Raportörden bomba öneri
Anayasa Mahkemesi Raportörü Doç. Dr. Osman Can, mahkemenin anayasa değişikliklerini esastan görüşemeyeceğini belirterek, “Aksi halde yok hükmünde sayılır” dedi. İlave etti: “Parlamento böyle bir karara direnmelidir.”
Kıyamet de bu cümle üzerinde koptu. İnfaz timi Hürriyet üzerinden harekete geçti, cumartesi günü atılan “Ya düzelt ya git” manşeti, yalan üzerinden kurgulandı. Oysa Anayasa Mahkemesi’nin veya Başkan Haşim Kılıç’ın Can’a yönelik böyle bir kararı yoktu. Hürriyet de bunu biliyordu.
Buradaki maksat; Osman Can’ın mahkemeden uzaklaştırılmasını sağlamak, anayasa değişikliğiyle ilgili görüşme takvimini belirleme yetkisini elinde bulunduran Başkan Haşim Kılıç üzerinde baskı oluşturmak, parlamentonun veya hükümetin hukuk dışı işleme karşı eylem kabiliyetini sıfırlamaktı.
Can, Hürriyet’i yalanladı, açıklamasını düzeltmesi veya gitmesi yönünde herhangi bir uyarının olmadığını söyledi, “Böyle bir yetki sadece sayın başkana aittir” dedi. Dün Cumhuriyet’in açıklamalarını manşete taşıdığı Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt de yetkinin başkanda olduğunu söyledi.
Yani, Hürriyet’in “Düzelt ya da git” manşeti havada kaldı. Lakin, maksat kısmen hasıl oldu. Hürriyet ve Cumhuriyet arasında kurulan linç çarkı dönmeye başladı.
Arkadaşlarının “bilgi sızdırmakla” tescillediği ve eşi Ergenekon sanığı olan Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt’ün dün Cumhuriyet’te manşete taşınan “Sözleri açıkça kaos çağrısıdır” demeci, operasyonun ikinci adımıdır.
Sabih Kanadoğlu askere sivil yargı yolunu açan yasal düzenleme karşısında mahkemeleri itaatsizliğe çağırdığında alkışlayanların, “hukuksuz bir eylemi tanımayın” dendiğinde kıyamet koparması, dikkat çekicidir.
“İstifa etmem”
Dün tartışmaların odağındaki Osman Can’ı aradım. Uzun sohbetimiz oldu. Açıkça sordum: “İstifa edecek misiniz?” 8 yıldır bu görevde olduğunu, araya adam sokarak değil ısrarlı davetler üzerine görevi kabul ettiğini ve 3 başkanla çalıştığını belirten Can, şu aşamada istifa etmeyi düşünmediğini söyledi.
Görevden alma yetkisinin sadece Başkan Kılıç’ta olduğunu anlatan Can, “Sayın başkan görevden alırsa yapacağım bir şey yoktur. Gideriz. Ama şu ana kadar bana bir karar bildirilmedi” dedi. Can, mahkemeyle ilişiğinin kesilmesi durumunda üniversiteye döneceğini belirtti.
“İptal kararı darbedir”
Asıl tartışmanın can alıcı bölümüne gelince...
Anayasa Mahkemesi, anayasa değişikliklerini esastan inceleme yetkisi olmadığı halde bazı maddeleri iptal ederse ve bu iptal kararı yok hükmündeyse, parlamento bu karara nasıl direnebilir, hükümet ne yapabilir?
Can, önce şu tespiti yaptı: “Anayasa değişikliklerini esastan incelemek, yetki gaspı değildir, yasal alanın ihlalidir. Yetki gaspı, iki kurum arasındaki anlaşmazlığı ifade eder. Diğeri, anayasal sınırların ihlal edildiği hukuksuzluğu... Kurucu irade adına parlamentolar yasa çıkarır, kurulu organlar (AYM gibi) tarafından içeriksel denetime tabi tutulamaz.
Hukuksuzluk karşısında hukuki bağlayıcılık olmaz.”
Nasıl yani?
Can devam etti: “Eğer siz anayasal sınırları ihlal ederseniz, Talat Aydemir’in yapmak istediğinden, 5 generalin bir araya gelerek (12 Eylül’de olduğu gibi) yaptıklarından farklı bir şey yapmış olmazsınız. Parlamentolar hukuk normları üretirler, norm üretiminde birincil unsurdur. Maalesef şimdi yargıya karşı hukuku savunuyoruz.”
Kenan Evren örneği
Peki yargı kurumları neden böyle davranıyor?
Yargı organlarının statükocu refleksini “darbe ürünü” olmalarına bağlayan Can şöyle dedi: “Darbe iradesinin ürünü olarak ortaya çıktılar, sanki üst bir Milli Güvenlik Konseyi olarak oluşturuldular. Böyle olunca özgürlükleri savunmasını, hukukun yanında yer almalarını nasıl bekleyeceksiniz?”
Can, sohbetin bu bölümünde tezini şu örnekle güçlendirdi: “Kenan Evren, ‘neden darbeyi daha erken yapmadınız’ diye sorulduğunda ‘şartların olgunlaşmasını beklemiştik’ dedi. İşte, 2008 yılında Anayasa Mahkemesi’nin (türbanla ilgili) kararı, şartların olgunlaşmasını beklemekle eşdeğerdedir. Çünkü darbe şartları, parlamentoların karar almaları zorlaştığı zamanlar olgunlaşır.”
Başka bir ifadeyle, darbeye zemin hazırlanıyor. Parlamento etkisizleştikçe vesayet rejimi güçleniyor, milli irade zayıflıyor. Çözüm anahtarı olarak yargının demokratikleşmesini gösteren Can, şunları söyledi: “Almanya’da kral gidince ‘kral gitti yargıçlar kaldı’ dendi. İspanya’da Franco gidince ‘Franco gitti yargıçlar kaldı’ dendi. 1945’de Almanya ve İtalya’da, 1985’de İspanya’da yeni Anayasa ihtiyacı böyle doğdu ve yapıldı.”
“Resmi Gazete’de
yayımlanmasın”
Şimdi başa dönelim. Anayasa Mahkemesi iptal kararı verirse parlamento ve hükümet ne yapmalı?
“İptal kararı verilirse, bu bir siyasi duruştur, hukuki değildir, anayasanın ihlalidir” diyen Can, açıklamasını şöyle sürdürdü: “Hukuk ortadan kaldırıldığında hukuki bağlayıcılık bekleyemezler. Kurucu irade adına parlamento ‘ben bu hukuksuzluğu tanımıyorum’ demeli. Anayasa paketini referanduma tümden götürmelidir.”
Referandum sürecini YSK yönetirken hükümet nasıl bir hamle yapabilir?
Can’ın önerisi şöyle: “Anayasa Mahkemesi iptal kararı verirse bunun Resmi Gazete’de yayımı gerekir. Başbakanlık iptali yayımlamazsa, referandumda evet ve hayır şeklinde oylanacak olan, daha önce Resmi Gazete’de yayımlanmış paketin tümüdür.”
Ya sonra?
Yorumu şöyle: “Paket halkoyundan geçerse tümü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girer. Paketteki gibi Anayasa Mahkemesi ve HSYK yeniden yapılandırılır.”
Yerinde bir öneri...
Şu tespitine ise sonuna kadar katılıyorum: Hukuki olmayan bir kararın hukuki bağlayıcılığı yoktur.
Osman Can’a inanmayan Sabih Kanadoğlu’nun içtihatlarına baksın...
STAR
YAZIYA YORUM KAT
Sayın Gül çok haklı.Gerçek hukukçu Can'ın görüşü tartışılsın demiş.
Yanıtla (0) (0)Hürriyetin asparagas ve dezinformasyon olduğu ortaya çıkan haberine göre:"Osman CAN'dan AYM nin saygınlığına gölge düşüren açıklamalarını en kısa sürede düzeltmesi" istenmiş!
AYM nin genelde halk nezdinde SAYGINLIĞI kaldı mı ki,eski raportöründen saygılı davranması isteniyor.
AYM,TBMM nin 411 oyla aldığı Anayasa değişikliği kararını,kendi kanununda şekli inceleme yetkisi olmasına rağmen,dolambaçlı yolla esasa girip iptal ederken hem kendisinin hem de TBMM nin saygınlığını yok saymıştı.
Son çıkan telefon kayıtlarında bile,yeni anayasa değişikliğine açtığı davada İPTAL KARARI verilmesi için Baykal'ın,DEDE SEYFİ den yardım istediği,onun da üye F.Kantarcıoğlu ile görüşüp işi kotardığı ortaya çıkmadı mı?
Bu mu söz edilen saygınlık.Paksüt olayları da işin cabası değil mi?
Osman Can;(Hukuksuzca alınan bir kararın üzerine ikinci kez hukuksuz bir karar alınamaz.AYM'nin Anayasa Değişikliği Paketi'ndeki bazı maddeleri iptal etmesi halinde bu kararı yok hükmünde olacaktır.)diyerek çok önemli ve hassas bir noktaya temas etmiş.
Sayın Can ayrıca;"Hükümet,söz konusu maddelerin iptali halinde,bu hukuksuz kararı kaale almadan, iptal edilen maddeler de dahil olmak üzere paketi bir bütün halinde referanduma sunmalıdır)DEMİŞ.
Devamla,Hükümetin bu yöndeki adımının hukuki olarak herhangi bir sorun teşkil etmeyeceğini savunup,asıl hukuksuzluğun AYM'nin,Anayasa'nın kendisine çizdiği sınırları aşıp,değişikliği esastan incelemesi olduğunu söylemiş.
Can'ın tüm dedikleri doğrudur.Gerçek hukuk ve hukukçular da bunu ister.Ama bu gerçekler BÜROKRATİK OLİGARŞİNİN hoşuna gitmez tabii.
Can'ın dedikleri OLİGARKLARIN hoşuna gitmediği gibi,bunun bir kolu olan Yüksek(!)Yargı Camiasındaki Seyfi DEDE müntesiplerinin hoşuna gitmez.Onlar ancak,eski ama eskimeyen Adalet Bakanı Seyfi Dedelerinin,367 Sabih gibi eskimiş Yargıtay savcılarının,Batum vs.gibi sözde anayasa profesörlerinin sözlerini dinlerler.
Ama hem eski adalet bakanı,hem de anayasa hukukçusu Prof.H.Sami TÜRK'ün,8 yıllık AYM raportörü ve yine kendi içlerinden Doç.Osman Can'ın dedikleri işlerine gelmez.
Yanıtla (0) (0)Çünkü onlar hukukun üstünlüğünü savunan gerçek hukukçulardır.
Sayın CAN,Yargı organlarının statükocu refleksini “darbe ürünü” olmalarına bağlayıp: “Darbe iradesinin ürünü olarak ortaya çıktılar,sanki üst bir Milli Güvenlik Konseyi olarak oluşturuldular.Böyle olunca özgürlükleri savunmasını,hukukun yanında yer almalarını nasıl bekleyeceksiniz?” diyerek,
Ülkedeki JÜRİSTOKRATİK İDARE OLDUĞUNUN teşhisini koymuştur.
Teşhisle kalmayıp onların sebep olup ortaya çıkardığı semptomların-bulguların tedavisi için gidilecek yolu da göstermiştir.
Şimdi iş,bir anlamda Anayasa Mahkemesinde davalı durumunda olan İKTİDARIN,hem kendi İTİBARINI,hem de TBMM nin İTİBARINI korumasına kalmıştır.
Çareyi de sayın Can gösteriyor.AYM nin alacağı HUKUK ve ANAYASA DIŞI,HUKUKSUZLUK KARARININ, eski tabirle KEENLEM YEKÜN=TOPTAN YOK SAYILARAK dikkate alınmamasını,
Resmi Gazetede yayınlanmazsa yürürlüğü olamayacağını ve REFERANDUMA devam edilmesi olarak göstermiştir.
Son ortaya çıkan Dede SEYFİ-F.Kantarcıoğlu'nun Anayasa Değişikliğinin İPTALİ için görüşmelerinde,daha önce Türban kararında nasıl hukuksuzca esasa girdiklerinin,Yürütmeyi durdurma konusunda nasıl hukuksuzca içtihat oluşturduklarının itirafını okuyoruz.
Dede Seyfi,Zani Şeyhi(!)Baykal'a rapor verirken(şimdi Fulya ile konuştum,yürütmeyi durdurma konusu herhangi bir yasaya ve anayasaya dayalı değil.İçtihatla oluşturulmuştu)diye itirafta bulunuyor.
Dede Seyfi,bir de Fulya Hanım'a TİYÖ veriyor.
(Ben notumu size gönderiğimde göreceksiniz,bu kuvvetler ayrılığı ilkesine tamamen ters.Zaten yürütme,yasama tekelde,şimdi yargı da buna ekleniyor.Tabii BÜTÜNÜYLE REJİMİN SİSTEMATİĞİ DEĞİŞİYOR.İslâmda "EGEMENLİK TECEZZİ ETMEZ=BÖLÜNEMEZ" kuralına yaklaşma var tamamen)diyerek;
Adeta"lâikliğe aykırı şekilde DİN DEVLETİ KURULMAK İSTENİYOR"görüşünü oluşturup İPTAL İSTİYOR.