Referandum gündemi
İktidarın seçim düzlemine girildiğini ima eden ‘anayasa değişikliği’ paketini sorgusuz sualsiz benimsemenin bir mantığı yok. Sonuçta bu paketin siyasi işlevi ne denli hayırlı olabilecekse de, bizi birlikte yaşayacağımız yasalarla karşı karşıya bırakıyor. Dolayısıyla bu maddelerin ne yönde ‘iyileştirilebileceklerine’ ilişkin eleştiriler hükümet için de son derece yararlı olacak. Bunun dışında paketin boyu bosu ile ilgili de bir tartışma var. Birçok gözlemci daha ufak bir paketin hayata geçme şansının daha çok olduğunu öne sürerken, bazıları da paketin yetersizliğini ve genişlemesi gerektiğini söylüyorlar. Her iki kanattaki yorumcuların ortak noktası ise, pakete bakmaktan siyaseti görmez hale gelmeleri.
Her şeyden önce paketin boyu ile muhalefetin tavrı arasında bir ilişkinin olmadığı açık. Yani hangi paket gelirse gelsin muhalefet hayır diyecekti. Bu durumda esas soru hangi paketin referandumda ‘evet’ alma şansının olduğudur. Sadece parti kapatmayı içeren daraltılmış bir paket, AKP’nin kendisi için anayasa değiştirdiği izlenimini verecekti. Benzer şekilde, sadece yargı reformuyla sınırlı tutulsaydı, o zaman da AKP’nin yargıyı hedef aldığı değerlendirmesi yapılacaktı. Aslında daraltılmış bir anayasa değişikliği paketinin referandumda kabul görmesi, bugünün siyasi gerilimi açısından suya sabuna dokunmayan bir konuyla yetinmesini gerektirmekte. Aksi halde söz konusu değişiklik tek başına gündem oluşturacağı için, hükümeti fazlasıyla yıpratma potansiyeline sahip ve o durumda da referandumda ‘evet’ çıkmasının şansı azalmakta. Diğer taraftan çok geniş bir paketin ise seçime bir yılı kalan bir ülkede siyasi meşruiyeti zayıf... Böyle bir durumda da iktidarın ‘yangından mal kaçırdığı’ tesbitleri yapılacak ve böylesi bir yükün altında referandum olumlu sonuç getirmeyecekti.
Demek ki AKP’nin bu iki uca da düşmeyecek bir orta boy paket oluşturması gerekiyordu. Onlar da bunu yaptılar... Tabii ki böyle bir paketi çok farklı maddelerle kurgulamak mümkün olduğu gibi, değişimi murad edilen maddeler farklı şekillerde formüle de edilebilirler. Ama bunun referandum sonucu açısından çok önemli olacağını öne sürmek pek mümkün değil. Çünkü toplumun yaşamakta olduğu gerilimin ışığında bakıldığında, kritik olan şey paketin içeriği ve somut maddelerinden ziyade kendisi... Yani bunun hükümetle bürokrasi veya seçilenlerle atananlar arasındaki dengeyi değiştirecek sembolik bir adım olmasında. Dolayısıyla, referandum kelimesinin ima ettiği içeriğe uygun olarak, toplum sandık başına gittiğinde ülkenin önündeki iki yolla ilgili olarak bir tercihte bulunacak. Ya ‘hayır’ diyerek Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana devam eden vesayet sisteminin devam etmesini onaylayacak, ya da söz konusu vesayet sisteminin değiştirilmesine yönelik olarak hükümete ve geleceğin sivil siyasetçilerine bir kapı açmış olacak.
Anlaşılan o ki AKP’nin seçime bir yıl kala, sonu referandumla bitebilecek bir hamle yapmasının ardında, böyle bir ikilem karşısında toplumun demokrasiden ve değişimden yana tavır koyacağı varsayımı yatıyor. Şu ana kadar eldeki kamu yoklamaları da bu beklentiyi doğrular nitelikte. Nitekim bugün hükümetin yargıyı etkilemeye çalışıp çalışmadığı türünden sorulara neredeyse yarı yarıya ‘evet’ ve ‘hayır’ diyen kamuoyu, yargının taraflı olduğu ve bir reform geçirmesi gerektiği noktasında yüzde 70 civarında olumlu kanaat serdediyor. Bu açıdan bakıldığında da hazırlanan anayasa değişikliği paketinin sırf yargı ile yetinmemesi ama yargıyı öne çıkaran bir dengeye sahip olması akıllıca gözüküyor.
Ancak daha önümüzde uzunca bir süre var ve referandumun sonucu bu sürenin nasıl bir gündem içinde yoğrulacağıyla yakından bağlantılı. Diğer bir deyişle bu orta boy paket siyasetçiye ve devlet aktörlerine bir seçenek de sunmuş oluyor. Paketin herhangi bir maddesinin alınıp medya tarafından köpürtülmesi, bu arada Başbakan’ın umulan gaflarından birini yapması ve tartışmanın bir anda örneğin ‘laikliğe’ kaydırılması da gayet mümkün... Kimsenin kuşkusu olmasın, bu tür manipülatif taktikler uygulanacak ve özellikle Ergenekon dava süreci ile de ilişkili kılınarak hükümet yıpratılmak istenecektir. Buna karşılık hükümet de konuyu geniş tutmaya, meseleyi bir demokrasi referandumu haline dönüştürmeye çalışacaktır.
Tüm bu dengeler içinde en hayati aktörlerden birinin BDP olacağını ise hükümetin de unutmamasında yarar var. Çünkü Kürt meselesi ikili bir işlev yüklenebilecek potansiyele sahip. Yani hem demokratik bir adıma destek vermeye eğilimli, hem de ‘eğer gerekirse’ birtakım toplumsal olaylar da üreterek bu süreci baltalama gücüne sahip. Umarız her iki tarafın da yeterli siyasi aklı vardır ve ülkeyi vesayet sisteminden kurtaracak çizgide ‘nihayet’ gerçek bir konuşma dili yakalayabilirler.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT