Rumeli ve bayrak meselesi
Dün kaldığımız yerden devam edelim.. Önce şu Rumeli meselesi nereden çıktı ona bir bakalım. Biliyorsunuz Kur’an-ı Kerim’de RUM suresi diye bir sure var. Ona da bakın bir.
Bu arada biliyoruz ki, doğduğumuz yeri, zamanı, ana-babayı, derimizin rengini ve cinsiyetimizi biz seçmedik. Bundan dolayı insanlar ileri ya da geri olamazlar. Bu, ilk laneti hak eden bir iddia olur. En büyük ırkçı şeytandır ve bunun bugünkü takipçileri ise dinî bir referansla siyonizm ve ideolojik referansla faşizmdir.. Aslında sınıfı ya da sermayeyi, cinsiyeti bir ırk gibi telakki eden felsefî ve ideolojik akımlar da aynı kaynaktan beslenmektedirler.. Kavmiyetçilik, ırkçlık gibi, bütün tarafgirlikler aynı kapıya çıkar. Futbol takımı tutmak, bir takımın taraftarlığını fanatikliğine dönüştürmek bile sizi aynı kapıya götürebilir.. Sonuçta “fikr-i kavmiyeti tel’in etmektedir Peygamber”. Zaman zaman hemşehricilik, kabilecilik, soy sop iddiaları da aynı kapıya çıkar aslında.. Kendinizi ait hissettiğiniz her kapı, onu mutlaklaştırdığınız takdirde, bu anlamda potansiyel olarak bir puta dönüşebilir..
Osmanlı Devleti’nde, 19. yüzyıla kadar Türkiye adı kullanılmadı; Devlet-i Âliyye, Devlet-i Osmaniye, Memalik-i Şahane, Diyar-ı Rum adları kullanıldı. Fakat dış dünyanın zaman zaman Osmanlı İmparatorluğu adını kullanmak yerine Türkiye adını kullandığı bilinmektedir. O dönemde yabancı dillerle çizilmiş haritalara bakıldığında bu durum açıkça ortadadır. Daha sonra, Jön Türkler (Jön, Fransızca genç demek. Yani deyim “Genç Türkler” şeklinde. Ama Fransızca bir ekle söyleniyor!) arasında Osmaniye yerine Türkistan, Türkeli, Türkili gibi adlar önerildiyse de, Orta Asya’da Türkistan adlı bir devlet olduğundan bu benimsenmedi. Anayasada (1921) “Türkiye” adı yazıldı ve 1923’te devletin resmi adı Türkiye olarak kabul edildi.
Bu toprakların adı Kur’an terminolojisinde Rum diyarıdır.. Öyle Rum diye de bir ırk yok, Anadolu halklarının ortak kimliğidir RUMluk. Kıbrıs Rum kesiminde yaşayan insanların ÇOK BÜYÜK BİR ÇOĞUNLUĞU Müslüman olmuş bir halkın bakiyesidirler.. Rumluk bir etnik kimlik değil.. Yunan kimliği de bizim ulus kimlik gibi bir şey, Rum kimliği de öyle.. Karadenizliler dert edinmesinler. Burası ARZIRUM’dur.. Burası Rumeli’dir. Mevlana Celaleddin-i Rumi’dir.. Rum Mevlana’dır yani. Bizim Rumi takvimimiz var, Rumi sanatımız var, URUMU DUT’umuz var! Mevlana Afgan mı, Fars mı, Türk mü diye tartışmayı bırakın, kendine “Rum” diyor ya hu! Bu coğrafyanın kadınına BACİYANI RUM denir, erkeğine AHİYANI RUM, mücahidine GAZİYANI RUM denir.. Rumluk etnik bir kimlik ifade etmez. Bir coğrafyaya aidiyeti ifade eder.. O kadar! Rum diye tanıtılan halk, topraklarından sökülmüş, hristiyan yurttaşlarımızdır. Baktılar hepsi Müslüman olacak, Balkanlar’daki Müslümanları seyreltmek, buradakilerin Müslümanlaşmasını önlemek için bir mübadele olayı icad edildi, o da yetmedi, araya birtakım düşmanlıklar kondu.. Bu, bölgeyi dizayn etmek isteyen güçlerin kirli bir senaryosuydu aslında..
Ya hu, Fatih Sultan, Ortodoks Rum Patrikliği’nin başı idi. Ermeni Patrikhanesi’ni Fatih kurdurdu, Süryani Patrikliği’ni kurduran Hz. Ömer’in kendisidir. Osmanlı millet sistemi de Hz. Ömer’in Kudüs’te kurduğu millet sistemidir.. Millet sistemi ile milliyet sistemi farklıdır.. Milliyet sistemi Yahudi kökenli bir batı sistemidir.. Aslında Yunan, Kürt kimliği gibi kimlikler de ulus devlet sürecinde üretilen sun’I kimliklerdir. Fransız kimliği de öyle.. İngiliz kimliği Britania, England, Büyük Britanya ya da Commonwealth kimlikleri gibi farklı bölümlere ayrılır.. 300-400 yıllık yalan bir tarihin ürünü bunlar.
Şu bayrak meselesine gelecek olursak... Hemen belirtmeliyim ki, Osmanlı’nın hiçbir zaman tek bayrağı olmadı.. Sancak, farklı şekillerde de olsa Kelime-i Tevhid ve Fetih ayetleri yazılı bir şeydi ve Cuma camilerinde (Ulu Cami) minberde dururdu. Sancak ordu ya da devlete emanet edilmezdi, camiye emanet edilirdi. Oradan da savaş olmadıkça çıkmazdı. Sivil hayatta öyle pek fazla görünmezdi yani. Gemiciler daha çok bir hilal, iki hilal, üç hilal gibi kombine farklı bayraklar kullanırdı.. Ayyıldız pek kullanılmazdı. Kur’an-ı Kerim’de aydan, yıldızdan bahsedilir ama ay da, dünya da necmdir. Yani yıldızdır.. Ay ve yıldız denmez.. Daha çok ay ve güneşten zikredilir. Yıldıza tapanlara (ki yaygın kullanımı, ay-yıldız) ya da güneşe tapanlara İslam geleneğinde Sabii deniyor.. İslam’da yıllık ibadetler ay’a, günlük ibadetler güneşe göre yapılır ve bir ayette “Ay ve güneş Allah’ın iki ayetidir” dendiği için daha çok ay ve yıldız değil, ay ve güneş kullanılmıştır. Ay ve yıldız da aslında güzel bir kombinasyon oluşturur.. Biri İslam’ı, öteki Peygamber’i ifade eder de denmiştir..
Camilerin tepesindeki ay ve güneş alemi ise genelde Osmanlı’yı ya da Türklüğü değil, İslam ümmetini temsil eder.. Çünkü bizim geleneğimizde camiler Allah’ın evi olduğu için orada ulusal bir kimlik bulundurulmaz.. 28 Şubat’ta birileri, İslam’ı Türkleştirmek için, camileri Türkleştirmek için cami içlerine bayrak asmayı, kubbe ve minarelerin ucuna ay-yıldız asmayı denediler.. Ay ve güneşteki figürler de stilize edilmiştir. Mesela bu kombinasyon, aynı zamanda “Allah” lafza-i celalini sembolize eder.. Ay aynı zamanda laleye benzetilir. Hilalin uçları dışa kıvrılır ve ortasında bir sekme bulunur.. Gemiye (Nuh’un gemisi), güvercine, ok ve yaya, bıyık, çift boynuza da teşbih olunur. Alttaki 3 üçgenle, ellerini Allah’a açmış dua eden bir kadına dönüşür, bütünleşik bir form olarak.. Bunların hepsi de bir ayetle ilişkilendirilir.. Hani şu bizlerin çok sevdiği Osmanlı arması var ya, o da İngiliz geleneği. İlk arma uygulaması da İngiliz nakkaşların yaptığı bir şeydi. Sonra bizimkiler onu da sevdi ve geliştirdi.. Neyse bu konu bugün de bitmedi. Bakalım, belki yarın yine devam ederiz.
Selam ve dua ile..
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT