Rızkın kendilerine ait olduğunu zanneden Suudi Arabistan’ın boykot yalnızlığı
Suudi Arabistan yönetiminin “Arap halklarının boykotu” başlığı altında Türk malı ürünleri boykot çağrısı yapmasını değerlendiren Yasin Aktay, bu boykotun Arap halkı nezdinde tezat bir ifade oluşturmasını yorumluyor.
Yeni Şafak / Yasin Aktay
Türk mallarını boykot neyin aklı?
Son günlerde Arap sosyal medyasında Türkiye ürünlerine karşı bir boykota çağrı kampanyası yürütülüyor. Kampanyanın Suudi Arabistan (SA) merkezli olduğu ve Birleşik Arap Emirlikleri ile Mısır yönetimlerine bağlı medya trollerince yürütüldüğü anlaşılıyor ama gerekçesi Türkiye’nin SA’a karşı hasmâne tutumuna tepki olarak konuluyor ve “Arap halkından, SA vatandaşlarından Türk malı ürünlere boykot” şeklinde sunuluyor.
Öncelikle ifade edelim ki, Arap halklarının veya SA vatandaşlarının bu kampanyayla hiçbir ilişkisi yok. Tam aksine böyle bir kampanyanın ilk mesajları düşmeye başladığı andan itibaren Arap halklarından “Türk malı ürünleri alalım” başlıklı çok daha güçlü bir karşı kampanya da başlatıldı.
Ancak SA yönetiminin bu kampanyaya öncülük ettiğine dair güçlü işaretler olduğu görülüyor. Sadece sosyal medya üzerinden bir çok resmi görevli bu kampanyaya bizzat katılıp Türk ürünlerini boykota davet etmekle kalmıyor, SA güvenlik birimlerinin Ticaret Odası üzerinden Türkiye ile iş yapan bütün işadamlarını davet edip kendilerine Türkiye ile alışverişlerini durdurma konusunda tehditle baskı yaptıkları haberleri geliyor.
Türkiye’de gayrı menkulü olanlara bunları elden çıkarması yönünde de bir baskının uygulandığı bu görüşmelere katılan SA vatandaşlarının kahir ekseriyeti durumu anlamlandırmakta zorlanıyorlar.
SA’nın Türkiye’yi özellikle Kaşıkçı cinayeti dolayısıyla içinde düştüğü durumun sorumlusu gördüğü ve Türkiye’ye karşı bir kin gütme noktasına gelmiş olduğu anlaşılıyor. Oysa Kaşıkçı meselesinde Türkiye SA’a karşı adalet talep etmekten başka bir şey yapmış değil.
Bu yaptırımlarla Türkiye’ye geri adım attırabileceğini herhalde düşünmüyordur. Esasen cinayetin bütün boyutlarının ortaya çıkmaya başladığı günlerde Türkiye’ye yönelik, aradaki ticari alışverişi öne sürerek başlayan bir müzakere tekliflerine Türkiye tamamen etik gerekçelerle hiçbir kapı aralamamıştı. Ortada son derece haksız ve zalimce bir cinayet var ve bu cinayeti kimini işlediğini önemsemeksizin adaletin tesisinin önünü kapatmamakla yetinmişti. O gün aralanmamış teklif kapılarının bugün boykot tehditleri yoluyla aralanabileceği düşünülemeyeceğine göre bir intikam veya cezalandırma amaçlı bir boykotla karşı karşıya olduğumuz anlaşılıyor.
Kaşıkçı meselesinde adalet sınavında kaybeden SA’nın şimdi bir de adalet talebi olanları ekonomik boykotla cezalandırabileceğini düşünmesi başka bir cehalet halini açığa çıkarıyor. O da rızkın kendilerine ait olduğunu zannetmeleri cehaleti.
Bu tavır, bu kibir, elindeki en önemli kozun ekonomi olduğu düşüncesinden hareketle, istediğini rızıklandırıp istediğinin rızkını verebileceğini düşünmekten ileri geliyor.
Aslında İstanbul’da o cinayeti bu kadar hoyratça işlemeye sevk eden kibir de o cehaletten kaynaklanmıyor muydu? Dışarıda Kaşıkçı’yı bekleyen birinin olduğunu bile bile, bu kadar rahat o cinayeti işlemeye sevk eden şey, son kertede olay ortaya çıksa bile para gücüyle olayın açığa çıkmasının engellenebileceği düşüncesi. Onlar için para her şeyi halleder ve para onlarda. Paraya sahip oldukları için kimse onlarla aralarını cinayete kurban gitmiş biri için bozmak istemez.
Belli ki şimdiye kadar bir çok ülkede bu tür yasa dışı işlerini açığa çıkmadan bu şekilde halletmişler. Nasıl olsa açığa çıksa bile kimse bunların sahip oldukları maddi gücü kaybetmeyi göze almadığı için veya ondan nemalanmaya devam edebilmek adına örtbas edilmesi garanti sayılmış.
O rahatlık, o hoyratlık, o küstahlık tamamen bundan kaynaklanıyor.
Rızkın kendilerine ait olduğunu zannediyorlar. Oysa kendilerine dahi o rızkı veren Allah. Bugün kendilerine bu rızkı verenin istediği zaman onlardan bunu alacağı gerçeğine bu kadar gafil hale gelmiş durumdalar.
Arap halkları ise Türk malı ürünlere karşı kendi yöneticileri istediği kadar boykot çağrısı yapsın, almaktan geri durmuyor. Karşı kampanyalar yaparak bu malları almaya koşuyor. O yüzden kampanyayı devlet gücüyle yürütmeye çalışıyor ve orada da yalan söylemekten geri durmuyorlar.
“Arap halklarının boykotu” başlıkları altında kendi kampanyalarını yürütüyorlar. İşin gerçeği, Türk malları Arap halkları nezdinde kalitesini, güzelliğini kanıtlamış durumda.
Daha da önemlisi Türkiye, son yıllardaki siyasetiyle, Filistin, Suriye, Somali, Katar, Libya ve bütün mazlum coğrafyalardaki siyasetiyle Arap halklarının gönlünde tahtını kurmuş olduğu için ürünlerine özel bir rağbet oluşmuş durumda.
Bazı yöneticilerin bu sevgiye karşı attıkları adımlar, kendilerini kendi halkları nezdinde daha da küçük düşürmekten başka bir işe yaramaz.
HABERE YORUM KAT