Referandumla ilgili gerçekler
12 Eylül'de oylayacağımız Anayasa değişikliğinin Türkiye için ifade ettiği önem, maalesef gerektiği ölçüde anlaşılmış görünmüyor. Bunu asıl anlayanlar, CHP, MHP yönetimi, BDP, PKK, hayırcı medya ve benzeri kuruluşlardan oluşan hayır cephesi. Ve hayrettir, halk içinden "evet" demesi beklenen pek çokları, bu ittifakın olsun ne manâ ettiğinin idrakinde değil.
Daha önce de ifade edilmişti: "Evet"in 12 Eylül ve 12 Eylül Anayasası karşıtlığı üzerine oturtulması halk tabanında çok karşılık bulmayacak bir retorik. Ne yazık ki, aydınlar da, siyasetçiler de, Türkiye'deki gelişmelerden ve nüfus hareketinden habersizler. Meselâ, Ege'de ve sahil şehirlerinde MHP'nin taban bulmasını ve belediye seçimlerindeki başarısını CHP desteğine bağlamak gibi ucuzcu tahlillere giriştiler. Oysa bu yerlerde Güneydoğu'dan göç eden çok ciddi bir nüfus bulunuyor ve buna karşı tepkiler var. Dolayısıyla, MHP'nin tavrı ve "söylem"leri teröre yaradığı ve halk tabanındaki bölünmelere hizmet ettiği halde halk bunun farkında değil ve bu, anlatılamıyor.
Referanduma hayır cephesi, "hayır"ı AK Parti ve Tayyip Erdoğan karşıtlığı üzerine kuruyor ve bu nispeten başarı getiriyor. Buna karşılık, referandumun AK Parti ve Sayın Erdoğan'la ilgisinin olmadığı anlatılamıyor. Âdeta bir seçim havası var. Bu sebeple, anayasa değişikliğinin muhtevası üzerinde durmak gerekiyor.
Evet, bu değişikliğin Sayın Erdoğan'ı güya Yüce Divan'dan kurtaracağı koskoca bir yalan. Bu değişikliği hangi parti yapmış olsaydı yine evet denirdi. Çünkü:
Terör dâhil Türkiye'nin problemlerinin çözümsüzlüğünün altında asker ve yargı vesayetinden gelen kapalılık, şeffaf olmama yatıyor. Terör, ona karşı mücadele için yapılan silah alımları ve diğer problemler, pek çokları için birer rant zemini oluşturuyor ve Türkiye'de halka rağmen bir azınlık iktidarının devamına hizmet ediyor. Türkiye'nin bugünü ve yarını adına yapıcı hiçbir fikri olmayan, ancak kavgadan ve "dayıca kaba" muhalefetten beslenen bazı siyasîler de bu problemlerin çözümsüzlüğünden nemalanıyor. Yargıdaki HSYK ile Yargıtay arasında "Sen beni seç ben seni" alışverişiyle hakimiyetini sürdüren Seyfi Oktay-Mehmet Moğultay yapılanması, hem söz konusu zemini besliyor hem de problemlerin çözümsüzlüğüne hizmet ediyor. Yargının özellikle yerindelik denetimi yapması, belediyeler dahil icranın pek çok hizmetlerinin önünü tıkıyor ve ekonomik gelişmemize darbeler vuruyor.
İşte, anayasa değişikliğine "hayır" demek, Türkiye'deki sözünü ettiğimiz zemin, problemlerdeki çözümsüzlük, terör, halka rağmen azınlık iktidarı sürsün; silah alımlarındaki kapalılık sürsün; Aktütünler, Dağlıcalar, Hantepeler, Gediktepeler sürsün; terörü yenmek için milletin vergisiyle alınmış Heronların teröristlerin zayiat vermemesi için kullanılması ve dolayısıyla Zincirlikuyu Camii'nden hiçbir şehid cenazesi kalkmazken, birkaç hafta silah kullanmış gencecik fidanlarımızın kurban edilmesi sürsün; milletin ve ülkenin güvenliği kendisine emanet edilen ordu içinde sürekli cuntalar üremesi ve bunların yatıp kalkıp halka ve siyasî iktidarlara karşı komplolar, darbe planları, fırsat düşünce de darbe yapması sürsün; bütün bunlara karşı soruşturma açmaya ve iddianame hazırlamaya kalkan savcılarımızın hayatının HSYK eliyle zehir edilmesi sürsün; disiplinsizlik ve irtica bahanesiyle dindar ve gerçek milliyetçi pırıl pırıl subaylarımızın ordudan atılmaları ve başka yerlerde de iş bulmalarının önüne geçilmesi sürsün; sivillerin askerî mahkemelerde yargılanması, askerlerin ise sivil mahkemelerde yargılanamaması sürsün; HSYK'nın yargı mensupları üzerindeki kontrolsüz otoritesi, keyfi uygulamaları, Anayasa Mahkemesi'nin bizzat koruması gereken Anayasa ve Anayasal hak ve özgürlükler karşıtı kararları sürsün manâsına gelir.
Bu gerçekler karşısında, hayır cephesi içinde bilerek yer alanlar dışında parti taraftarlığı veya karşıtlığı körlüğüyle hayır diyecek halkımız varsa, ne diyelim, zarara bilerek razı olan merhamet görmez.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT