1. HABERLER

  2. KÜLTÜR SANAT

  3. KİTAP

  4. Raşid El-Gannuşi’nin Fikri ve Siyasi Tecrübesi
Raşid El-Gannuşi’nin Fikri ve Siyasi Tecrübesi

Raşid El-Gannuşi’nin Fikri ve Siyasi Tecrübesi

Azzam Temimi’nin kaleminden çıkan “İslâmcılık Geleneğinde Bir Demokrat” kitabı, Gannuşi’nin evrilen siyasi düşünceleri, fikriyatının gelişim süreci, kopuşları hakkında daha detaylı bilgiler için bir başvuru kaynağı.

24 Şubat 2017 Cuma 11:42A+A-

İslâmcılığın Fikri ve Siyasi Tecrübesini Kavramak

Asım Öz / Yeni Şafak

Tunuslu fikir adamı ve aktivist Raşid Gannuşi, son yıllarda çağdaş İslam düşüncesine yön veren bir isim. Azzam Temimi’nin kaleminden çıkan “İslâmcılık Geleneğinde Bir Demokrat” kitabı, onun evrilen siyasi düşünceleri, fikriyatının gelişim süreci, kopuşları hakkında daha detaylı bilgiler için bir başvuru kaynağı.

Tunus'un önde gelen İslâmcı düşünürlerinden Raşid Gannuşi (d.1941), Abdulfettah Moro ve Zeytune Camii'ndeki bir kısım genç müderrislerle birlikte 1969 yılında El-Maarife dergisi ile ilk çalışmalarına başladı. Kendisiyle birlikte anılan İslâmî Yöneliş Hareketi 1981'de siyasi örgütlenmesini tamamlamasının ardından siyasetin yeniden icadı çerçevesinde Tunus'un en büyük muhalif gücü olarak sahneye çıktı. 1980'lerin başlarında Nahda'yı kuran Gannuşi, yalnızca görünüşte demokratik olan bir ülkede demokrasi mücadelesine girişti fakat sonuç onun hapsedilmesi ve sürgüne gönderilmesi ile neticelendi. Nahda kendisini; Muhammed Abduh, Cemaleddin Afgani, Muhammed İkbal, Malik Bin Nebi, Abdurrahman Kevakibi ve Tunuslu Hayrettin Paşa gibi isimlerin yaklaşımları ile yakınlık içinde görür. Aynı zamanda; Hasan el-Benna, Seyyid Kutub, Mevdudi, Nedvi, Tahir Bin Aşur, Hasan Turabi gibi İslâmcı düşünürler ve tüm insanlığın düşünce mirasından ilham aldığını belirterek son dönem İslâmî uyanış ekollerinin tamamına diyalojik perspektiften yakın durduğunu ifade eder.



İNTİKALİN SEYRİNE DAİR

Kusayy Salih Derviş, üç yılda hazırladığı Raşid Gannuşi ile İslâmî Hareket Üzerine Söyleşiler (1994) kitabının girişinde, Gannuşi'nin asıl önemli tarafının çok çeşitli özgün bir tarza sahip olmasından ve ideolojik siyasi söyleme açılmada gösterdiği cesaretten kaynaklandığını ifade etmişti. Ardından şunları eklemişti: “Tartışmaya açtığı meselelerde, çağdaş İslâmî söylemde, içtihadi ve yenilikçi yolda ciddi girişimleri vardır. Bu meseleler birçok tartışmanın başlamasına, gerek destekleyen hayranları, gerekse kızgın tenkitçileri arasında yansımalara yol açmaktadır.” Ne var ki okur yazar dünyasının kitaplara mesafeli oluşu Gannuşi'nin irili ufaklı eserleri üzerinde durulmamasını beraberinde getirdi. Sadece İslâmcılık tartışmaları sürüp giderken kendisine atıf yapılmaksızın Eşari'nin Makalatu'l İslâmiyyin kitabından hareketle “İslâmiyyun” kavramının İslâmcılığı ifade edeceği söylendi. Dolayısıyla Arap dünyasındaki siyasi hareketliliklerin ardından ismi daha çok gündeme gelen Gannuşi'nin sadece Batı medyasına verdiği söyleşilere dikkat kesilenler onun söylediklerini bihakkın kavrayamadılar. Oysa hem Gannuşi'nin Tunus'un kendine özgü siyasi ve toplumsal şartlarıyla bağlantılı olan tecrübesi hem de genel olarak 1970 sonrasında İslâmcılığın yaşadığı dönüşümleri kavramak bakımından eserlerinin dikkatle okunması ve tartışmalara uç vermesi beklenirdi.

Türkiye'de Raşid Gannuşi tipik bir İslâmcı olarak algılanıyor. Oysa İslâm dünyasında ve kısmen de batıda klasik İslâmcılığın ötesine geçen bu yüzden de düşünsel radikalizmi azalmış yaklaşımlarıyla da dikkate alınıyor. Bu çerçeveden bakıldığında İslâmcılar ana hatlarıyla içinde yaşadığımız çağdan kopmuş, tarihi İslâm kültürü üzerine yaşayanlardan dahası içten içe bir dizi çelişkili fikri ve pratiği bünyesinde barındıranlardan oluşuyor. Bunun karşı kutbunda yer alan seküler çevreler ise genel İslâm kültüründen uzaklaşmış ve bu kültürün sabit değerleriyle değişenlerini birbirinden ayırt edemez durumdadırlar. İşte bu noktada Gannuşi'nin mücadele süreci içerisinde çekişme ve farklılaşmayı ama aynı zamanda başka bir kompozisyonu ve eş-kurulumu da içeren varoluşsal bir çaba sarf ettiğini düşünmenin mümkün olup olmadığı gündeme gelir. Meseleyi bu zaviyeden ele almaya başladığımızda, Raşid Gannuşi'nin hem başkalarından etkilenme ve başkaları üzerinde etki yaratması hem de hakkında kanaatler geliştirilen veya hükme varılan kişi olması bakımından önemli hale geldiği son derece açıktır.

2011 sonrasındaki tarihin uyanışı sürecinde Raşid Gannuşi, başkaları arasında bilfiil kendini gerçekleştirebilmesi bakımından siyasi ve fikri ortak dünyada bir şeyleri birleştiren ve ayıran bir figür olarak daha da önemli hale geldi. Bu yönüyle, başkalarına olduğu kadar kendine oranla farklılaşma riskini içeren agonistik bir eylem ortaya koydu. Gannuşi'nin, Tunus siyasetinde farklılıklara rağmen değil onlar sayesinde ortak alanın kurulmasına yapmış olduğu katkı değişik açılardan ele alınıp irdelendi.

Azzam S. Temimi'nin, Raşid Gannuşi İslâmcılık Geleneğinde Bir Demokrat adıyla Türkçeye gecikmeli olarak çevrilen kitabı, Raşid Gannuşi'yi İslâmcılığın fikri serencamı yanında Tunus'un somut siyasi tecrübesi özelinde irdeleyen çalışması yukarıda çerçevesini çizmeye çalıştığımız eksikleri gidermek bakımından önemli bir başlangıç olabilir. (Kitabın yazarının adından başlamak üzere birtakım kelime tercihleri üzerinde de durulabilir ama bu yazıda bu konulara değinilmeyecektir. Sözgelimi müceddit yerine mücahit teriminin, entegrizm, yobazlık kelimelerindeki kararsızlık, bazı yayın organlarının adının birkaç değişik biçimde yazılması gibi.)Temimi, 1992'de tanıştığı Gannuşi'nin İslâm siyaset düşüncesi içerisinde demokrasi ve çoğulculuğu savunan isimlerden biri olduğunu onun hayatını merkeze alarak incelemesiyle farklılaşıyor. Çalışmada biyografik bölümünün ardından, Gannuşi'nin demokrasi anlayışı ve İslâm ile uyumlu olduğuna dair teorisinin analizi yapılıyor. Bunun yanında laiklik, sivil toplum, bölgesel devlet ve yeni dünya düzeni, demokrasinin önündeki İslâmcı engellerle Gannuşi'nin karşısında konumlananlar sırasıyla ele alınıp bir sonuca ulaşılıyor.

Temimi'nin kitabının gecikmeli tercümesinden bahsettik zira kitap 2000'lerin başında hazırlanmış bir doktora tezi. Bu açıdan, aradan geçen yıllarda vuku bulan olaylar ve Gannuşi'nin fikri ve siyasi tecrübesindeki yeni durumlar haliyle bu kitapta yer almıyor. Ayrıca Türkiye'yi yakından tanıyan Temimi'nin eserin tercümesine bir sunuş yazması da oldukça faydalı olabilirdi. Peki bu gecikme ve eksiklikler, İslâmcılık çerçevesinde fark yaratma ve farklılaşma süreçlerini analiz eden Raşid Gannuşi İslâmcılık Geleneğinde Bir Demokrat kitabının önemini azaltır mı? Elbette azaltmaz bilakis kitap, hilafet sonrası şartları, sömürgeciliği, Arap dünyasında farklı şekillerde belirginlik kazanan milliyetçiliği, soğuk savaş dönemini, İran İslâm Devrimini, Malik Bin Nebi'nin düşüncelerini, 1960 sonrasında İslâm dünyasında ortaklaşan okuma kültürünü başarılı bir biçimde yansıtmasıyla aynı zamanda siyasi ve entelektüel bir monografi işlevi de görür. İslâmcılığın on dokuzuncu yüzyılın sonlarından günümüze bir değişim örüntüsü içerisinde olduğunu düşünmeye katkı sunan kitap, Gannuşi tarzı İslâmcılığın yapısını ve bu düşüncenin çağdaş İslâmcı siyasi teorideki yerini tartışmak açısından da önemli. Vakur bir öfkenin daimî hareketini yansıtan Gannuşi'in İslâm dünyasında ve Fransa'da tanıştığı siyasi ve fikri çevrelerin savunduğu fikirler şu ya da bu şekilde halen günümüzü de etkilemeye devam etmektedir. Dahası her ülkenin kendi tecrübesini dikkate alan “yerli” bir mücadelenin gerekli olduğunun farkına varılması gibi bir dizi gelişmeyi anlamaya katkı sunuyor.

ALTERNATİF BİR YOL BULMAK

Raşid Gannuşi, pratiği önemseyen teoriyi ihmal etmeyen siyasetçi karaktere sahip bir düşünür olarak çağdaş İslâmî hareketin yeniden diriliş ve tecdit hareketlerini ihtiva etmesi gerektiği fikrini benimsemektedir. Bu bakımdan 1960'larda daha çok İhvan özelde ise çelişkiden muaf bir dünya kurmak için mücadele yürüten Seyyid Kutub tarafından dile getirilen yaklaşımlardan önemli ölçüde ayrışmakta ve farklılaşmaktadır. Demokrasi, sivil toplum ve laiklik onun özellikle Tunus'tan sürgün edildiği yıllardan itibaren ortaya koyduğu perspektifin belirleyici temalarıdır. Gannuşi'nin, demokrasi ve siyasal alanın yeniden inşa edilmesi gerektiğinden yola çıkarak, birlikteliği ve farkı, birliği ve birarada oluşu dahası siyasi açıdan yeni varoluş imkânlarını düşündüğü dönem bir bakıma fikri açıdan Soğuk Savaş sonrası yıllarda İslâmî siyasi düşüncenin çatısını da oluşturur. Crescent dergisinde Gannuşi'nin üslubu ve düşüncelerinin ana izlekleri üzerine tartışan Leyla Cuma'nın belirttiği üzere “Gannuşi, sekülarizm, liberalizm, modernlik ve sivil toplum kavramlarını kullanırken de ve kendi düşünce sistemine karşı da aynı eleştirel yaklaşımı gösterir. Her zeminde o, bütün bu kavramların Batılı düşünce yapısındaki köklerini tespit eder ve ardından bu köklerinden soyutlayarak Müslümanların kendi ülkelerinde kurmaları gereken toplumsal yapıya nasıl tercüme edilebileceğini gösterir.”

Kültürel özgünlükten ve felsefe okumalarından büyük ölçüde nasibini almış, seçkin bir İslâmcı düşünür olarak da kabul edilen Gannuşi'nin siyasal alana dönük tahayyülü önemli ölçüde sürgünlük döneminden birtakım ciddi yansımalar taşımaktadır. O, Batılı kavramları reddetmek yerine ilk dönem İslâmcılarda sıklıkla şahit olunduğu gibi maslahat çerçevesinde kavramlara semantik müdahalede bulunulması gerektiği kanaatindedir. Böylece Gannuşici tersine çevirme olarak ifade edebileceğimiz anlayış ortaya çıkar ve bu İslâmcı kanona yeni bir imkân sunması bakımından hayli önemli görülür. Bu noktada, Gannuşi'nin demokrasiyi nasıl anladığı, ne gibi anlamlar yüklediği meselesini dakik bir biçimde ele almak gerekmektedir.

Çağdaş İslâmî uyanış hareketlerinin önemli bir kısmı, demokrasinin İslâm'a yabancı bir ideoloji olduğu konusunda ısrarcıydı. Bütünlükler, soyut kategoriler ve yekpare İslâmcı öznelerle yaslanan bu süreç genel olarak 1960'ların ortalarından itibaren yaygınlık kazandı. 1980'lerin ortalarından ise bu yaklaşım merkezi olma vasfını yitirerek tali bir mesele olarak ele alınmaya başlandı. 1970 ve 1980 arasında geçen on yıl Gannuşi'nin siyaset düşüncesinin geliştiği, önceki bazı düşüncelerinden kopuşu ile yenilerini oluşturma evresiydi. Gannuşi'nin otoriter tahakküm karşısında halkın güvenliğini garanti altına alan farklı bir demokrasi anlayışını gündeme getirmesi bu entelektüel dönüşümle yakından irtibatlıdır.

Şüphesiz her ülke İslâmcılığının ayrı ayrı ve birlikte maruz kaldığı süreçler birbirine çok benziyor fakat bu benzeme durumu kesinlikle özdeşlik anlamına gelmiyor. Sözgelimi Gannuşi demokrasi analizini geliştirirken genelde liberal değerlerin, özelde ise onların seküler dayanaklarının batı tarihi tecrübesinin bir ürünü olduğunu hatırlatır. Onun burada altını çizdiği nokta, bunların ne İslâm toplumlarında ne de Müslümanların ihtiyaç duyduğu demokratik kurumlarda herhangi bir yerinin olmadığıdır. Bu şekilde demokrasiye yaklaşıldığında onun batı liberal demokrasisine hayranlık duyanlardan biri olmadığını düşünebiliriz. Zira çağdaş liberal demokrasi biçimlerinin laik temellerinden ötürü Müslüman topluma uygun olmayabileceğini hatırlatır. Bu noktada o Muhammed Ebu Rabi'nin ifadesiyle otantik bir modernist perspektifin basit bir şekilde bir kültürden diğerine transfer edilemeyeceğini gündeme getirmektedir. Gannuşi, olur olmaz her yerde demokrasinin en temel gerekliliklerinden biri olarak kabul edilen laiklik olgusunu kabul etmez. İdeolojik olarak görebileceğimiz bu yaklaşımın ötesine geçerek, demokrasinin bir ideoloji olmadığını, hükümeti seçme, kontrol etme, seçmeme ya da değiştirme yanında vatandaşların temel haklarını koruma yönünde bir araç olduğunu belirtmektedir. Yine aynı şekilde, sivil toplumun İslâmî olduğu ve dinin bu kavramı güçlendirdiği buna mukabil modernleştirme kisvesinin önemli bir enstrümanı olarak gündeme gelen laikliğin sivil toplumu zayıflattığı tezi de bu çerçevede ele alınabilir. Ona göre sivil toplum ancak laiklik sonrası bir oluşumda mümkün olabilir. Aslında Gannuşi, Batılı siyasi düşünce ve kavramları tümden reddetmek yerine bunların çehresini yeniden düşünmek hatta bunlara semantik müdahalede bulunmak ister. Gannuşi, Tunus›taki yaygın entelektüel ve dini şartları tutarlı bir biçimde İslâm teorisi açısından ele alma iddiasındadır. Yani demokrasiyi, sivil toplumu kaldırıp bir kenara atmaya değil, aksine bu kavramları yeniden tanımlamaya ve geliştirmeye davet eder. Onun İslâmcılığı, hareketi, değişkenliği ve mücadeleyi olumlu yaklaşan başka bir mantık biçimine dayanır. Bu yaklaşım belli noktalarda Şatibi›nin Muvafakat›ında karşımıza çıkan maslahat kavramından hareketle günümüzü ele alma iddiasındadır. Yani mesele sadece pespembe uyum düşüncesinden ibaret değildir. Buna rağmen, Gannuşi çağdaş İslâm düşüncesinin siyaset başta olmak üzere pek çok noktada zorunlu olarak bir çıkmaz (aporia) içerdiğini düşünen isimlerin bulunduğu da göz ardı edilemez.

Azzam Temimi'nin Raşid Gannuşi-İslâmcılık Geleneğinde Bir Demokrat kitabı mevcut durumu bir hayat üzerinden fikri açıdan kuşatabilmenin yanında Gannuşi'nin başkalarının da barındığı bir dünyayı ayrışma ve bütünleşme yoluyla kurarken ortaya koyduğu teorik çabayı irdelemesiyle öne çıkıyor. Kitabın yazarı da tıpkı Gannuşi gibi aslında hem kuramsal hem de politik açıdan demokrasinin İslâmcılık açsından önemli olduğunu ısrarla dile getirir. Dahası bunun bir süreç içerisinde düşünüldüğü ve toplumun eylem vasıtasıyla inşa edildiğini göz ardı etmez. İslâmcılığın şiddet karşıtı agonistik siyaset biçiminin İslâmî değerleri ihmal etmeksizin bu asrın farklı kültürlerini hazmetmeye hazır hale gelmek noktasında el yordamıyla hangi güzergâhlardan geçtiğini de panoramik bir biçimde gözler önüne seriyor.

Şüphesiz söylemindeki zayıflıklar ve kimi noktalardaki boşluklar bir yana Gannuşi'nin fikri çalışmaları ve siyasi mücadelesi halen devam etmektedir. On on beş yıl önce Gannuşi›nin fikirlerinin İslâm dünyasındaki entelektüel sahne üzerindeki etkisini değerlendirmek güç olabilirdi. Artık bu güçlükten bahsedilemez dahası yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreğinde çağdaş İslâmcı siyasi düşüncenin fikri bir “çatlak”ta ikamet etmesinden dolayı Gannuşileşmesi olgusundan bahsedilebilir. Azzam Temimi'nin kitabı aynı zamanda bu dönüşüm sürecini derinlikli bir biçimde analiz etmek için son derece güçlü argümanlar sunuyor. Yalnızca gözümüzün gördüğünü düşünmeye direnmek için de okunmalı bu kitap.

HABERE YORUM KAT