Recm cezası ve İran
Haftalardır recm cezasına çarptırılan İranlı Sakine'yle ilgili haberler yayınlanıyor medyada. Fotoğraflarındaki gülümseyen yüzünden bile acı taşıyor, zina ile suçlanan kadının. Ona atılacak taşlar mutlaka bizleri de bir yerden yakalayacak; suçun niteliği, medya anlatılarının, görüntülerinin gerisinde görünmez olduğu halde. O, zor bir cezanın utancı bir şekilde hepimize paylaştıran sahnelerde bir erkek bedeni değil, bir kadın bedeni görünüyor; nasılsa. Suçun sebebi değil, cezalandırma tarzına dönük muhakemelerimiz. Çünkü, Zeki Bulduk'un "Süreyya Üzerinden Vur İslam'a" başlıklı yazısında belirttiği gibi, hiç birimiz taşı ilk atan kişi olmak istemeyiz; bunu en azından çevremdeki Müslüman vicdanıyla ilgili gözlemlerime dayanarak söyleyebiliyorum.
İranlılar da taşı atmayı o kadar gönülden istemiyorlar. Sakine Aştiyani'nin recm cezası şimdilik dondurulduysa da mahkemesi neredeyse 5 yıldır sürüyor. 2008 yılı Mart ayında Yüksek Yargı Organı Başkanı Ayetullah Şahrudi recmin bütün ülkede durdurulması yönünde bir çalışma başlatmıştı. Ancak geleneksel külliyata yaslanarak bir sentez oluşturmaya çalışan bağımsız yargının kimi birimleri, kırsal kesimde recm cezası vermeye devam ediyor. Recm sahneleri kırsal alanın sınırlarından taşıyor ve adeta pornografik bir içerikle dönüyor "çok sesli" ekranlarda. İranlı yetkililerin bu sahnelerin oluşturduğu sorular karşısındaki cevabı ise netlikten uzaktır. Çünkü soruya muhatap olan temsilcinin de muhtemelen recm cezası konusunda karışıktır kafası.
"Soraya'yı Taşlamak" filmi üzerine arka arkaya eleştiriler yayınlandı gazetelerde son haftalarda. Enver Gülşen bu filmin taşıdığı piyasa emelinin altını çizdi, Özgün Duruş'ta yayınlanan "Süreyya'nın Kanıyla İslam'ı Lekelemek" başlıklı yazısında; yapımcısının aynı zamanda İsa'nın Çilesi filminde de imzasının bulunduğunu da hatırlatarak. Utancın, acının, işkencenin, kanın, kitlelerin merakını tahrik edecek bir şekilde sunulmasındaki pornografik boyut her iki filmde de öne çıkıyor. Teşhirdeki kasıt sürerken, vakanın sorgulanması karşısında mahcup bir direnç yayılıyor alttan alta. Batı medyası karşı çıkıyor ya, sinema sektörü de işe el attı ya, yanlışlığın tarafımızdan görünürlüğü zayıflıyor. İlk taşı atmaya gönüllü olan kişinin yüzü ise her zaman örtük.
İran'ın devrimci kadınları, recm uygulamalarından duydukları sıkıntıyı ve üzüntüyü sıklıkla dile getirirler. Ayetullah Talegani'nin kızı, reformist siyasetçi ve İranlı Kadınlar Derneği Başkanı Azem Talegani ile ROZA (Kadın Gazeteciler Derneği) kurucularından Mahnaz Nejadbahram, kendileriyle recm üzerine yaptığım konuşmalarda kim bilir kaç kez, bu ceza türünün uygulanmasının İslami değer ve amaçlarla bağdaşmadığını, İran devriminin recm cezasının ağırlığını taşımaması gerektiğini ifade etmişlerdir bana. Nejadbehram, İslam'da anahtar özelliğine sahip bulunan insanın değeri, adalet, hakkaniyet, barış arayış, merhamet gibi kavramlar açısından bakıldığında, recm cezasının kabullenilemeyeceğini savunur. Nejadbehram'a göre, recm cezası günümüzde, sebebi olan cürmün işlenmesinde caydırıcı olma gibi bir işleve sahip olmadığı gibi, uygulamanın yaslanmaya çalıştığı değerleri kalkındırma gibi bir fonksiyondan da uzaktır.
İran üzerine yazdığım yazılarda, devrimin modern boyutuna işaret ederim hep. Modern söylemlerle gerçekleşen devrim, öncülerinin ve katılan kitlelerin talepleriyle, "İslami" niteliğini belirginleştiren bir çizgide ilerlemiştir. Kadını geleneksel konumundan sıçramaya yüreklendiren devrimci katılım, Müslüman fıkıhçılar açısından yeni bir yol ayrımını işaret edecek kadar önemli tartışmalara yol açmıştır. Geçmişte de defalarca gündeme gelen Usuli-Ahbari fıkhi geleneklerin farklı duruşlarıdır, sözünü ettiğim. Usuli içtihatta zamanı ve mekânı dikkate alırken, Ahbari, sözlü ya da yazılı geleneğe harfiyen sadakati önceler.
1999'da, Ayetullah Humeyni'nin yakın çevresinden bir sima olan Ayetullah Bocnordi ile kadın meselelerinin ağırlık kazandığı bir röportaj yapmıştım. Bocnordi, 80'li yılların ortalarına doğru recm sahneleri nedeniyle İran'ın uluslararası baskıya maruz kalması üzerine konuyu Ayetullah Humeyni ile görüştüğünü anlattı bana. Ayetullah Humeyni, Bocnordi'nin açıklamaları üzerine, "İyi ya, o zaman hapis cezası verilsin recm yerine" der. Ancak yargının yeniden yapılanması henüz sürdüğü ve yerel mahkemeler de bağımsız işleyişini koruduğu için, Ayetullah Humeyni'nin vefatının ardından zaman zaman recm vakaları gündeme gelmeye devam etmiştir. Bocnordi ise kişisel olarak Humeyni'nin recm cezasından yana olmadığını düşünüyordu. Bocnordi ayrıca, recm cezasını gerektiren suçun, İslam'da özel hayatların dokunulmazlığı nedeniyle kanıtlanmasının çok zor olduğu kanaatine sahipti.
Arı duru İslam adına eleştirilen örf ve töre, kapıdan kovuldukça bacadan girecek kadar dayanıklı. Recm vakaları, İran devrimine karşı mücadele eden çevrelerde kullanışlı bir malzeme olarak görülmeye devam ediyor. Kendini yeniden üretmeyi önemsemediği oranda da İran devrimi, örfe dayalı alışkanlıklar ve global medyanın oluşturduğu tanımlarla daralmalar yaşıyor. Çağımızın etkili iletişim araçları, sinema, internet ve televizyon kanalıyla recm sahneleri yeryüzünü dolaşırken, Müslüman toplumlara ilişkin kadın, hukuk, insan hakları, şiddet, cinsellik, harem gibi kavramlarla ilgili popüler yorumlara "sürümden" geçerlilik kazandırıyor.
Kadınların ufkunun yapılanmasını sürdüren yasaların tanımlarının ötesinde bir genişliğe sahip bulunduğu İran, recm cezasının yükünü taşıyamıyor; bu da şahsi bir tespitim. Kur'an'da mevcut el kesme cezasını ülke koşullarını dikkate alarak paranteze alan İran, sadece örfen varlığını koruyan recm cezasını tamamen uygulamadan kaldırma konusunda daha fazla tereddüt edemez gibi geliyor bana.
ÖZGÜN DURUŞ / 17-23 Eylül 2010
YAZIYA YORUM KAT