Röportaj üzerine
Değerli alim, Mısır Müftüsü Prof. Dr. Ali Cum'a ile yapılan bir röportajı geçen hafta yazılarımda özetle nakletmiştim. Gelen müspet ve menfi tepkileri de göz önüne alarak kısa bir değerlendirme yapacağım:
1. Bizde olduğu gibi Mısır'da da medya çalışanlarının çoğunda İslam bilgisi zayıf, terimleri anlamıyorlar, bu yüzden iyi niyetli olanları bile hatalı aktarmalar yapıyorlar.
2. Ali Cum'a'ya göre İslam'ı temel kaynak olarak kabul eden bir demokrasi İslam'a uygundur. "Devletin dini İslam'dır ve şeriat da yasmada kaynaktır" cümlesinin anayasada bulunması demokrasiye aykırı değildir, birçok Batı ülkesinde de anayasalarda laiklik maddesi yoktur. Seçim, seçenleri yönetimde temsil edecek kişileri belirlemekle ilgilidir, bu konuda insanları ictihadlarıyla baş başa bırakmak, dini istismar etmemek gerekir. Ben de ısrarla şunu söylüyorum: İslam ülkelerinde demokrasi olacaksa bu, Batı demokrasilerinden farklı olacaktır, laik olmayacaktır, ama din hürriyeti kamilen uygulanacaktır.
3. Siyaset ümmetin işlerinin en uygun şekilde yönetimini, kamu yararının korunmasını hedefler. Bu manada siyaset dinin dışında olamaz ve din bu siyaseti kapsar. Partilerin iktidara gelmek için yürüttükleri siyaset ise dinin içine girmediği bir siyaset alanıdır. Röportaj bir bütün olarak ele alındığında Sayın Cum'a'nın bu ifadeden maksadı şu olmalıdır: Partiler siyaset yaparken dini istismar etmemeli, din alim ve hadimleri de parti politikasına bulaşmamalıdırlar.
4. Hak ve özgürlüklerin dayanağı vatandaşlık olmalıdır. Bütün haklardan yararlanmak için vatandaş olmak yeterlidir. Din, ırk, dil vb. ayrımcılığa sebep olmamalıdır.
Sayın Cumâ'nın bu görüşü "cesurca ve yeni" olarak değerlendirilebilir. Günümüze kadar fıkıh alimlerinin üzerinde birleştikleri görüş (ictihad, yorum) şudur: Laik demokrasilerde –insan olmaya değil de- vatandaş olmaya bağlı olan haklar (milletvekili olmak, vali, hakim, devlet başkanı olmak...) İslam'ı devletin dini olarak kabul eden ülkelerde Müslüman olmaya bağlıdır. Yani Müslüman olmayan, vatandaş da olsa mesela devlet başkanı, Müslümanları yargılayacak hakim... olamaz. Nitekim laik devletlerde de vatandaş olmayan, insan olduğu halde bu gibi haklardan yararlanamaz. Müslüman olmaya bağlı haklar dışındaki bütün insan hak ve özgürlüklerinde gayr-i Müslimler, Müslümanlara eşittir.
5. Şiddete başvurulmadıkça düşünce ve ifade hürriyetine sınır konmamalı, bu arada din alimleri de konuşmalı ve dinlenmelidir. Aşırı uçların İslam anlayışı sıhhatli değildir, el-Ezher alimlerinin de temsil ettiği orta yol İslam'ı sahihtir.
6. Ali Cum'a'ya göre Mısır'da gençlerin yaptığı gösteriler ve talepler, devlet başkanına baş kaldırma (hurûc ale's-sultan) değil, emir bi'l-ma'rûf nehiy ani'l-munker" dir; yani İslam'ın ahkâm ve ahlakından sapmalara karşı çıkmak ve bunların düzeltilmesini istemektir. Müftü bu gençleri desteklemiş ve himayesine aldığını ilan etmiştir.
7. Müslümanların işlerinin yola girmesi için ilmin öne alınması ve aşırılılardan uzak kalınması şarttır.
Müftü "kıptî kardeşler" ifadesini kullandığı için bir okuyucum "övdüğün adam kafirlere kardeş diyor, Halbuki Kur'an'a göre ancak Müslümanlar kardeş olur" şeklinde sert tepki göstermiş.
Kur'an, "yalnızca Müslümanlar kardeş olur" demiyor, "Müslümanlar ancak kardeş olurlar" diyor. Müftü de sanırım "insan kardeşi" manasında bu ifadeyi kullanıyor ve gönülleri kazanmak istiyor.
Ayrıca bir alimin bütün söyledikleri doğru veya tartışma dışı olamaz. Bir düşünce veya yorumuna katılmamak, bir alimi karalama sebebi de olmamalıdır.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT