1. YAZARLAR

  2. ABDULHAKİM BEYAZYÜZ

  3. Resullük öncesi ve sonrası Peygamberlerin korunma ve desteklenmelerinin mahiyeti (7)
ABDULHAKİM BEYAZYÜZ

ABDULHAKİM BEYAZYÜZ

Yazarın Tüm Yazıları >

Resullük öncesi ve sonrası Peygamberlerin korunma ve desteklenmelerinin mahiyeti (7)

06 Aralık 2020 Pazar 19:03A+A-

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Yüce Allah’a hamd, sevgili Resulüne selam olsun. Resul serisi yazılarımızda, peygamberlerin özelliklerini beşer ve Resul olmalarından kaynaklanan özellikler diye ikiye ayırmıştık.  Resulün beşer olmadan kaynaklanan özelliklerini yazılarımızda izah ederek bitirmiş, Resul olmaktan kaynaklanan özelliklerine de “Resullerin, elçiliğe seçilme nedenleri nelerdir? “ yazısıyla başlamıştık. Daha sonra ise, ısrarlı sorular ve talepler nedeniyle, daha ileride değinmeyi düşündüğümüz, Resul-Nebi konusunu, iki yazıyla tetkik etmek ihtiyacını hissetmiştik. Şimdi ise Resullerin elçi olmalarından kaynaklanan özelliklerine, kaldığımız yerden devam edeceğiz. Bu nedenle bu yazıyı, “Resullerin elçiliğe seçilme nedenleri nelerdir? Yazısının devamı olarak değerlendirmeliyiz.

Yeni yazımıza geçmeden önce yaptığımız tespitleri hatırlamak faydalı olacaktır:

 “Resullerin, elçiliğe seçilme nedenleri nelerdir? “ yazımızda, Resullerin elçi olmalarından kaynaklanan özelliklerini şöyle sıralamıştık;

a-) Resullere vahiy indirilmiştir.

b-)Resullere indirilen bu vahiy korunmuştur.

c-) Resuller kendilerine indirilen vahyi en iyi şekilde anlamış, en üst derecede yaşamış, vahyi eksiksiz olarak insanlara iletmiş, açıklamış, dini meselelerde vahyin canlı bir örneği olarak insanlara kılavuzluk yapmışlardır.

d-) Resuller, insanların en ahlaklı, akıllı, (cömert, hikmetli, sabırlı. v.s) özverilisi olan insanlardan seçilmişlerdir.

e-) Resuller, peygamberlik öncesinde de yüce Allah tarafından rahmetle gözetilmiş ve desteklenmişlerdir.

Konuyla ilgili yazımızda “e“ şıkkına kadar ki bölümü izah etmeye çalışmıştık. Şimdi kaldığımız yerden devam edeceğiz:

f-) Resuller, zaman zaman Mucizelerle Desteklenmişlerdir.

Resullere gösterilen mucizeleri ikiye ayırabiliriz.

A-) Resullerin eğitimine ve kalplerinin teskinine yönelik, yüce Allah’ın kendilerine gösterdiği ve yaşattığı mucizeler.

B-) Bir kısım resullerin Allah’ın elçisi olduklarının bir delili olarak, halkın gözleri önünde gerçekleşen olağanüstü mucizelerle desteklenmeleri.

 Şimdi peygamberlere verilen ve birinci kısma giren mucize örneklerinden bazı misaller verelim:

A-) Resullerin eğitimine ve kalplerinin teskinine yönelik, yüce Allah’ın gösterdiği ve yaşattığı mucizeler:

Önceki peygamberlere gösterilen birinci tür mucizeler:

a-) Üzeyir ve İbrahim (as.)’a ölülerin diriltiliş mucizesinin gösterilmesi.

“Yahut altı üstüne gelmiş bir kasabaya uğrayan kimseyi  (Üzeyir as.) görmedin mi ki (kendi kendine): “Allah burayı ölümünden sonra (acaba) nasıl diriltecek?” demişti. Bunun üzerine Allah onu yüz yıl ölü bırakmış, sonra diriltmişti. (Melek vasıtasıyla kendisine): “Bu halde ne kadar kaldın?” diye sormuştu. O da: “Bu halde bir gün veya bir günden biraz daha az kaldım” diye cevap vermişti. (Allah): “Hayır, (bu halde) yüzyıl kaldın! İşte yiyeceğine ve içeceğine bak henüz bozulmamış. Bir de merkebine bak (kemikleri nasıl birbirinden ayrılmış). Seni de insanlara canlı bir delil yapmak için öldürüp dirilttik. Hele o kemiklere dikkat et, onları nasıl birleştirip yerli yerine koyuyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz!” demişti. Bütün bunları apaçık gördükten sonra, o kimse: “Allah'ın her şeye kadir olduğunu artık çok iyi biliyorum” demişti.”[1]

“Hani İbrahim de, "Ey Rabbim! Bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster" demişti. (Allah) "İnanmadın mı?" dedi. O: "Hayır, inandım. Ama kalbim tamamen mutmain olsun diye!" dedi. (Allah) "Şu halde kuşlardan dört tane al. Onları kendine alıştır. Sonra onları parçalayıp her bir dağın üzerine onlardan birer parça koy. Sonra da onları kendine çağır, hızla yanına geleceklerdir. Ve bil ki, Allah yücedir, hikmet sahibidir" dedi.”[2]

b-) Musa (as.) ile Yüce Allah’ın konuşması, dağa tecellisi ve beşer şeklindeki melek vasıtasıyla olayların arkasındaki hikmetlerin öğretilmesi.

“Ve Musa belirlediğimiz vakitte, tayin ettiğimiz yere (Sina Dağına) varınca, Rabbi onunla konuştu. (Musa da:) “Ey Rabbim, göster bana (kendini) ki sana bakayım!” dedi. (Allah:) “Beni asla göremezsin. Ama yine de (istersen) şu dağa bir bak; eğer o yerinde durabilirse o zaman, ancak beni görebilirsin!” Ve Rabbi dağa tecelli edince, onu yerle bir etti ve Musa bayılarak yere düştü. Kendine geldiğinde: “Sen ne yücesin (Rabbim). Sana tövbe ettim ve ben iman edenlerin öncüsüyüm” dedi.”[3]

Beşer suretindeki melek vasıtası ile Hz. Musa (as.)’ın eğitimi için bakınız: 18/60---82. Ayetler. (Hz. Musa ile salih kul kısasını aktaran ayetler.)

c-) İbrahim ve Lut (as.)’la meleklerin beşer şeklinde muhatap olmaları, müjdelenmeleri ve yüce Allah’ın her şeye kadir olduğunun onlara fark ettirilmesi.

“Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içine bir korku düştü. Dediler ki: Korkma! (biz melekleriz) Lût kavmine gönderildik. Ayakta duran karısı (bu habere sevinip) gülünce biz de ona İshak'ı ve İshak'ın ardından Yakub'u müjdeledik. Karısı: “Vay başıma gelenler! Ben kocamış bir kadın ve bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Gerçekten bu, çok şaşılacak bir şey!” dedi. "Ey evin hanımı! Allah'ın rahmeti ve bereketleri üzerinize olmuşken, nasıl Allah'ın işine şaşarsın? O, övülmeye layıktır, yücelerin yücesidir" dediler.[4]

d-) Davud (as.)’a beşer şeklinde gelen meleklerin, adalet, hüküm ve hikmetle ilgili ders vererek, Hz. Davud’u eğitmeleri

 “Yanına aniden girdiklerini görünce Dâvud onlardan dolayı telaşa kapıldı. Onlar “Korkma!” dediler, “Biz (sadece) iki dâvâlıyız; birimiz diğerinin hakkına tecavüz etti: şimdi sen aramızda hakkaniyetle karar ver ve doğrudan ayrılma; bize de doğru yolu göster! 'Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen 'Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat' dedi ve bana, konuşmada üstün geldi. Davud dedi ki: “Andolsun, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemek suretiyle sana zulmetmiştir. Esasen ortakların pek çoğu birbirine haksızlık eder. Ancak iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar da pek azdır.” Davud, (bunları söylerken) Bizim kendisini sınadığımızı [birden] anladı; bunun üzerine Rabbinden günahını bağışlamasını diledi, secdeye kapandı ve tövbe ederek O'na yöneldi. Ve Biz de bu (hatasını) bağışladık: elbet onu, Bizim katımıza yakınlık ve güzel bir son beklemektedir. Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında adaletle hükmet. Hevâ ve hevese uyma, sonra bu seni Allah'ın yolundan saptırır. Doğrusu Allah'ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin bir azap vardır.”[5]

e-) Yunus (as.)’ın denizden olağan üstü bir şekilde kurtarılışı ve bu yolla eğitilerek terbiye edilmesi.

“(Yükü fazla oluğundan gemi taşıyamamış, yolculardan birini denize atmak gerekmişti. Birini atmak üzere gemidekilerle) Kur'a çekti. (Yunus) Yenilenlerden oldu. (Kur'a kendisine isabet etti). (Yunus, Rabbinden izinsiz olarak kavminden ayrıldığı için) Kendi kendisini kınarken (denize attılar) balık onu yuttu. Eğer o, pişmanlıkla Rabb’ine yönelip O’nun şânını yüceltenlerden olmasaydı, Onun karnında (insanların) dirilip-kaldırılacakları güne kadar kalakalmıştı. Sonunda o hasta bir durumdayken çıplak bir yere (sahile) attık. Ve üzerine, sık-geniş yaprakla (kabağa benzer) türden bir ağaç bitirdik. Onu yüz bin veya (sayısı) daha da artan (bir topluluk)a (peygamber olarak) gönderdik. Bu kez onlar iman ettiler; bu yüzden Biz de onları bir müddet daha refah içinde yaşattık.”[6]

f-) Eyyüb (as.)’ ın ağır hastalıktan mucizevi şekilde kurtarılışı yoluyla eğitimi.

“Eyüb('u) da (an). Hani o Rabbine: "Şüphesiz bu dert (ve hastalık) beni sarıverdi ve sen merhametlilerin en merhametlisisin" diye yakarışta bulunmuştu. Biz de onun duasını kabul edip kendisinde dert namına ne varsa gidermiştik. Tarafımızdan bir rahmet ve kullukta bulunanlar için de bir ibret olmak üzere ona ailesini ve onlarla beraber bir mislini daha vermiştik.”[7]

g-) Zekeriya (as.)’ın ihtiyar halinde çocuğun lütfedilmesi ve peygamber olacağının müjdelenmesi yolu ile kalbinin teskin edilerek eğitimi.

“Orada Zekeriya Rabbine şöyle dua etti: “Ya Rabbi! Bana katından tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu sen, duaları işitensin” dedi. Bunun üzerine, mabette dua ederken, melekler ona: “Allah sana, Kendi katından bir sözün gerçekliğini doğrulayacak, insanlar arasında seçkin (bir yere sahip olacak), tam bir iffet sahibi, dürüst ve erdemli bir peygamber olacak olan Yahya[nın doğumun]u müjdeliyor” diye seslendiler. Zekeriya: “Ey Rabbim! Bana ihtiyarlık gelip çattığı ve karım da kısır olduğu halde, benim nasıl bir oğlum olabilir?” dedi. (Ona gelen melek de): “Orası öyle ama Allah, ne dilerse onu yapar.” Dedi. Zekeriya, “Rabbim! (çocuğum olacağına dair) bana bir alâmet ver” dedi. Allah da şöyle dedi: “Senin için alâmet, insanlarla üç gün konuşamaman, ancak işaretleşebilmendir. Ayrıca Rabbini çok an, sabah akşam tesbih et.”[8]

 

ğ-) Hz. Muhammed’e verilen birinci tür mucizeler (Resullerin eğitimine ve kalplerinin teskinine yönelik, yüce Allah’ın gösterdiği ve yaşattığı mucizeler.)

 

1-) Hz. Muhammed’e İsra mucizesi verilmiştir.

 Hz. Peygambere İsra olayı yaşatılmış ve bu olağan üstü tecrübede, kendisine birçok mucizeler gösterilmiştir. “Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed'i) bir gece Mescid-i Haram'dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescidi Aksa'ya götüren Allah'ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”(17/1)

“Battığı zaman yıldıza and olsun ki, arkadaşınız (Muhammed haktan) sapmadı ve azmadı. O, nefis arzusu ile konuşmaz. (Size okuduğu) Kur'an ancak kendisine bildirilen bir vahiydir. (Kur'an'ı) ona, üstün güçlere sahip, muhteşem görünümlü (Cebrail) öğretti. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî suretine girip) doğruldu. Sonra (ona) yaklaştı derken sarkıp daha da yakın oldu. (Peygambere olan mesafesi) iki yay aralığı kadar yahut daha az oldu. Böylece Allah kuluna vahiy edeceğini vahyetti. Kalp, (gözün) gördüğünü yalanlamadı. (Şimdi siz) gördüğü şey hakkında onunla tartışıyor musunuz? Andolsun ki, o, Cebrail'i bir başka inişte daha (aslî suretiyle) görmüştü. Sidretü'l-Müntehâ'nın yanında. Me'vâ cenneti onun (Sidre'nin) yanındadır. O zaman Sidre'yi kaplayan kaplamıştı. Göz (gördüğünden) şaşmadı ve (onu) aşmadı. Andolsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü.53/(1-18)

2-) Hz. Peygamber’e Cebrail (a.s.) iki kez asli hüviyetinde gösterilmiştir:

“And olsun ki (Muhammed), onu (Cebrail'i) apaçık ufukta görmüştür.”[9] (81/23) “And olsun ki, o, Cebrail'i bir başka inişte daha (aslî suretiyle) görmüştü.”[10]

3-) Gelecekle/gaybla ilgili, mucizevî bazı bilgiler verilerek, kendisinin Allah’ın resulü olduğu inancı pekiştirilmiştir.

“Andolsun ki, Allah gerçekten peygamberine o rüyayı hakkıyla doğru gösterdi, Şanıma yemin ederim ki, inşaallah Mescid-i Haram'a güvenlik içinde başlarınızı kazıtarak, kırparak korkusuzca gireceksiniz! Ancak O, sizin bilmediğiniz şeyleri bildi de ondan önce yakın bir fetih verdi.” (48/27)

“Rumlar yenildi. (Arapların bulunduğu bölgeye) en yakın bir yerde onlar, bu yenilgilerinin ardından mutlaka galip geleceklerdir. (Bu da) birkaç yıl içinde (olacaktır). Onların bu yenilgilerinden önce de sonra da emir Allah'ındır ve o gün müminler, sevineceklerdir.” (30/2-4)

B-) Bir kısım resullerin Allah’ın elçisi olduklarının bir delili olarak, halkın gözleri önünde gerçekleşen olağanüstü olaylarla desteklenmeleri:

 Önceki elçilerden bütün insanlara açık mucizelerle desteklenen peygamberler;                                                  

a-)Hz. Süleyman’nın kendisiyle desteklendiği mucizeler:

 (O Peygamberleri) apaçık mucizelerle ve kitaplarla (gönderdik). Ve biz sana da bu uyarıcı kitabı indirdik ki, insanlara, başından beri indirilen mesajın aslını olanca açıklığıyla ulaştırasın.  Olur ki iyice düşünürler![11]

Dedi ki: "Rabbim! Beni bağışla ve bana, benden sonra kimseye nasip olmayacak bir hükümranlık lütfet. Şüphesiz, sen çok ihsan sahibisin." Bunun üzerine Biz, emriyle dilediği yöne tatlı tatlı esen rüzgârı, yapı ustası ve dalgıçlık yapan şeytanları ve diğerlerini, (ihanet etmemeleri için) demir halkalarla bağlı olarak onun emrine verdik. (Ve ona şöyle dedik): “İşte bu Bizim ikramımızdır;  onu hiçbir hesap yapmadan başkalarına dilediğin gibi vermen yahut elinde tutman sana kalmıştır!” Şüphesiz katımızda onun için bir yakınlık ve dönüp geleceği güzel bir yer vardır.”[12]

“Süleyman Davud'a mirasçı oldu ve dedi ki: "Ey insanlar! Bize kuşların dili öğretildi ve bize her şeyden (bolca) verildi. Doğrusu bu apaçık bir lütuftur." Süleyman'a cinlerden, insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı. Hepsi birlikte sevk ediliyorlardı. Nihayet karınca vadisine geldiklerinde bir karınca dedi ki: "Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin ki Süleyman ve orduları farkında olmadan sizi ezmesinler." (Süleyman) onun bu sözüne gülümsedi ve dedi ki: "Ey Rabbim! Bana ve anne babama verdiğin nimete şükretmemi, senin hoşnut olacağın salih amel işlememi bana ilham et ve rahmetinle salih kullarının arasına kat."[13]

“[Olayların gidişi içinde Süleyman Sebe Melikesinin kendisine geleceğini  öğrenince, çevresindekilere:] “Siz ey seçkin görevliler!” dedi,  Onlar bana teslim olmuş (Müslüman)lar olarak gelmeden önce, hanginiz o (melikenin) tahtını bana getirebilir?” dedi. Cinlerden bir ifrit, ”Sen yerinden kalkmadan ben onu sana getiririm ve şüphesiz ben, buna güç yetirecek güvenilir biriyim” dedi. Yanında kitaptan bir ilim bulunan (Süleyman) da: “Sen gözünü açıp kapamadan, (bana lütfedilen mucizeyle)  ben onu sana getiririm,” dedi. (Süleyman) o (tahtı) yanında durur vaziyette görünce: “Bu, şükür mü, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak üzere Rabbimin (verdiği) bir lütuftur. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük edene gelince Rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, O çok cömerttir.” Dedi”

b-) Hz. Musa’nın kendisiyle desteklendiği mucizeler:

“Biz de, her biri ayrı ayrı birer mucize olmak üzere başlarına tufan, çekirge, ürün güvesi (haşarat), kurbağalar ve kan gönderdik. (Hiçbirinden ders almadılar.) Büyüklük tasladılar ve suçlu bir kavim oldular. Azap üzerlerine çökünce, “Ey Mûsâ! Sana verdiği söz hürmetine, bizim için Rabbine dua et! Eğer bizden azabı kaldırırsan, mutlaka sana inanacağız ve muhakkak İsrâiloğulları'nı seninle göndereceğiz” dediler. Onları söz konusu felaketlerden herhangi bir süre için kurtarınca da sözlerinden dönüyorlardı. En sonunda Biz de bunun acısını onlara tattırdık: Ayetlerimizi yalanladıkları ve onlara karşı kayıtsız kaldıkları için onları suda boğduk.”[14]

“Biz onları on iki kabile hâlinde topluluklara ayırdık. (Tîh sahrasında susuzluktan sıkılan) kavmi Mûsâ’dan su istediğinde biz ona, “Asânı taşa vur” diye vahyettik. (Vurunca) taştan on iki pınar fışkırdı. Herkes (kendi) su içeceği yeri bildi. Üzerlerine bulutu da gölgelik yaptık ve onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik. “Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin iyi ve temiz olanlarından yiyin” (dedik). Ama onlar (emirlerimizi dinlememekle) bize değil kendilerine zulmediyorlardı.”[15]

c-) Hz. İsa’nın kendisiyle desteklendiği mucizeler:

 “Allah o gün (İsa’ya): “Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve annene (verdiğim) nimetimi hatırla! Seni Rûh’ül-Kudüs (olan Cebrâil) ile desteklemiştim. Hem beşikte hem de yetişkinken insanlarla konuşuyordun. Sana kitabı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim. İznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yapıyordun da ona üfleyince iznimle canlı bir kuş oluveriyordu. Benim iznimle anadan doğma körü ve alacalıyı da iyileştiriyordun. Yine benim iznimle ölüyü (dirilterek mezardan) çıkarıyordun. İsrâil Oğulları’na mucizeler getirdiğinde onlardan inkâr edenlerin: ‘Bu ancak düpedüz bir büyüdür’ dedikleri zaman seni, onların ellerinden de Ben kurtarmıştım.” buyuracak.”[16]

d-) Hz. Salih’in kendisiyle desteklendiği mucizeler:

"Ey kavmim, işte size bir ayet (mucize) olarak Allah'ın (kayadan çıkarıverdiği) devesidir; onu serbest bırakın (ki) Allah'ın Arz’ında yesin (içsin dolaşsın) . Ona kötülükle sakın dokunmayın. Yoksa sizi yakın bir azap sarıp kuşatacaktır."[17]

e-) Hz. İbrahim’in kendisiyle desteklendiği mucizeler:

“Dediler ki: "Eğer bir şey yapacaksanız, onu yakın da ilahlarınıza yardım edin!" (Biz de:) “Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve esenlik ol” dedik. Ona böyle bir tuzak kurmak istediler. Fakat biz tuttuk onları en rezil duruma düşürdük.” [18]

Yukarıdaki ayetlerden Yüce Allah’ın bazı Resullerini, açık mucizelerle desteklediği net bir şekilde anlaşılmaktadır. Hz. Muhammed’e ise Kur’an’da bu tür mucizelerin verildiğine değil, verilmediğine dair net bilgiler verilmektedir. Bu nedenle biz bazı zanni rivayetlerin verdiği bilgilerin yerine, Kur’an’da verilen bilgileri merkeze alarak, Hz. Muhammed’e herkese açık mucizelerin verilmediği görüşünün daha isabetli bir tespit olduğunu düşünüyoruz. Hz. Muhammed’e bazı açık mucizelerin verilmesinin mümkün olmadığını ise söylemiyoruz. Zira yukarıdaki ayetlerden, birçok peygambere açık mucizelerin verildiğini görüyoruz. Dolayısıyla pekâlâ, yüce Rabbimiz hikmetli bulsaydı, Hz. Resulullah’a da açık mucizeler verebilirdi. Ama Kur’an’dan yüce Rabbimizin bunu dilemediğini anlıyoruz. Bu konuyu biraz daha açmaya çalışalım:

 Hz. Muhammed (as.) efendimize Kur’an’dan başka bir mucize verilmemiştir.

Bilindiği gibi Kur’an bir kısım peygamberlere mucize verildiğinden bahsederken, bir kısmına ise herhangi bir mucizenin verildiğine dair bir bilgi vermemektedir. Nitekim Kur’an’da Şuayip, İdris, Lut, Yahya ve benzeri peygamberlere ( yüce Allah’ın selamı hepsinin üzerine olsun) mucizelerin verildiğine dönük bir bilgi aktarılmamaktadır.

Hz. Muhammed (s.a.v.)’e ise Kur’an’dan başka mucize (ayet/beyyinat) verilmediğini, bizzat yüce Allah bize haber vermektedir:

 “Dediler ki: 'Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?' De ki: 'Ayetler yalnızca Allah'ın katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım.'  Sana indirdiğimiz ve onlara okunmakta olan kitap, kendilerine yetmedi mi? Bunda iman edecek bir kavim için elbette bir rahmet ve öğüt vardır.”[19]

"Ona (peygambere) Rabbinden bir mucize indirilse ya!" diyorlar. De ki: "Gayb ancak Allah'ındır. Bekleyin, şüphesiz ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim!"[20]

“Dediler ki: "Yerden bize bir pınar fışkırtmadıkça yahut senin hurmalardan, üzümlerden oluşan bir bahçen olup, aralarından şırıl şırıl ırmaklar akıtmadıkça yahut iddia ettiğin gibi, gökyüzünü üzerimize parça parça düşürmedikçe yahut Allah'ı ve melekleri karşımıza getirmedikçe yahut altından bir evin olmadıkça; ya da göğe çıkmadıkça sana asla inanmayacağız. Bize gökten okuyacağımız bir kitap indirmedikçe göğe çıktığına da inanacak değiliz." De ki: " ben rabbimi bütün eksikliklerden tenzih ederim. Ben, insan bir elçiden başka neyim ki? (size bu mucizeleri Allah vermeyi hikmetli bulmadıktan sonra, ben ne yapabilirim ki?)"[21]

Ayetlerden açıkça anlaşılıyor ki, Hz. Muhammed (s.a.v) efendimize Kur’an’dan başka mucize verilmemiştir.  Nitekim İmam Müslim’in aktardığı bir rivayette, bu gerçek peygamberimizin dili üzere şöyle ilan edilmektedir: Ebu Hureyre (ra.) den, Nebi (as.) şöyle buyurdu:  ‘’peygamberlerden hiçbir peygamber yoktur ki, ona, beşerin mağlup olarak inandığı bir mucize verilmiş olmasın. Mucize olarak bana verilen şey ise, Allah’ın bana vahiy ettiği Kur’an’ı Kerimdir. Bunun için kıyamet gününde peygamberlerin ümmeti en çok olan zatın ben olacağımı umut ediyorum”[22].

Ayrıca bildiğimiz gibi, mucizeleri getirme ve gösterme kudretine  (haşa) beşer olan peygamberler değil,  sadece yegâne ilah olan yüce Allah sahiptir;

“Andolsun ki, Biz senden önce de peygamberler gönderdik; onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmadıkça bir mucize getirmek, hiçbir peygamberin haddi değildir. Her ecel için bir yazı vardır.”[23]  “And olsun ki senden evvel de peygamberler gönderdik. Onların içinden sana kıssalarını anlattığımız kimseler de var, sana bildirmediğimiz kimseler de var. Hiçbir peygamber, Allah’ın izni olmaksızın, herhangi bir mucizeyi kendiliğinden getiremez. Allah'ın emri geldiği zaman hak yerine getirilir ve işte o zaman Allah'ın ayetlerini boşa çıkarmağa çalışanlar, hüsrana uğrarlar.”[24]

“And olsun ki senden önceki peygamberler de yalanlanmıştı. Onlar, yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrettiler, sonunda yardımımız onlara yetişti. Allah'ın kelimelerini (kanunlarını) değiştirebilecek hiç kimse yoktur. Muhakkak ki peygamberlerin haberlerinden bazısı sana da geldi. Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse; bir delik açıp yerin dibine inerek yahut bir merdiven kurup göğe çıkarak onlara bir mucize getirmeye gücün yetiyorsa durma, yap! Eğer Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzere toplardı. O hâlde, sakın cahillerden olma. Ancak (samimiyetle) dinleyenler daveti kabul eder. Ölülere gelince, Allah onları diriltecek, sonra da O'na döndürülecekler. Dediler ki: «Ona Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi?» De ki: «Şüphesiz ki Allah, bir mucize indirmeye kâdirdir, fakat çokları bilmezler».”[25]

Bundan dolayıdır ki, yukarıya aldığımız ayetten de anlaşılacağı gibi, Resulullah (s.a.v.) çok istemesine rağmen, Yüce Allah, akli mucize olan Kur’an’ın dışında başka mucizeleri elçisine vermeyi hikmetli bulmamıştır. Bu durumu Kur’an bize şöyle aktarmaktadır;

 “Müşrikler «Muhammed bize Rabb'inden bir ayet/mucize getirseydi ya» dediler. Onlara daha önce inen kutsal sayfalara ilişkin açıklamalar gelmedi mi?”[26]

“And olsun biz bu Kur'ân'da insanlara her çeşit misali getirip anlattık. Eğer sen onlara istedikleri bir ayeti/mucizeyi getirmiş olsan dahi, o kâfirler: "Siz ancak, batıl iddialar peşindesiniz" derler. Allah, anlayışsızların kalplerini işte böyle mühürler. Sen şimdi sabret! Bil ki, Allah'ın sözü gerçektir. İnanmayanlar seni telaşa ve gevşekliğe düşürmesinler.”[27]

“Hayır, (bu) karmakarışık hayallerdir; hayır onu uydurmuş; hayır o şâ'irdir. (Eğer gerçekten peygamberse) öncekilerin, (mu'cizelerle) gönderildikleri gibi o da bize bir ayet/mucize getirsin.” Dediler. Onlardan önce helâk ettiğimiz hiçbir memleket halkı iman etmedi de şimdi bunlar mı iman edecekler?”[28]

“Olanca yeminleriyle, eğer kendilerine bir ayet/mucize gelse, kesin olarak ona inanacaklarına dair Allah'a yemin ettiler. De ki: "Mucizeler ancak Allah’ın yanındadır." Hem bilir misiniz o (mucize) gelmiş olsa da onlar yine inanmazlar?  (iman etme şerefini hak etmedikleri için) Gönüllerini ve gözlerini ters çeviririz, ilkin ona inanmadıkları gibi (mucizeyi gördükten sonra da inanmazlar) ve bırakırız onları, azgınlıkları içinde bocalayıp dururlar. Biz onlara, (dedikleri gibi) melekleri de indirseydik, ölüler diriltilip kendileriyle konuşsaydı, istedikleri her şeyi toplayıp karşılarına koysaydık, onlar, ihtimali yok, yine iman edecek değillerdi. Allah dilerse o başka! Fakat onların çoğu bunu bilmezler.”[29]

Bu ayetlerde de net bir şekilde görülüyor ki yüce Allah, Resulullah (s.a.v.)’a, Hz. Musa’nın asası, Hz. Salih’in devesi, Hz. İsa’nın ölüleri diriltilmesi gibi bir mucize vermeyi hikmetli bulmamıştır. Gelip geçici mucizeler yerine, kıyamete kadar etkisini sürdürecek ve benzeri getirilemeyecek Kur’an mucizesini vermeyi dilemiştir. Böyle bir durumda ayın yarılması olayını nasıl anladığımızı ifade etmekte de fayda olacaktır. Zira ayın yarılması hadisesi, (zanni haberlerle değil,) Kur’an gibi sübutu kesin bir kaynak vasıtasıyla bize ulaşmaktadır.

Kur’an’da geçen ayın yarılması olayı nasıl anlaşılmalıdır?

Her şeyden önce bu çabamızın mucize/ayet meselesini anlamaya dair bir çaba olduğunu ve ayetleri anlamadaki eksikliklerimizden dolayı yanılma payımızın olduğunu açıkça ifade etmek isteriz. Diğer yandan yukarıda, birçok peygambere mucizeler verildiğini de ifade etmiştik. Dolayısıyla yüce rabbimizin Hz. Muhammed’e ayın yarılması mucizesini vermesi elbette mümkündür. Ayetteki ifadelerden de ilk başta anlaşılan budur. Ancak bu şekilde anladığımızda da bazı zorluklar oraya çıkmaktadır.

a-) Hz. Muhammed’e Ayet/mucize verilmediğine yönelik birçok ayetle zıtlaşma sorunu.

b-) Niye mucize verilmiyor iddialarına, hiçbir ayette ayın yarılma mucizesine işaret bile edilmemesi

c-)Rabbimiz, müşriklerin mucize isteklerine, sürekli olarak onları Kur’an’a yönelterek cevap vermiş, onlara mucizelerin verildiğini söylemediği gibi, mucizeleri reddettiklerinden de hiç bahsetmemesi ile uyuşmamaktadır. Şu ayetlerde olduğu gibi:

“Dediler ki: "Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?" De ki: "Ayetler yalnızca Allah'ın katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım. Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt(zikir) vardır.” [30]

Dolayısıyla onlarca ayetle zıtlaşmamak ve diğer ifade ettiğimiz nedenlerden dolayı ayın yarılması olayını, Hz. peygambere verilmiş somut bir mucize olarak tanımlamamak, ilmi olarak daha isabetli olacaktır. Bilindiği gibi Kur’an’ı anlama usulünde bir konu hakkında karar verirken, o konuyla ilgili ayetlerin tümünü göz önünde bulundurmak bir zorunluluktur. Nitekim delil olarak verdiğimiz pek çok ayet, mucizenin verilmediğini çok net bir şekilde ortaya koymaktadır. Yukarıda verdiğimiz ayetlerin yanında, mucizenin niye verilmediğini açıkça ortaya koyan şu ayetlerde bu tespitlerimizi güçlendirmektedir:

“Bizi, (Kureyş'in istediği) mucizeleri göndermekten, ancak, öncekilerin onları yalanlamış olması alıkoydu. (Nitekim) Semûd kavmine o dişi deveyi açık bir mucize olarak verdik de onlar bu yüzden zalim oldular. Oysa biz mucizeleri sırf korkutmak için göndeririz.”[31]

“ Çünkü Rablerinin ayetlerinden kendilerine bir ayet gelince, ondan mutlaka yüz çevirmişlerdir.”(36/46)

“Onlara ayetlerimiz/mucizelerimizi getirince onlar o ayetlerle alay edip gülmeye başladılar”(43/47)

İfade ettiğimiz nedenlerden ve bu apaçık ayetlerden dolayı, kanaatimizce bu ayetin başka bir açıklaması olmalıdır. Zira ayetler arasında bir çelişki olmayacağı açıktır. Dolayısıyla bu ayet, ya kıyamet sırasındaki bir yarılmayı ifade etmektedir. Ya da Taberani rivayetinden anlaşıldığı gibi, bu bir ay yarılması değil, bir ay tutulmasıdır. Bu rivayette; Taberanî de başka bir yoldan İkrime'ye dayanarak Abdullah b. Abbas'ın şöyle dediğini aktarıyor; "Peygamberimiz zamanında ay tutulmuştu. Mekkeli müşrikler 'Muhammed aya büyü yaptı' dediler. Bunun üzerine "Kıyamet anı yaklaştı, ay ikiye ayrıldı. Onlar bir mucize görseler yüz çevirirler ve 'bu öteden beri gördüğümüz bir büyüdür' derler" ayetleri indi. Nitekim İslamoğlu bu ayetle ilgili dipnotta şunları aktarmaktadır; Hasan ve Ata ‘da bu ayeti ” Gözler kamaştığı, ay tutulduğu (karanlığa gömüldüğü), güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, o gün insan "kaçış nereye?" diyecektir.” (75/7-9) ayetlerindeki “ay tutulması” ile tefsir ederler. Olağan dışı bir ay tutulması yaşanmış olması ve bunu görenlerin ayı ikiye ayrılıyor sanması da mümkündür. Buna göre olay kıyamet öncesine atıftır. (ibn Aşur.) Bu iki yaklaşımın bazı açıkları olduğu söylenebilir, ama ilmi olarak onlarca ayetle zıtlaşma çelişkisinden çok daha ehven bir tercih olduğu da kuşku götürmez. (Elbette en doğrusunu yine de ancak Allah bilir.)

Şimdiye kadarki tespitlerimizden, bazı rivayetlerde iddia edilen ve ikinci kısma giren mucize haberlerini kabul etmeyi de doğru bulmayacağımız anlaşılmıştır. Çünkü:

a-)Bu haberler, mucizenin verilmediğine dair onlarca ayete ters düşmektedir.

b-)Hz. Muhammed (s.a.v.) vefatına kadar, onunla ilgili birçok detaydan bahseden vahiy/Kur’an, rivayetlerde zikredilen çok büyük mucizelerden hiçbir şekilde bahsetmemektedir. (Hâlbuki Musa ve benzeri peygamberlere verilen mucizelerden Kur’an sıklıkla söz etmektedir.)

c-)Ayrıca rivayetler görece sahih olsalar bile, Kur’an ayetlerinin sübutu kat’i iken, rivayetlerin sübutu zannîdir. Bu nedenle, zannî rivayetlerle, Kur’an’ın bildirdiğine aykırı bir kanaate yönelmenin makul bir tarafının olmayacağı açıktır.

d-)Usul itibariyle hadisler Kur’an’ın değinmediği bir şeyi, (Kur’an’a aykırı olmamak şartıyla) beyan edebilir. Kur’an’ın değindiği bir şeyi de tefsir edebilir. Bizler böyle bir durumda yapılan beyanı ve tefsiri de dikkate almak zorundayız. Ama zanni olan rivayetler, Kur’an’ın açık beyanına ters düşmekte ise, onlarca rivayette olsa, bu haberleri kabul etmemiz mümkün olamaz. Çünkü rivayetler, Kur’an’ın söz söylemediği bir hususa değinmedikleri gibi, ayrıca Kur’an’ın mücmel bıraktığı bir konuyu da tefsir etmemektedirler. Tersinden bu zanni rivayetler, onlarca ayetin açık beyanlarını boşa çıkarmaktadırlar. Bu nedenle, bu rivayetlerde bir yanlış anlaşılmanın olduğunu düşünmek ve Kur’an’ın ayetlerini merkeze almak daha doğru olacaktır.

Bu nedenle diğer tüm peygamberlere verilen mucizelerin, (hem de tümünün,) Hz. Peygambere de verildiğinin kabulü, (bu zanni rivayetler açıkça Kur’an ayetleri ile çatıştığından dolayı) mümkün değildir. (Daha geniş bilgi için: https://www.haksozhaber.net/buhari-ve-muslimin-sahihlerinde-uc-tur-hadis-cesidi-5-33662yy.htm  adresindeki yazımızın, “Hz. Peygamberin beşer oluşu gerçeğine aykırı rivayetler” bölümüne ve ayrıca Kur’an’da geçen ayın yarılmasının nasıl anlaşılması gerektiği ve benzeri konular için; https://www.haksozhaber.net/hz-muhammede-ayetmucize-verilmis-midir-32676yy.htm adresindeki yazımıza bakılabilir.)

Ayrıca mucizelerin verilişinin, peygamberlerin değerini artırmadığı gerçeği de unutulmamalıdır. Zira tüm insanlar gibi peygamberlerin değerinin artışı veya eksikliği kendi kazanımlarının ürünü olan takvaları ile ilgilidir. Bundan dolayı rabbimiz, sabırsızlık yanlışına düşen Hz. Yunus için şöyle buyurmaktadır: “(Ey Resulüm!) Şimdi Sen, Rabbinin hükmüne sabret. Balık sahibi (Yûnus) gibi olma.”[32]  Benzer bir hataya düşen Âdem (as.)’in durumundan da şöyle haber vermektedir: “Andolsun biz, önceden Âdem’e (o ağaçtan yememesini) emretmiştik, fakat o, unuttu. Biz onda bir azim (ve sebat) bulmadık.”[33] Ama diğer yandan, çabalarıyla daha fazla öne çıkan Eyyüp (as.)’ü ise şöyle övmektedir: “Gerçekten biz Eyyüp’ü sabreden bir kimse olarak bulduk. O ne güzel bir kuldu! O, Allah’a çok yönelen bir kimse idi.”[34]

Dolayısıyla Hz. Muhammed (as.)’a halkın önünde gerçekleşen olağan üstü mucizelerin verilmeyişi, (haşa) onun kıymetinden bir şey eksiltmemektedir. Zaten yüce Rabbimizin: “ (Ey Muhammed) Ve muhakkak ki sen, gerçekten yüce bir ahlâk üzerindesin.”[35] Ve “Gecenin bir kısmında da uyanıp sana mahsus olarak fazladan namaz kıl. Umulur ki Rabbin seni övülmüş bir makama eriştirir. “[36] Buyrukları, Hz. Muhammed (s.a.v) efendimizin ne derece yüksek bir makama sahip olduğunu net bir şekilde ortaya koymaktadır. Yüce Rabbimiz, şerefli elçisinin o yüce ahlakıyla ahlaklanmayı hepimize ve bütün insanlığa nasip buyursun.

Sözlerimizin sonu yüce Allah’a hamdtir. Görüşlerimizden isabet ettiklerimiz için yüce rabbimize hamd eder, yanıldıklarımız için ise bağışlanmayı talep ederiz. Şüphesiz O, lütuf ve ikramda bulunanların en hayırlısıdır.

 

[1] 2/259.

[2] 2/260.

[3] 7/143.

[4] 11/70---76

[5] 38/22---26.

[6] 37/139---148.

[7] 21/83,84.

[8] 3/38---41.

[9] 81/23.

[10] 53/13.

[11] 16/44.

[12] 38/35---40.

[13] 27/16---19.

[14]7/133---136.

[15] 7/160

[16] 5/110.

[17] 11/64.

[18] 21/68---70.

[19] 29/50,51.

[20] 10/20

[21] 17/90---93.

[22]Muhtasar Sahih-i Müslim Tercemesi, Hafız Ebu Muhammed El- Münziri, C. 1 S. 58. Eser Neşriyat.

[23] 13/38

[24] 40/78

[25] 6/34---37.

[26] 20/133.

[27] 30/58---60.

[28] 21/5,6.

[29] 6/109---111.

[30] 29/50,51.

[31] 17/59

[32]68/48.

[33] 20/115.

[34] 38/44.

[35] 68/4.

[36] 17/79.

YAZIYA YORUM KAT

17 Yorum
  • Vedat Kat / 23 Aralık 2020 13:06

    Zuhruf Suresinin 44.ayetinde Rabbimiz yalnızca Kur'an'dan sorulacağımızı bildiriyor. Kur'an dışındaki rivayetlerden beşeri bilgilerden hesaba çekilmeyeceğiz. Bilmem anlatabildim mi? Kur'an DİN dir. Kur'an dışındaki asla din değildir. Çünkü Kur'an şüphe barındırmayan kesin mutlak bilgidir. DİN ise kesin mutlak, şüphe barındırmayan bir kaynağa dayanmalıdır o da Kur'andır. Hadis rivayetleri Nebinin vefatından çok sonra derlendiği için beşeri çabaların daha doğrusu içtihadi olarak oluşturulmuş usül çabasının bir ürünüdür ve zan barındırır. Zan barındıran bu içtihadi rivayetler asla DİN değildir. Hadis rivayetlerinden, siyer bilgilerinden, fıkıh kitaplarından, tasavvuf kitaplarından falan filan alimlerin kitaplarından hesaba çekilmeyeceksiniz. Hesaba çekileceğimi tek kitap sadece Kur'an dır. Bu kadar net. Allah'a emanet olunuz.

    Yanıtla (0) (0)
  • İbrahim Kurt / 22 Aralık 2020 20:05

    [Cevap 1/2] Pek kıymetli Vedat kardeşim, bilakis dinin otoritesi olarak Rasulullah’ı görmek Allahu Teala’nın Kuran’daki direkt emridir. Bu konuda sayısız ayet mevcuttur ve dinin direğidir. Birkaç misal ile iktifa edeceğiz. “De ki: "Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” (Ali İmran 31). “Peygamber size ne vermişse onu alın ve size neyi yasaklamışsa ondan kaçının.” (Haşr 7). “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, peygambere itaat edin, sizden olan ülü’l-emre de. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah’a ve âhirete gerçekten inanıyorsanız- onu, Allah’a VE peygambere götürün.” (Nisa 59). “Hayır, Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda SENİ hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın onu kabullenmedikçe ve boyun eğip teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisa 65). “De ki: "Allah’a itaat edin, resule itaat edin." Yine de söz dinlemezseniz onun sorumluluğu ona, sizin sorumluluğunuz da size aittir. Ona itaat ederseniz doğru yolu bulursunuz; resule düşen yalnızca apaçık bildirip anlatmaktır.” (Nur 54). “Resulün çağrısını aranızda, birinizin diğerini çağırması gibi görmeyin. Aranızdan gizlice sıvışıp gidenleri Allah elbette bilir. ONUN emrine aykırı davrananlar başlarına ya bir belânın gelmesinden yahut can yakan bir cezaya çarpılmaktan korksunlar!” (Nur 63).

    Yanıtla (0) (0)
  • İbrahim Kurt / 22 Aralık 2020 20:05

    [Cevap 2/2] Binaenaleyh, Nebi’nin emrettiğine ve nehy ettiğine itaat onu rablaştırmak değildir. Çünkü Allah’ın direkt sözleri ile: “Muhammed kişisel arzularına göre konuşmamaktadır. Konuştukları kendisine indirilmiş vahiyden başka bir şey değildir.” (Necm 3-4). İbrahim ve İsmail aleyhimesselam’ın duası ve sair ayetlerde görüleceği üzere Muhammed (sav)’e yalnızca Kuran değil, aynı zamanda da sünnet/hikmet vahy edilerek öğretilmiştir: “Aranızdan size bir peygamber gönderdik: O size âyetlerimizi okuyor, sizi arıtıp temizliyor, size kitabı ve hikmeti öğretiyor; yine size daha önce bilmediklerinizi öğretiyor.” (Bakara 151). Rasul’ün Kuran dışında vahiy aldığına kanıt da pek çoktur. Birkaç misal vermek gerekir ise: ümmetin ilk kıblesi olan Mescidi Aksa’nın Mescidi Haram ile tebdili vukuunda açıkça görülmektedir ki Rasulullah -Kuran’da mevcut olmadığı halde- vahiy yolu ile Mescidi Aksa’ya dönerek namaz kılacağını biliyordu. “Biz bu ÖNCEDEN yöneldiğin kıbleyi resule uyanlarla sırt çevirenleri açıkça ayırt edelim diye özellikle belirledik.” (Bakara 143). Misallerden başka bir misal de Rasul’ün hanımlarından birisine verdiği sırrı başka bir hanımına açıkladığında Allah’ın ona bu durumu vahiy olarak haber vermesi FAKAT bu haberin Kuran’a ayet olarak girmeyen vahiylerden oluşu: “Hani peygamber, eşlerinden birine gizli bir şey söylemişti. Eşi bunu başkalarına aktarıp Allah da durumu peygambere açıklayınca peygamber bunun bir kısmını anlattı, bir kısmından vazgeçti. Eşine konuyu anlatınca o, "Bunu sana kim haber verdi?" diye sordu. "Her şeyi bilen, her şeyden haberdar olan Allah bana bildirdi" diye cevap verdi.” (Tahrim 3). Kuran’dan misalleri arttırmak mümkündür. Açıkça görülüyor ki Rasul yalnızca Kuran’ı değil, aynı zamanda Kuran’da yazılı bulunmayan hikmeti/sünneti de vahiy yoluyla öğrenmiştir ve Müslümanlara nasıl yaşanacağını uygulayarak öğretmiştir.

    Yanıtla (0) (0)
  • Vedat Kat / 22 Aralık 2020 12:15

    Dini otoriteleri ve Nebiye ait olduğu iddia edilen beşeri sözlerini dinin kaynağı ve dinin belirleyicisi(koyucusu) olarak görmek, onları rablaştırmaktır. Tevbe Suresi, 31-“Allah’ın yanı sıra, hahamlarını; rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i(İsa’yı) rab edindiler. Oysa bunlar da ancak, bir olan Allah’a kulluk etmekle emrolunmuşlardır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, onların ortak koştukları her şeyden uzaktır.”
    Din (hüküm) koymak yetkisini Allah’tan başkasına vermek, birtakım meşhur isimlere kulluk etmektir. Yusuf suresi, 39-40-“ (Yusuf: ) Ey hapishane arkadaşlarım! Hangisi daha iyidir: birbirinden ayrı pek çok rab(bın varlığına inanmak) mı, yoksa bütün varlıklara egemen bir tek Allah(a inanmak) mı? Allah’ı bırakıp tapındığınız her şey gerçekte sizin ve atalarınızın kendi muhayyilenizden çıkardığınız (anlamsız) isimlerden öteye geçmemektedir; çünkü Allah bunlar hakkında hiçbir kanıt indirmemiştir. (Neyin doğru, neyin eğri olduğu konusunda) hüküm yalnızca Allah’a aittir. Ve O da kendisinden başkasına kulluk etmemenizi buyuruyor. İşte dosdoğru olan (tek) din budur; ama insanların çoğu bunu bilmez.”
    İlahlığın (ulûhiyetin) en belirgin özelliklerinden biriside; hiç şüphesiz ki teşri (yasa, kanun ve nizam) yapmaktır. Yaratmak nasıl ki Allah’a ait bir şeyse, yarattıklarına yasa ve kanunlar koyarak onları yönetmekte aynı şekilde Allah’a özgü bir şeydir. DİN' de haram ve helal sınırlarını sadece O belirler. Bir şeyin iyi veya kötü olduğuna dair nihâi noktayı koyacak sadece O’dur. Resuller ise Allah'ın hükümlerini iletme makamı olduğu için itaat edilmesi farzdır. Resullerin haram helal kılması ise Allah'ın belirlediği haramları insanlara bildirmesi, anlamındadır. Mutlak değildir. Birilerinin kalkıp bu yetkileri Allah’tan alarak kendi tekellerine geçirmeleri, Allah’ın en belirgin özelliklerinden birisi olan teşri vasfında O’na ortak olmaları demektir ve ilahlık iddiasıdır. Kimilerinin de bu meselede onlara destek vermesi, onları ilah olarak kabul etmeleridir ve şirktir. Allah buyurur:
    “Yoksa onların Allah’ın izin vermediği şeyleri kendilerine dinden teşri yapan (kanun koyan) ortakları mı vardır?” (Şura/21)
    Hüküm vermek, Allah Teâlâ’nın ulûhiyetinin (ilahlığının) en belirgin özelliklerindendir. Rabbimiz şöyle buyurur:
    “İyi bilin ki, yaratmakta emretmekte yalnız O’na aittir.” (A’raf/54)
    “Hüküm ancak Allah’ındır.” (En’am/57)
    “Hüküm yalnız Allah’ındır.” (Yusuf/40)
    “Bilin ki hüküm ancak O’nundur.” (En’am/62)
    Yanıtla (0) (0)

  • Vedat Kat / 21 Aralık 2020 16:08

    Beşeri içtihada dayanan zanni rivayetlerden, dini hüküm, haram helal eklenemez, DİN üretilemez. DİN, ilahidir, kesin mutlak bilgi içerir ve Dinin sahibi de Allah'tır. Beşer kaynaklı
    zanni rivayetler üzerinden DİN üretemeyiz. DİN' in sahibi Allah'tır.

    Yanıtla (0) (0)
  • Ankebut - Hira / 20 Aralık 2020 20:57

    Hira da Örümcek ağı mucizesi, Örümcek için mi mucize, Peygamber mucizesi mi bir tartışma mevzu yani teoloji, ilahiyatçı için...

    İslam zihin yapısına sahip bireyler için örümcek kafalı tabiri ayrımcılık, kişilik, birey hak ihlali elbette, fakat Hira mucizesi de tevafuk içeren bir argüman taşımaktadır, taşıyor.

    Yanıtla (0) (0)
  • abdullah / 20 Aralık 2020 19:44

    İbrahim Kurt kardeşim, Vedat beyle yaptığınız müzakereden ayrı olarak söylüyorum. Kurana aykırı olduğunuza dair delillerinizi sormuştum. Siz Kur'an'da anlatılan İsra ve ayın yarılması olayını zikretmişsiniz. Halbuki yazar zaten İsra olayını kabul diyor yazısında. Ama o mucizeleri sadece Resullere gösterilen mucizeler ve halkın tümüne gönderilip gösterilen mucizeler diye ikiye ayırıyor ve isra mucizesini de sadece Hz. Muhammed (s.a.v.)'e gösterilen rivayet diye zikrediyor. galiba yazının bu bölümünü gözden kaçırmışsınız. Ayın yarılması olayını ise yorumluyor. Zira Hz. Muhammed (s.a.v)'e mucizelerin verilmediğini söyleyen ayetlerle bir çelişki olmaması için ayın yarılması ayetinin daha doğru olacağını söylüyor. Bu nedenle geçmişteki seleflerimizin düşüncelerini tekrar hatırlatmanın dışında yeni bir delil görmedim yorumlarınızda. Ayrıca kardeşime acizane Prof. Hüseyin Hansu'nun "mütevatir Haber' olayını tetkik eden kitabını tavsiye ederim, inanın okumanızda ciddi faydalar var. Allah yardımcınız olsun.

    Yanıtla (0) (0)
  • İbrahim Kurt / 20 Aralık 2020 03:00

    Vedat kardeşim merhabalar,

    Diyelim iddaa ettiğin gibi "namaz, oruç, hac vs Rasullallah (sav)'den önce de vardı, hepsi biliniyordu, herkes yapıyordu ama sadece içine şirk bulaşmıştı" diye kabul edelim. Sonuç olarak nasıl namaz kılınacağını, nasıl zekat vereceğini hepsini "hadis-rivayet" sistemi aracılığı ile öğrenip uyguluyorsun değil mi? Kuran'da yazmadığına göre? Demek ki İslam = yalnız Kuran iddaasında bulunarak kendi yaşadığın dininde kendin çelişkiye düşüyorsun. Kaldı ki elhamdulillah bugün dünyada milyarlarca basılan Kuran mushaflarımız da -Allah onlardan razı olsun- sabahe ve tabiinin rivayetleri/hıfzi ile bizlere yine AYNI hadis-rivayet sistemi ile ulaştı. Yalnızca Kuran bize yeter diyerek kendimizi kandırmamızın bize bir faydası yok. Allah bu dini yalnız Kuran ile kaim olacak şekilde murad etmedi. Allah Azze ve Celle Rasul'üne müteakip insanlar İslam ilimi yolunda ter, efor, can döksün istedi. Elhamdulillah seleflerimizin dikkati ve meşakati sayesinde elimizde nasıl namaz kılınacağı da mevcut, ne zaman kılınacağı da mevcut, neyin orucu bozduğu da mevcut, neyin abdesti bozduğu da mevcut, altın ticareti nasıl yapılır nasıl yapılmaz mevcut. Ve bunlar Kuran'da yer almıyorlar. Bundan utanacak bir şey de yok. Kuran'ın tüm evrenin detaylarını anlatan bir ansiklopedi olmak gibi bir iddaası yok. Vesselam.

    Yanıtla (0) (0)
  • Vedat Kat / 19 Aralık 2020 14:09

    İbrahim Kurt kardeşim merhaba
    Namazı, orucu, haccı , kurban kesmeyi ilk defa Nebi ortaya koymadı. Yani bu ibadetler önceki resul - nebilerin dönemlerinde de yaşanarak Hz.Muhammedin zamanına kadar gelmiştir. Nebi, sadece bu ibadetlere bulaştırılan şirk unsurları varsa onları temizlemiştir. Yani bu ibadetler hiç bilinmeyen ibadetler değildi. Önce bunu netleştirelim.
    Namazları hadislerden öğrenirseniz kafanız karışır. Bu konuda birbirleri ile çelişen çok hadisler var. Rekat sayıları, vakit sayıları, namazda okunanlar ile ilgili çok çelilkili rivayetler var. Bu konuda Cübbesiz Mahmut lakaplı Mahmut Elgörmüş'ün müthiş bir çalışması var: "Bana Namazı Göster", Ortak Akıl Yayınlarından çıktı. Okuyabilirsiniz. Ayrıca Ahmet Murat Sağlam isimli yazarın "Ataizm", "Neden Yalnız Kur'an?", "Neden Müslüman Olamadılar?" isimli kitaplarına bakılabilir. Ayrıca Doç.Dr.Emre Dorman isimli yazarın "Allah'a öğretilen Din" kitabına bakılabilir. Kur'an merkezli bakışın bir usulü de anlatılıyor bu kitaplarda. Hadis rivayetleri, ancak tarih bilimi kategorisinde değerlendirilebilir. Diğer sosyal bilimler de bu rivayetlerden yararlanabilir. Ama bu beşeri içtihada dayanan zanni rivayetlerden, dini hüküm, haram helal eklenemez, DİN üretilemez. DİN, ilahidir, kesin mutlak bilgi içerir ve Dinin sahibi de Allah'tır. Beşer kaynaklı
    zanni rivayetler üzerinden DİN üretemeyiz , bu şirktir. Kur'anı kendi bağlam ve bütünlüğü içinde anlamalıyız. Mevcut geleneksel mezhebi din algısıyla yetiştirildiğimiz için bunu kabüllenmekte zorlanıyoruz. Bende 25 yıldır hadis rivayet mezhep savunuculuğu yaptım. Sonra bu durumun Kur'anı doğru anlamayı sağlayamadığını gördüm.
    Sünnet kelimesi , beşer için, nebi ve resuller için kullanılmaz. Allah için kullanılır. Sünetullah kavramını hatırlayın. Nebi ve resuller için; örneklik, vahye şahitlik , müdeleyicilik, uyarıcılık, davetçilik, vb. kelimeler kullanılır. Asla sünnet tabiei kullanılmaz. Hz.Muhammedin örnekliği Kur'anda anlatılıyor. Yani Nebinin örnekliği için, rivayetlere başvurulmalıdır yaklaşımı çok yanlıştır. Kur'anda Hz.İbrahim'in örnekliğinden bahsedilir. O zaman bu arkadaşlar bize Hz.İbrahim'in hadislerini bulup getirsinler. Böyle bir şey yok. Çelişkiye düşmeyelim. Hz.İbrahimin örnekliği Kur'an da anlatılıyor. Bu yeterlidir. Bunun ötesi gaybı taşlamaktır.

    Yanıtla (0) (0)
  • Ibrahim Kurt / 19 Aralık 2020 01:21

    Peki Vedat kardeşim, sadece Kurana bağlı kalarak, ve hadisleri fıkhi meselelerde kullanmayarak namazı nasıl ve ne zaman kılacağımızı, zekatı ne zaman ve nasıl vereceğimizi, haccı ve umreyi ne zaman ve nasıl yapacağımızı ile ahire nasıl öğreneceğiz?

    Yanıtla (0) (0)
  • Vedat Kat / 18 Aralık 2020 21:08

    Zanni rivayetler dinde delil değildir. DİN, sadece Allah'ın bildirdiğidir. Hadis rivayetleri asla DİN değildir. Nebinin vefatından önce DİN tamamlanmıştır, eksiksizdir. Nebinin vefatından 100, 200 yıl sonra bazı hadis alimlerinin içtihadi çabası ile ortaya koydukları bu çalışmalara DİN demek, Allah a hakaret olur. Bu durum şirke kapı aralar. Bu durum, DİN'i Allah a halis kılma ilkesine de aykırıdır.
    Hadis: Nebiye ait olduğu iddia edilen zanni rivayetlerdir. Nebiye ait olduğu kesin mutlak değildir. Rivayet, Kur'ana uygun olabilir ama bu Nebiye aidiyeti kesin kılmaz. Doğru olan sözü, sahabe, sahabe hanımları, sahabe çovukları ve bazı kişilerde söyleyebilir. Buhari ve Müslimin yaşadığı dönemde zaten sahabe nesli bile yoktu. Hepsi vefat edeli çok uzun bir zaman geçti.
    Peki, hadisler ne olacak?
    Dinde hüküm kabul edilmediği sürece sorun yok.
    Yani bu rivayetler, tarih alanında, sahabe biyografisi alanında, o dönemlerde yaşamış diğer insanların biyografisi alanında, siyer alanında, antropoloji, etnografya, sosyoloji, siyaset bilimi vb. alanlarında kullanılabilir. Rivayetlerin bu alanlarda kullanılmasında bir sakınca yoktur. Yani rivayetler çöpe gitmemiş olur.

    Yanıtla (0) (0)
  • İbrahim Kurt / 18 Aralık 2020 18:37

    Diğer bir örnek sevgili Abdullah kardeşim: "Bir gece içerisinde, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir." (İsra suresi 1. ayet) Muhammad al-Kattāni, Naẓm al-Mutanāthir min al-Ḥadith al-Mutawātir eserinde 45 farklı sahabeden bu mucizevi isra ve miraç hadisesini nakleder. Bu hadiselerden birisinde Ayşe annemiz de babası Ebu Bekir'e el-Sıddık ünvanını kazandıran meşhur cevabını nakleder. Yalnızca bir gece içerisinde Mekke'den Kudüs'e yatay bir yolculuğu müteakiben Rabbimiz ile en üst semanın da fevkinde bire bir görüşme için dikey bir yolculuğu da gerçekleştiren Rasulallah'ın (sav) aynı gece içerisinde geri döndüğü Allahu Teala'nın kendi şehadeti ile sonsuza kadar Kuran'da yaşamaya devam edecektir. [2/2]

    Yanıtla (0) (0)
  • İbrahim Kurt / 18 Aralık 2020 18:27

    Bir kaç örnek zikredelim Abdullah kardeşim: "Vakit yaklaştı ve ay yarıldı. Onlar bir mûcize görseler hemen yüz çevirip, "Bu öteden beri bilinen bir sihir!" derler. Hep yalan saydılar ve kişisel arzularına uydular; oysa her iş yerli yerindedir." (Kamer Suresi 1-3). Ümmetin muhaddis devleri bu hadisenin bir Mekke gecesinde müşriklerin gözü önünde mucize olarak gerçekleştiğini yaptıkları detaylı analizler ile ortaya koymuştur. Bu alimlerden bazıları as-Subki (Sharḥ Mukhtasar Ibn al-Ḥājib kitabı), Ibn Ḥajar (al-Amāli eserinde), al-Qurṭubi (al-Mufhim kitabında), Ibn Kathīr (al-Bidāya wan-Nihāya kitabı), Imam al-Munāwi (Sharḥ Alfiyat al-‘Irāqi kitabında) ve Ibn ‘Abdil-Barr ve diğerleri. Bütün ulemanın 1400 yıllık üzerine icmaa ettiği şekilde bu hadise mutevatir bir hadistir, ve sahihliği noktasında her ravi en ince detayına kadar doğrulanmıştır. Bu noktada sağladığı şartlar bakımı ile istatistiki olarak reddetmek mümkün değildir. Ve Allah korusun sünneti reddetmek manasına gelir. [1/2]

    Yanıtla (0) (0)
  • abdullah / 17 Aralık 2020 19:03

    İbrahim kardeşim, yazarın "Hz. Muhammede herkese açık mucize verilmemiştir", tespitine, Kuranın kendisine aykırı diyorsunuz. Acaba Kur'an'dan deliliniz nedir?

    Yanıtla (0) (0)
  • Ibrahim Kurt / 14 Aralık 2020 15:55

    Sizin söylemeye çalıştığınızı Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi (Allah ondan razı olsun) 70-80 yıl önce Mevkıf el Akl isimli 4 ciltlik eseri ile ilmi bir şekilde çürütmüştür. İlk 2 cilti Türkiye’de oğlunun tercümesi ile mevcuttur. Son cildinin bir kısmı ise Gaybın Önünde ismi ile (el Kavlu’l Fasl) mevcuttur. Okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Rasulullah’ın Kuran dışında kevnî bir mucizeye sahip olmadığını iddia etmek Kuran’ın kendisine ve 1400 yıllık ehli sünnet inancına terstir.

    Yanıtla (0) (0)
  • ferhat karasari / 07 Aralık 2020 15:01

    Esselamu aleyküm... degerli Abdülhakim bey kardesim tesekkür ederim. Kaleminize gönlünüze saglik.. Rabbim emeginizi zayi etmesin. Rabbim ümmetin her birinin hastalarina sifa dertlilerine deva nasip eylesin ve en kisa bir zamanda ümmeti bu corona belasindan kurtarsin InsaAllah Hürmetler degerli kardesim selametle kaliniz..

    Yanıtla (0) (0)
  • ferhat karasari / 07 Aralık 2020 14:54

    Esselamu aleykum...Degerli Abdülhakim bey kardesim tesekkür ederim . Rabbim emeginizi zayi etmesin.Ümmeti en kisa zamanda bu corona belasindan kurtarsin, Ümmete ve herbirinin Fertlerinin dertlerine deva hastalarina sifa niyaz ederim. Rabbim sihhat afiyet ve rahmet versin.. dua ili gereli kardesim hürmetler

    Yanıtla (0) (0)