Resmi Törenleri Muhafaza ve Müdafaa Cephesi
Danıştay sürpriz yapmadı ve hiç kimseyi şaşırtmadı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın Ocak ayında yayınladığı 19 Mayıs genelgesi için yürütmeyi durdurma kararı aldı.
Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararı şu demek: “Bürokratik oligarşinin bir parçası olarak özgürlükler yönünde seyreden değişime ‘direnç’ gösteriyorum. Siyasi ve toplumsal iradenin taleplerine rest çekiyorum.”
Danıştay, hangi hakla ve kime/neye güvenerek yaptı bunu? 12 Eylül ve 28 Şubat yargılamalarının, gözaltı ve tutuklamaların adeta sıradanlaştığı bir vasatta nasıl oldu da Danıştay askeri-militarist törenlerin statlarda kutlanmasında ısrar edebiliyor?
HSYK’nın yapısındaki değişime paralel seyreden AYM, Yargıtay ve Danıştay’ın yeni oluşan dengeleriyle ideolojik-mezhebi oligarşik yapı ciddi bir darbe almıştı hani? Demek ki fazla aceleci ve temelsiz iyimserlikler ters tepebiliyormuş. Demek ki kat edilmesi gereken çok yol, yapılması gereken çok iş varmış.
Otoriter Bayram ve Coşku İçin Israrlılar!
Danıştay 10. Dairesi Eğitim-İş Sendikası’nın yanı sıra “milli heyecanı ve duygusu yüksek bir Türk genci”nin açtığı davayı karara bağlayarak yürütmeyi durdurma kararı verdi. Verilen karara göre Danıştay, 19 Mayıs törenlerinin bütün yurtta ve dış temsilciliklerde militer ve militan bir coşkuyla kutlanmasından asla taviz verilemeyeceğine hükmetti. Çünkü MEB’in genelgesine göre 19 Mayıs törenleri Ankara dışındaki illerde sadece okullarda kutlanmasını öngörüyordu.
Diğer resmi bayramlar gibi 19 Mayıs da ulusal coşku, askeri mantık ve işleyiş, tek tipleştirilmiş bir hamaset ve heyecan aşılamak üzere dizayn edilen resmi törenler demektir. Anlaşılan o ki Danıştay her Türk yurttaşının bu tür ulusal-resmi törenlerden istifade etmesini teminat altına almayı asli görevlerinden biri sayıyor.
TSK’nın esip-gürleme imkânı kalmamış madem, medya üzerinden psikolojik harekât yürütecek ekipleri toparlanamamışsa bütün zorluk ve risklere rağmen durumdan vazife çıkarmak Danıştay’a kalmış demektir.
Peki, yürütmeyi durdurma kararıyla Danıştay’ın gidişatı fiilen durdurmak, resmi ideolojik dayatmaları muhafaza ve müdafaa etme şansı var mı? Topluma dayatılan askeri vesayet kanun ve pratiklerinin ne kadarını, nereye kadar koruyabilmeyi planlıyorlar acaba?
Yürütmeyi Durdurma Tehdidi Ters Tepecek!
Danıştay’ın kararı açıklandıktan sonra 19 Mayıs genelgesinin sahibi Milli Eğitim Bakanı Dinçer’in verdiği “hukuki bir garabet” tepkisi ne anlama geliyor? Herhalde ‘garabet’ tepkisi ve arkasından söylenenler siyasetin ‘hizaya’ geçmeye hiç de niyetli olmadığının göstergesi sayılabilir. Yüksek Yargı’nın özellikle eğitim öğretimde törenler üzerinden askeri düzeni dayatmayı marifet bilen teamüllerinin siyaset ve topluma istediği gibi ‘diş geçirebildiği brifingli-muhtıralı o mutlu günler’ geride kalmalı ve kalacak.
Türkiye’de yargı denilince toplumda hukukun, adaletin, eşitliğin ikamesi mi anlaşıldı yoksa başka bir şeyler mi? Yargı bürokrasisi toplumsal adalet için çalışmadı. Tersine Kemalist ideoloji ve kendisinin de içinde yer aldığı devlet sınıflarının iktidarını sağlama almak için bir kast sistemi gibi çalıştı hep. Bu yüzden hep soğuk, itici ve ürkütücü bir odak olarak algılandı. Ama bu tablonun en azından ‘ürkütücü’ vasfının değişmesi için yoğunlaşmak gerektiği kesin.
Danıştay’ın toplumun adalet ve özgürlük taleplerine ilişkin klasik ‘ürkütücü’ vasfının artık işlemeyeceğine dair siyaset katından anlamlı işaretler veriliyor. Bu bağlamda Bakan Ömer Dinçer, 19 Mayıs’ın klasik Kemalist-askeri düzen içerisinde devam etmesi yönünde inat eden Danıştay’ın kararını değerlendirirken şunu söylüyor: “Kutlama şekilleriyle alakalı çalışma neticelendi. Yeni bir yönetmelik çıkacak. Bu kez biz sadece 19 Mayıs'ı değil, 23 Nisan'ı, 30 Ağustos'u ve 29 Ekim'i kutlama yöntemini hep birlikte yeniden düzenleyeceğiz.”
Tören yönetmeliğini görmüş değiliz ancak Danıştay’ın otoriter-askeri yapısını korumak istediği törenlerin muhafaza ve müdafaası pek mümkün görünmüyor. Fakat gerek Bakan Dinçer’in gerekse Hükümetin resmi törenlerin anlam ve işleyişine dair daha net ve cesur çözümler üretmesi bekleniyor.
Hükümet darbe süreçlerinde inşa edilen resmi söylemlere tutunmaktan, psikolojik savaş teknikleriyle üretilmiş klişe duygu ve coşkulara itibar göstermekten bir an önce vazgeçmelidir.
Kimse ne kendini ne de halkı kandırmaya kalkışmasın! Devlet tarafından ulusal kimlik inşa etmek üzere üretilen klişe duygu ve coşkuların toplum nezdinde hiçbir itibarı yoktur. Resmi bayram ve törenlerde yaşatılmak istenen duygu ve coşkular İslam dışı, ikiyüzlü ve hastalıklı karakterler üretmekten başkaca bir işe yaramamıştır. Her sabah okutturulan ‘Andımız’ başta olmak üzere diğer resmi tören ve geçitler asla ve kat’a bilgiyle, eğitim-öğretimle alakalı değildir. Bilimsel ya da ahlaki hiçbir katkı sunmazlar. Tersine akli ve ahlaki değerlerden soyutlanmış ideolojik robotların üretimine katkı sağlamak üzere tasarlanmışlardır.
İsteyenler için bu tören ve geçitler sadece statlarda ve belirli günlerde değil istedikleri her yerde ve zamanda serbest bırakılmalıdır. Yeter ki bize bulaşmasınlar. Çok sevdikleri ulusal duygu ve coşkuları da bağımlısı oldukları resmi tören ve geçitleri de kendilerinin olsun!
YAZIYA YORUM KAT