Rıdvan Kaya, İdlib’deki Gelişmeleri ve Suriye’deki Gidişatı Değerlendirdi
Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, İdlib’deki son gelişmeler ışığında Tahran zirvesini ve Suriye’deki genel gidişatı İstanbul Ensarları’ndan Aynur Karabulut arkadaşımıza değerlendirdi.
RÖP: AYNUR KARABULUT
RABBİMİZİN YARDIMINA GÜVENİYORUZ. SONUÇTA ŞUNUN YA DA BUNUN DEĞİL, ALLAH’IN DEDİĞİ OLUR...
"Durumun vehameti ortada ama biz gaybe iman ediyoruz..."diyen ÖZGÜR-DER Genel Başkanı RIDVAN KAYA ile gündeme ilişkin bir söyleşi yaptık. Önemli tespitlerde bulunan sayın Kaya'nın sorularımıza verdiği cevapları ilgiyle okuyacağınıza inanıyoruz. Bu kıymetli görüşleri için Rıdvan Kaya ağabeyimize çok teşekkür ederiz...
Şer ittifakının talep ettiği gibi HTŞ bölgeden çekilirse İdlib’ de neler olur?
HTŞ bölgede mevcut tek yapı değil ama şu anda bölgenin en büyük savunma gücü, bunu herkes de biliyor. Eğer zayıflatılırsa ya da çekilmek zorunda kalırsa İdlib’i diğer yapıların uzun müddet savunabilmesi mümkün olmaz kanaatindeyim.
Bugün yapılan görüşmelere bölgedeki direnişçilerin tepkisi ne olacak?
Direnişçiler daha önce Cenevre ve Astana süreçleriyle de kısmi bir ilgi gösterdiler. Kimse umudunu buralarda yapılan toplantılara, zirveler bağlamadı. Konjonktürün de zaten lehlerine gelişmediğinin, dolayısıyla bu zirveden de kendilerini rahatlatacak bir neticenin çıkmayacağının farkındalar. Dolayısıyla zirvenin sahada doğrudan bir etki uyandıracağını sanmıyorum.
Tahranda yapılan zirveden çıkan sonuç bildirgesini nasıl okumalıyız?
Türkiye’nin ısrarlı tutumuna rağmen tarafların pozisyonu Suriye halkının lehine bir durum oluşmasına izin vermemiş görünüyor. İran ve Rusya gibi doğrudan işgalci konumundaki iki ülkenin pozisyonlarının değiştirilmesini beklemek zaten hayalcilik olurdu. Dolayısıyla sonuç bildirgesi imkanlar açısından değerlendirildiğinde makul sayılabilir. Sürecin belirsizliğini koruması direnişin lehine ve şu aşamada daha ileri bir tutum beklemek zaten imkansız gibi.
Tahran'daki üçlü zirvede "ateşkes" tartışması yaşandı. Erdoğan, bildiriye "ateşkes" kelimesinin eklenmesini istedi. Putin ise "Suriye hükümeti ve teröristler adına karar veremeyeceklerini" söyledi. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu çok komik bir durum. Türkiye belki direnişin bütünü adına konuşamaz ama Rusya’nın Esed çetesinin sadece hamisi değil aynı zamanda patronu da olduğunu herkes biliyor. İstediği anda Putin Esed’in frenine de basabilir, ipini de çekebilir! Bu yüzden Putin’in gerekçesinin göstermelik olduğunun ve Suriye’de katliamlarını kesintisiz sürdürmeyi hedeflediğinin görülmesi lazım.
Tahran zirvesinin sonuç bildirgesi bize şunu söylüyor: Ortadoğu'da Sünniliğin yaşama hakkı yok. Şiilik ve ırkçılığın her türlüsü serbest ancak hiçbir Sünni oluşuma kesinlikle yer yok. Çünkü Haşdişşabi, Hizbullah ve diğer Şİİ terör örgütleri listede yok. Bu değerlendirmeye katılıyor musunuz?
Mezhep eksenli bir kategorizasyonun mahiyeti tartışabilir ama statükoyu korumaya kilitlenmiş bir kampanyanın sürdüğü ve bu kampanya yürütücülerinin de kendileri için tehdit oluşturduğunu düşündükleri yapıları terör yaftasıyla tasfiyeye yöneldikleri açık. Zalimlerle işbirliği içindeki oluşumları her ne suç işlerlerse işlesinler, bu kapsamda değerlendirmemeleri doğal bir durum.
BM Güvenlik Konseyi tarafından terörist olarak tanımlanan DEAŞ, Nusra Cephesi ile El Kaide veya DEAŞ’la bağlantılı tüm diğer bireyler, gruplar, teşebbüsler ve oluşumların tamamen ortadan kaldırılması amacıyla aralarındaki işbirliğini sürdürme kararlılıklarını teyit etmişlerdir. Buna katılıyor musunuz?
Bu vurgular Astan’dan beri tekrarlanıyor. İran, esed ve Rusya aslında direnişin kendisini terör olarak görüyor ama uluslararası kamuoyunu ikna için bu sayılan yapıları öne çıkartarak katliamlarını ve işgalini sürdürüyor. Türkiye’nin de maalesef pozisyon itibariyle zayıflığı bu tür dayatmalar karşısında çaresizce uyum sağlama görüntüsü vermesine yol açıyor.
Bu görüşme sonrası İdlib’de veya Suriye’de olumlu bir gelişme veya barışa, sulha yönelik bir adım olacağına inanıyor musunuz?
Hayır, bu şartlarda bu mümkün gözükmüyor. Çatışmanın dozu azalır ya da artar ama tarafların konumları belliyken kalıcı bir çözüm sağlanamaz.
Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı “Türkiye mülteci ağırlama kapasitesini doldurmuştur. İdlib'in kan gölüne dönmesini asla istemiyoruz. Siz dostlarımızdan da bu çabalarımızda bize destek olmanızı bekliyoruz." şeklindeki söylemi doğru buluyor musunuz? Diyelim ki uzlaşma yolu bulunamadı ve göçler başladı bu konuda Türkiye’nin tavrı ne olur / ne olmalı?
İnşallah böyle bir şey yaşanmaz ama böyle bir durumda Türkiye’nin gelenlere “benim sizi alacak yerim kalmadı” diyeceğini sanmıyorum. Ama Türkiye durumun vehametini ifade ederek muhataplarını çatışma sürecini başlatmama noktasında iknaya çabalıyor. Asıl endişenin mülteci korkusundan ziyade Esed zaliminin bu bölgeye hakim olmasından kaynaklandığını düşünüyorum.
Bu Masada başka ülkeler örgütler olmalı mıydı? Kimler olmalıydı?
Masanın kendisini çok anlamlı bulmadığımdan şunlar olmalıydı, şunlar olmamalıydı diyemem. Ama Astana’ya nazaran Cenevre’nin uluslar arası hukuka daha uygun olduğunu söyleyebilirim. Astan ile başlayan ve dün Tahran’da devam eden süreç dengeli değil. İşgalci iki güç, İran ve Rusya karşısında Türkiye’nin destek alabileceği başka partnerleri de olmalıydı.
Suriye’nin akıbetini nasıl görüyorsunuz?
Durumun vehameti ortada ama biz gaybe iman ediyoruz, Rabbimizin yardımına güveniyoruz. Sonuçta şunun ya da bunun, şu devletin bu gücün değil, Allah’ın dediği olur!
Türkiye Suriye savaşı konusunda neleri doğru yaptı, neleri yanlış yaptı. Neler yapmalıydı?
Yapılanlarla yapılmayanlarla bu çok uzun bir liste olur ama özetlemek gerekirse Türkiye genel manada Suriye halkının direniş iradesinin yanında durmakla iyi yapmıştır ama yeterince atak ve cesur davranamamış olması eksikliğidir.
İslam dünyasının Suriye konusunda yaptıkları ve yapmadıklarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Nasıl olmalıydı?
İslam dünyası ve genel manada dünya Suriye halkını yalnız bırakmış, adeta arenada vahşi aslanların insanları parçalamasını seyretmesine mukabil bir tarzda sadece zulmü seyretmiştir!
HABERE YORUM KAT