Rövanşist kemalizm giyotinlerini bileyliyor!
D. Mehmet Doğan, Kemalizm'i hafife almanın düzeltilmesi imkansız sonuçlar ortaya çıkartacağını ifade ediyor.
D. Mehmet Doğan / Marifin Sesi
Rövanşist kemalizm giyotinlerini bileyliyor!
Bir siyasî konuştu, bütün foyalar meydana döküldü! Bazıları kabul etmese de bu düşünce özgürlüğünün bir gereği idi.
Evet, Türkiye’den başka hiçbir ülkede uygulanmamış olan “dil devrimi” dilimiz ve kültürümüz üzerinde yıkıcı tesirler meydana getirmiştir.
Bu konuda kafa yoran dünyaca tanınmış dilciler, filozoflar daha net ifadeler kullanıyor. Dil devrimi “trajik başarı”dır, yani öldürücü başarıdır, bunu Geofferey Lewis kitap adı yaptı.
Harf inkılabına “harf darbesi”, “harf katliamı” diyen meşhur Fransız filozofu Derrida’dır. Örnekler çoğaltılabilir, fakat gereksizdir.
Bugüne kadar onları çürütmek için kafa yoran, onlara fikirlerinden ötürü saldıran bir kemaliste rastlamadım. Neden? Çünkü basitlikleri, ilkellikleri, düşünceden yoksunlukları açığa çıkar.
Siyasetçi konuştu, peki ne oldu? Hemen şer güçler harekete geçti, bütün darbelerden önce işletilen mekanizmalar çalışmaya başladı.
Bir daha görüldü: Kemalizmin baskın olduğu yerde düşünce hürriyeti, ifade hürriyeti sözkonusu olamaz!
Herhangi bir vatandaş, herhangi bir konuda düşüncesini açıklayabilir, söyledikleri yanlış da olabilir. Hakaret ihtiva etmeyen, şiddete sevk etmeyen her görüş bu hürriyetten istifade eder. Siyasilerin ise düşünce açıklama konusunda vatandaştan daha fazla zemine sahip olması gerekir. O fikrini söyler, yanlış bulanlar da karşılık verir. Fikir hürriyeti böyle işler.
“Vay sen nasıl bu konuda fikir açıklarsın!” O fikrini açıkladı, sen de açıkla, doğrunu kitlelere kabul ettir. Dil devriminin nasıl müthiş bir şey olduğunu anlat!
Türkiye’de, yani kemalizmin kültleştiği ülkemizde böyle bir şey sözkonusu olamaz. Kültçü kemalizm buna cevaz vermez! Kemalistin fikri yoktur, ayet yerine koyduğu vecizeleri vardır. O konuda bir söz bulamamışsa kendi uydurur.
Düşünce hürriyetinin encamı: Sağdan soldan saldırılar nihayet sonuca ulaştı. O sözleri söyleyen siyasi istifa etti. Belki de siyasi hayatı bitti.
Ve 20 yıldır kendini ezilmiş hisseden bir güruh zafer tamtamlarını vurmaya, giyotinlerini bileylemeye başladı. İşte açıklama:
“Tüm Atatürkçüleri tebrik ediyorum…Mahir Ünal’ı görevden aldırmayı başardılar… Atatürkçülük bu ülkede ezeli ve ebedi iktidar olduğunu ispatlamıştır. Resmî devlet ideolojisi hala Atatürkçülük…Bunun yanına AK Parti biraz İslami ton ve muhafazakarlık sosu ekledi o kadar…”
Bu mesajı yayanın psikolojisini anlamak zor değildir. İktidara yanaşarak güç devşiren, refaha erişen, şöhretini katmerleyen yalakalar gerçek mahiyetlerini ortaya döktüler.
Fakat bu sözlerin arkasını boş sanmayın.
Bu iktidar 20 yıldır canla başla çalışarak Türkiye’yi başka bir Türkiye yapmaya çalıştı. Lafı uzatmadan şunu söyleyebiliriz: Bu dönemde yapılanlar bütün cumhuriyet devrinde yapılanları geride bırakmıştır!
21. yüzyılda Türkiye’nin alt yapısı yenilenmiştir, yeniden kurulmuştur. Daha önce el uzatılmayan kalkınma alanı ile ilgili yatırımlar üst seviyeye çıkarılmıştır.
İlk cumhuriyet döneminde yapılanları bu yirmi yılda yapılanlarla kıyaslamak abesle iştigaldir. 1930’lu yıllarda yıkılan Unkapanı köprüsünün yerine bir köprü neredeyse on yılda yapabilmişti. Adı başlangıçta “Gazi köprüsü” olarak konmuş, yıllarca ihaleler açılmış, alınmış-verilmiş bir sonuca ulaşılamamıştır. Köprü yapılarken adı “Atatürk”e çevrilerek biraz da onunla meşgul olunmuştur. Sonuçta ortaya çıkan bir önceki köprüden hallice bir köprüdür. Şimdi Boğaz köprüleri paralı ya, o zaman para peşin alınırdı: Köprü otobüs, tramvay biletlerine eklenen meblağlarla, belediyenin ilave vergileriyle yapılmıştır.
Bu iktidar büyük işler başardı. Bu başarılara kendisine söven bir yazar çizer, bürokrat kitlesi üretmesini de eklemek lâzımdır.
Bu kademe kademe götürülebilir: Türkiye’de eğitim reformu yapılamadığı için, CHP zihniyetine göre yazılmış Anayasa gerçekten değiştirilemediği için, bu iktidarın bütün başarılarını sıfırlayıcı bir noktaya doğru gidilmektedir. Çünkü eğitim sisteminde din gibi her kademede öğretilen bir ders vardır: İnkılâp tarihi! Bu ders “olmasaydı olmazdık” dersidir. Bütün derslerin temelinde o vardır. Milli Eğitim Bakanı ana okullarını çoğaltmakla öğünüyor. Bu şu anlama geliyor: Atatürk’ü ilahlaştırıcı eğitimi daha küçük yaşlara kadar indirmek!
İktidar bir taraftan maddi altyapımızı güçlendirirken, eğitim sistemi ile de resmi ideolojinin altyapısını güçlendirmektedir.
Gelelim işin özüne: Resmî ideoloji, “devlet benim” diyor, “bu ülkede ezeli ve ebedi iktidarım” diyor ve hâkimiyet alanının bir kısmını işgal eden mevcut iktidarı sırtından atmaya hazırlanıyor.
Önce onu kendi inandıklarına inandığını açıklamaya zorluyor, fakat ne yapsa yaranamayacak. Çünkü kemalist kültçülük cumhuriyetin 100. Yılını onunla idrak etmek istemiyor!
Kemalizm hiçbir işini dış destek olmadan yapamaz. Bütün darbeleri dış destekle yapmıştır. 15 temmuz nakıs darbesinde de bu destek belli ölçüde alınmış olmalıdır. Sonuçta, darbeciler cezalandırılmış, fakat darbenin ideolojisine dokunulmamıştır.
Asıl büyük darbe şimdi: ABD güneyden PKK ile, Batıdan Yunanistan’la ve içeriden kemalistlerle 100. yılı müştereken kutlamaya yürüyorlar!
Başarıya ulaşabilirler mi?
Eğer mevcut iktidar darbeci zihniyete pirim vermeye devam ederse, bu ihtimal vardır!
HABERE YORUM KAT