’den çekilsin mi çekilmesin mi tartışmaları halen sürüyor ve bu yol haritasını ve takvimi kimin nasıl belirleyeceğini ilerleyen zamanda göreceğiz. Fakat bu süreçte yapılan bazı beyanlara da daha çok dikkat etmek icap ediyor. Mesela Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Faysal Mikdad “İran veya Hizbullah güçlerinin Suriye’den çekilmesi veya Suriye’de kalması, tartışma konusu değildir; çünkü bu mesele Suriye hükümetini ilgilendirir’’ diyordu. Mikdat sözlerinin devamında meseleyi izaha girişirken nasıl bir açmazın, aczin ve zilletin içerisinde olduklarını şu cümleleriyle bir kez daha itiraf ediyordu: “Suriye Arap Cumhuriyeti, dost ve müttefik güçlerden terörle savaşta kendisine yardım etmesini istemiştir. Rusya ve İran güçleri, İran uzmanları ve Hizbullah’taki kardeşlerimiz bu güçleri oluşturmaktadır. Bunların hepsi teröre karşı savaşta yer aldı. Suriye devletinin ulusal egemenliğini ihlal etmediler. Suriye hükümetiyle tam bir koordinasyon içinde teröre karşı savaştılar.”
Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim ise Mikdat’ın beyanlarından daha farklı noktalara temas ediyordu: “Şam’ın talebiyle Suriye’de bulunuyor olmasından dolayı İran askeri varlığının yasal, Amerika’nın, Türkiye’nin ve Fransa’nın askeri varlığının ise yasadışıdır. İran’ın Suriye’deki hiçbir askeri gücünün olmadığını sadece askeri danışmanları bulunuyor. Bunlar da Şam’ın davetiyle terörle mücadelede Suriye ordusuna yardım ediyorlar.”
Vekaleten Savaştı Asaleten Kovulacak
Yedi yıldır her türlü askeri araç ve birliklerle Suriye’de korkunç yıkım ve katliamlara girişen İran’ın neden şu aşamada istenmediğine dair yoğunlaşmak gerekiyor esasen. Geçen Nisan ayında İsrail medyasına beyanat veren Rusya’nın İsrail Büyükelçisi Aleksander Şein İran’ın Suriye’den çıkarılması için vaktin tamam olduğuna dair işaretler veriyordu. Şein Rusya-İsrail arasında Suriye sahası özelinde sıkı işleyen bir koordinasyona dikkat çekiyordu öncelikle. Ardından ekliyordu: “İsrail’in ulusal güvenliğini korumaya dönük kaygı ve menfaatleri Rusya tarafından daima dikkate alınıyor. İsrail-İran ilişkilerinin durumu karşılıklı ret ve tehditler ışığında bizi tabii ki kaygılandırıyor. İran’ın Suriye’deki varlığıyla artık ilgilenmemiz lazım. Bu durum işlerin kötüye gitmesine ve Orta Doğu genelinde büyük bir yangına yol açabilir.”
“Artık ilgilenmemiz lazım” dediği şey İran’ın gerektiği kadar yıkım ve katliama imza atarak Suriye’deki İslami muhalefeti kanla bastırarak misyonun tamamladığına dair bir sınır çizimiydi. İran’ın Suriye’de veya bölgenin başka bir ülkesinde İslami hareketlere karşı savaşmasında, Müslüman halkın üzerine devasa askeri varlığıyla çökmesinde ve Müslümanların yaşadığı beldeleri yakıp yıkmasında hiçbir sorun görülmüyordu. Tersine İran’ın bu misyonu destekleniyor ve takdir ediliyordu. Lakin iş İsrail’e yönelik çok uzun vadede ve çok zayıf bile olsa tehdit içeriyor oluşuna gelince işin rengi değişiyordu. Rusya hatta Amerika ve Avrupa dahi İran’ın giriştiği işgal ve katliamları buraya kadar desteklemişti. İran’ın Suriye’deki kirli ve kanlı misyonu bitmek üzere ve kapı gösteriliyor. Gitmek istemeyecek, kalmak ve varlığını tahkim edip derinleştirmek isteyecek ama fırsat verilir mi göreceğiz.
Yeni Akit
YAZIYA YORUM KAT