1. YAZARLAR

  2. ADEM ÖZKÖSE

  3. Rap müzikten İslam’a uzanan serüven
ADEM ÖZKÖSE

ADEM ÖZKÖSE

Yazarın Tüm Yazıları >

Rap müzikten İslam’a uzanan serüven

25 Aralık 2021 Cumartesi 22:20A+A-

Kolombiya’nın ünlü ailelerinden Marulanda ailesine mensup olan Ebu Eyüp’ün hikâyesi de karşılaştığım diğer mühtedi hikâyeleri gibi oldukça ilginçti. Müslüman olduktan sonra Ebu Eyüp ismini kullanan Kolombiyalı gençle Üsküdar’daki Abbare Kahve’de saatler süren sohbetimiz esnasında kendimi uzun ve zevkli bir yolculuğa çıkmış gibi hissettim. Ebu Eyüp’ün bir şehirden diğer şehre uzanan maceralı hayatı adeta zevkle izlenecek bir film gibiydi. İnsana umut veren mühtedi hikâyelerinin bu bölümünde sizleri Kolombiyalı Müslüman kardeşimiz Ebu Eyüp’ün rap müzikten İslam’a uzanan serüveniyle baş başa bırakıyorum. İyi okumalar…


Eyüp öncelikle seni tanıyabilir miyiz?

Anne ve babam Kolombiya asıllı. Fakat ben Kanada’nın Ottawa şehrinde doğdum. Babam hem siyasi hem de iktisadi nedenlerden dolayı Kolombiya’dan Amerika’ya oradan da Kanada’ya göç etmiş.  

Ne tür siyasi nedenler?

Ailem kısa adı (FARC) olan Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri’yle ilişkisi olan bir aileydi. Hatta Kolombiya Komünist Partisi’nin silahlı kanadı olan FARC’ın kurucusu Manuel Marulanda bizim ailemizin büyüklerindendir. Babam da hem ekonomik hem de çatışmalar nedeniyle 15 yaşında Kolombiya’dan Amerika’ya göç etmiş.  ABD vatandaşı olduktan sonra Vietnam’a gidip savaşması istenince bunu reddedip Kanada’ya göç etmiş ve annemle de Kanada’da tanışmışlar. Babamdan dolayı benim de ABD vatandaşlığım vardı. Annem ve babam ben 11 yaşındayken boşandıktan sonra  hayatım Kanada ile Amerika arasında geçti. 

Müslüman olmadan önce neye inanıyordun?

Hristiyan bir ailede doğduğum için ben de Hristiyan’dım. Bazen ailecek kiliseye giderdik ve orta derecede dindar bir aileydik. Fakat lise yıllarımda hayatım tamamen değişti. Günlerim New York’taki sokak çeteleri ve mafya gruplarının arasında geçiyordu. Fakat yaşadığım bazı olaylardan sonra hayat ve ölüm hakkında düşünmeye, kendimi sorgulamaya başladım.

Sorgulama sürecine neden olan olaylardan bahseder misin?

Dedemin yani annemin babasının ölümü beni çok etkiledi. Dedemin ölümünden sonra kendi kendime bir insan olarak dünyada niçin yaşadığımı sorgulamaya başladım. Bu süreç beni Hristiyanlığa daha da yaklaştırdı ve kiliseye daha sık gitme kararı aldım. Çünkü insanın niçin yaratıldığı, hayatının gayesinin ne olduğu ile ilgili cevapları ancak dinlerin verebileceğini düşünüyordum. Kiliseye gidip papazlarla konuştukça Hristiyanlığın benim peşinde olduğum sorulara cevap vermede yetersiz olduğunu fark ettim. Ayrıca düşünen her Hristiyan gibi benim de aklım teslis inancını almıyordu. Kısa zamanda Hristiyanlığın gözümdeki büyüsü bozuldu.

İslam’la ilk defa nasıl tanıştın?

Çocukluğumdan beri rap müzik dinliyordum ve rap müzik dinlerken bazı zamanlar Arapça kelimelere, Allah ve İslam’la ilgili bilgilere rastlıyordum. Ayrıca bazı rapçilerin Müslüman olduklarını biliyordum. Bazı rapçilerin de sonradan İslam’a girdiklerini duyuyordum. İslam’la ilgili ilk bilgilerim rap müzik üzerinden oldu. Fakat Hristiyanlıktan uzaklaştıktan sonraki ilk dönemlerimde İslam’a ilgi duymadım ve Müslüman olmayı da düşünmedim. Lise son sınıfta tüm dinlere mesafeli bir ateisttim. Batı toplumunda ve kültüründe büyüdüğüm için Müslümanlar benim için ötekiydi. Özellikle okuduğum tarih kitaplarında Müslümanlarla ilgili hiç de iyi bilgilere rastlamıyordum.  

Liseyi bitirdikten sonra hayatın nasıl şekillendi?

Liseyi bitirince annem bir değişim programı aracılığıyla Japonya’ya gitmemi istedi. Eğer Japonya’ya gidersem hem eski ortamımdan, sokak çetelerinden uzak kalmış olacak hem de bu sayede yeni, farklı bir kültürü tanıma fırsatı bulacaktım. Annem bunları düşündüğü için Japonya’ya gitmem konusunda bir hayli ısrarcı davrandı. Ben de ikna oldum ve 1 yıllığına eğitim görmek için Japonya’ya gittim. Japonya’ya gittiğimde 18 yaşındaydım ve ilk başlarda oraya alışmakta bir hayli zorluk çektim. Çünkü Japon toplumu Batı toplumundan bir hayli farklıydı.

img-20211225-214056-455.jpg

İki toplum arasında en temelde ne tür  farklılıklar vardı?

New York sokaklarında yürürken güven içinde yürüyemezdim. İçimde her an saldırıya uğrayabilirim duygusu vardı. Fakat Japonya’nın sokaklarında güven içinde yürüyordum. Bu benim için güzel bir duyguydu. Dâhil olduğum değişim programı çerçevesinde Japon bir ailenin evinde kalıyordum ve Japonca öğreniyordum. Bu arada yaşam ve ölümle ilgili sorular sormaya devam ettim. Hristiyanlığın bu sorularıma cevap veremeyeceğimden emindim. Öyleyse gerçek din hangisiydi, hakikat neydi? Bir gün düşünürken kendime dinlediğim rap müziklerde ve okuduğum kitaplarda sık sık karşıma çıkan İslam’ı niçin araştırmadığımı sordum. Bu birden aklıma gelen bir soruydu ve o günden sonra yoğun şekilde İslam’ı araştırmaya başladım.  Öncelikle Japonya’da eğitim gördüğüm okulun kütüphanesindeki İslam’la ilgili kitapları inceledim. 1996 yılıydı ve o günlerde internet bugünkü kadar yaygın değildi. Bu nedenle araştırma yapmak isteyenler daha çok kitaplara başvuruyordu. İlk üç ay yoğun şekilde İslam üzerine okumalar yaptım.

Bu üç ay içinde yaptığın araştırmalar sonucu İslam’la ilgili nasıl bir intibaya sahip oldun?

İslam’ın emirlerinin tamamının aklıma uyduğunu fark ettim. Bana garip ve aykırı gelen hiçbir bilgiye rastlamamıştım. Çünkü İslam insanları iyi olmayan davranışlardan uzak tutmaya çalışıyordu. Ayrıca İslam sadece Hz. Muhammed’in getirdiği bir din değildi. Hz. Âdem’den Hz. İsa’ya, Hz. İbrahim’den Hz. Muhammed’e kadar uzanan bir zincirin son halkasıydı. Allah Hz. Muhammed’le dinini tamamlamıştı. Bu bütüncül yapı beni çok etkiledi ve İslam’ın genel mantığının incelediğim diğer dinlerden çok daha güçlü olduğunu anladım. İslam’ı araştırdıkça kendimi İslam’a ve Müslümanların dünyasına ait hissediyordum. Sonunda hakikat karşısında teslim oldum ve Müslüman olmaya karar verdim. Önce domuz eti yemeyi terk ettim. Daha sonra da kitaplardan öğrendiğim kadarıyla namaz kılmaya başladım.

Hiç Müslüman arkadaşın yok muydu?  

Çevremde İslam’ı öğrenmek için kendisinden yardım alacağım hiçbir Müslüman yoktu. En büyük yardımcılarım gittiğim lisenin kütüphanesindeki İslam’la ilgili kitaplardı. Bu kitapları okudukça hayat ve ölümle ilgili sorularıma gerçekçi cevaplar buluyor ve İslam’ın Allah tarafından gönderilen son din olduğuna kesin olarak inanıyordum. Ben hayatım boyunca hakikatin peşinde oldum. İslam’ın dışında hakikat olduğuna inanacağım bir inançla da karşılaşmadım. İslam sadece yaratılıştan bahsedip insanı terk eden bir din değildir. Bilakis sabah kalkıp gece başınızı yastığa koyana kadar hayatınızı düzenleyen bir dindir. İslam’da ayrıca ibadetlerle hayat arasında son derece etkili bir bağ vardır. İnsan bu bağı keşfettikçe ne denli azametli bir dinle karşı karşıya olduğunu da fark eder. İslam’la ilgili benim için önemli olan bir noktayı daha ifade etmek istiyorum.

img-20211225-214021-850.jpg

Nedir bu önemli nokta?

New York sokaklarında geçen lise yıllarımda İslam’ın yasakladığı, haram ilan ettiği birçok şeyi ben bizzat yaşadım. Uyuşturucunun, kokainin, alkolün, kumarın, hırsızlığın ve her türlü pisliğin insan için nasıl bir çıkmaz olduğunu dâhil olduğum sokak çetelerinde öğrenmiştim. Böyle olunca İslam’ın sadece izin verdiği helallerle değil; aynı zamanda yasakladığı haramlarla da insanlık için büyük bir rahmet olduğunu anladım. Hz. Muhammed’in son temsilcisi olduğu Tevhid dininin eski hayatımdan kurtulup yeni bir hayat kurmam için bana uzanan bir el olduğunu fark edince tereddüt etmeden iman etmeye karar verdim.

Daha sonra neler oldu?

Japonya’daki 1 yılımı doldurduktan sonra Kanada’ya geri döndüm. Hayatım yine Kanada ile Amerika arasında geçiyordu. Anne ve babama İslam’a girdiğimi söylemedim, Müslüman olduğumu onlardan sakladım. Fakat Japonya’dan döndükten sonraki davranışlarım onların garibine gidiyordu. Çünkü artık birçok eski alışkanlığımı terk etmiştim. Anne ve babama da son derece saygılı davranıyordum. Hem annem hem de babam “bambaşka birisi olmuşsun, sana ne oldu?” diye sormaya başladılar. Japonya’dan döndükten yaklaşık iki ay sonra onları daha fazla meraklandırmamaya karar verdim ve Müslüman olduğumu açıkladım.

Tepkileri ne oldu?

Babam aldığım kararı destekledi, çünkü yeni halimden çok memnundu. Fakat annem İslam’a girmeme tepki gösterdi. Başka dinler varken niçin İslam’a girdiğimi soruyordu. Ben de ona tüm dinleri araştırdığımı ve İslam’ın tek hakikat olduğuna karar verdiğimi söyledim. Annem belli bir zaman sonra İslam’ı terk edeceğimi düşünüyordu; fakat bu düşüncesinde yanıldı. Çünkü İslam’ı öğrendikçe dinime olan bağlılığım daha da arttı. Japonya’dan döndükten sonra özellikle Kanada’dan New York’a gittiğimde İslam’ın benim için ne büyük bir nimet olduğunu bir kez daha fark ettim. Sokak çetelerinde birlikte olduğum üç arkadaşım öldürüldü. Bunlar benim en yakın arkadaşlarımdı. Japonya’dan döndükten sonra eğer Müslüman olmayıp arkadaşlarımla birlikte eski hayatıma devam etseydim ben de muhtemelen onlarla birlikte öldürülecektim. Fakat İslam beni sokaklardan ve böyle  bir ölümden korumuştu. Gördüğüm kötü olaylar İslam’ın kıymetini daha iyi anlamama vesile oluyordu. Japonya’dan döndükten sonra Kanada’daki Victoria Üniversitesi’nde eğitim görmeye başladım. Siyaset Bilimi okuyordum ve Müslümanlarla hayatımda ilk defa üniversitede tanıştım. Okulda daha çok Müslüman öğrenci gruplarının programlarına katılıyor, onlarla kurduğum arkadaşlıklar üzerinden İslam’ı daha iyi öğrenmeye çalışıyordum. Fakat 11 Eylül saldırılarından sonra Batı’da yaşayan diğer Müslümanlar gibi benim de hayatım zorlaştı. Babam Müslümanlardan nefret etmeye başladı ve bana verdiği desteği sonlandırdı. Annem ise benim için daha fazla kaygı duymaya başladı. Sokaklarda başörtülü Müslüman kadınlara yönelik saldırılar arttı. Birçok Müslüman erkek de sakallarını kesmek zorunda kaldı.

11 Eylül saldırılarından sonra İslam’ı hiç sorguladın mı? Yanlış bir yola girdiğine dair içinde hiç şüphe oluştu mu?   

Asla. Çünkü ben İslam’a Müslümanların davranışlarına bakıp iman etmedim. Hatta İslam’a girdikten sonra uzun bir süre hiçbir Müslüman’la tanışmadım. Ben İslam’ın kendisine, onun inanç ve hayat sistemine iman ettim. Bu nedenle 11 Eylül saldırıları imanımı hiçbir şekilde etkilemedi. Fakat çevremizdeki insanlara bu saldırıları yapan insanların bütün Müslümanları temsil etmediklerini anlatmaya çalıştık. Ben de bu arada hayatımda önemli bir değişiklik yaptım.

Nasıl bir değişiklik?

Üniversiteler arası düzenlenen bir programda daha sonra eşim olacak bayanla tanıştım. O Porto Rikolu bir Müslümandı. Evlenmeye karar verdik ve evlenip Kanada’ya yerleştik. Zor zamanlarımdı, hem annem hem de babam 11 Eylül saldırıları nedeniyle İslam’dan ayrılmam için üzerimde baskı kuruyorlardı. Fakat evliliğimiz birçok şeyi düzeltti...

Nasıl?

Eşimle birlikte örnek bir Müslüman aile kurmaya çalıştık. Hem annem hem de babam eşimi tanıdıkça Müslümanlara yönelik ön yargılarını terk ettiler. Eşimin babası Porto Rikolu Müslümanların ileri gelenlerindendi. Bu nedenle eşim İslam’ı benden çok daha iyi biliyor ve bana da öğretiyordu. Daha sonra birlikte umreye gitmeye karar verdik. Umrede farklı ülkelerden Müslümanları tanıma imkânı buldum. Mekke ve Medine’ye gelen insanları gözlemledim. Umre ziyaretim bana Müslümanların aslında son derece geniş bir kültüre sahip oldukları gerçeğini gösterdi. Umreye gidene kadar İslam’ın tek yorumunun selefilik olduğunu düşünüyordum. Çünkü Amerika ve Kanada’daki Müslüman çevrem daha çok selefilerden oluşuyordu. Fakat umreye gidince farklı mezheplerden Müslümanlarla tanıştım ve geleneksel İslam’ı merak etmeye başladım. İçimde İslami ilimlere karşı büyük bir istek oluştu ve umre dönüşümde İslam’ı daha iyi öğrenmem gerektiğini anladım. Bu arada ikinci çocuğumuz olmuştu ve okullarımız da yeni bitmişti. Artık eşimle bir İslam ülkesine gidip hem İslam kültürünü daha yakından tanımaya hem de İslami ilimlerde kendimizi geliştirmeye karar verdik. Dubai’de çalışan arkadaşlarım vardı. Bana eğer Dubai’ye gelirsem çalışmak ve okumak için fırsat bulabileceğimi söylediler. Biz de ailecek Dubai’ye gidip orada bir ay kaldık. Fakat Dubai tam olarak aradığımız, kalmak istediğimiz İslam ülkesi değildi. Belki Dubai’de maddi olarak iyi imkânlar vardı; fakat doğal ve güçlü bir İslam kültürü yoktu. Bu arada Umman’ın başkenti Maskat’da yaşayan bir arkadaşım beni Umman’a davet etti. Umman’da birkaç gün geçirince yaşamak istediğim İslam ülkesini bulduğumu fark ettim. Umman’dan önce Dubai’ye döndüm. Eşim ve çocuklarımla Kanada’ya gidip Kanada’daki tüm eşyalarımızı satıp Umman’a doğru yola çıktık. Umman gerçekten güzel bir ülkeydi ve Ummanlılar da son derece mütevazı ve misafirperver Müslümanlardı. Ayrıca İslam kültürü tüm renkliliği ve canlılığıyla Umman’da yaşıyordu. Umman’da Dubai kadar iş imkânı olmasa da ülkedeki Müslüman toplum oldukça sakindi ve ülkenin genelinde huzur verici bir ortam vardı. Birkaç ay başkent Maskat’da kalıp iş aradım; fakat iş bulamadım. Bu arada paramız da azalmaya başlamıştı. Yavaş yavaş Kanada’ya geri dönmeyi düşünürken Maskat’tan 1000 km. uzaklıktaki Salala şehrinden bir iş teklifi geldi. Salala şehri gerçekten çok güzeldi ve Umman’ın geneli İbadi mezhebine mensup olsa da buradaki Müslümanlar genelde Şafi’ydi. Salala’da çok güzel günler geçirdik ve Ehli Sünnet Müslümanlarını daha yakından tanıma imkânı bulduk. İslam’ın içindeki farklı ekolleri tanıdıkça aslında Müslümanların ne denli zengin, birbirinden farklı kültür ve anlayışlara sahip olduklarını da anlıyordum. Özellikle geleneksel İslam’ın derinliği ve tarihten bugüne kadar uzanan sürekliliği beni çok etkiliyordu. Salala’da iki yıl kaldık; fakat ailecek kendimizi daha çok geliştirecek, tamamen ilimle uğraşabileceğimiz bir yer arıyorduk. Bunun üzerine Yemen’e gitmeye karar verdik. Yemen’e gitmemize iki hafta kala Yemen’de bazı çatışmalar yaşandı ve Yemen tüm sınırlarını kapattı. Ne yapacağımızı düşünürken Kahire’de eğitim gören bir arkadaşımız Mısır’ın ilim öğrenmek için iyi bir seçenek olduğunu söyledi. Bunun üzerine eşim ve üç çocuğumla Mısır’a doğru yola çıktık.

Umman’dan sonra Mısır’ı nasıl buldunuz?

Kahire’ye inip şehrin sokaklarında dolaşmaya başlar başlamaz Umman’dan ayrıldığım için çok pişman oldum. Çünkü Kahire çok kalabalıktı ve şehrin her yerinden gürültü geliyordu. Fakat Kahire ilim noktasında bana büyük imkânlar sundu. Kahire’de 1.5 sene boyunca Şafi ve Maliki hocalardan akaid, fıkıh, hadis usulü alanında dersler aldım. Arap baharıyla birlikte Mısır’da da olaylar başlayınca Mısır özellikle biz yabancılar için tehlikeli bir hal almaya başladı. O dönem her tarafta baltacılar vardı ve insanlara saldırıyorlardı. Ailemin güvenliğini sağlamak için onları Kanada’ya gönderdim. İlme devam etmek istiyordum, bu nedenle zamanla düzelir umuduyla ben bir süre daha Mısır’da kaldım. Fakat Mısır hep daha kötüye gitti, insanlar katledildi. Hatta hocalarımız arasından da öldürülenler oldu. Artık Mısır’dan ayrılmaya karar verdim. Bu arada Katar’dan bir iş teklifi aldım. Mısır’dan Katar’a geçip kısa bir süre içinde ailemi de Katar’a getirdim. 2012 yılından 2017 yılına kadar Katar’da çalıştım. Fakat zamanla başka bir İslam ülkesine gidip orada yaşamaya karar verdik. Katar’da imkânlarımız iyiydi; fakat İslam hayatın içinde güçlü bir kültür ve medeniyete dönüşmemişti. Daha çok isim olarak vardı. Biz ise eşimle birlikte İslam’ın ruh ve kültürünü yoğun şekilde hissedebileceğimiz bir ortamda yaşamak, çocuklarımızı da böyle bir ortamda büyütmek istiyorduk. Bunun için en iyi ülkenin Türkiye olduğuna karar verdik.  

Sonradan Müslüman olanların Türkiye’ye yoğun bir ilgileri var. Özellikle İstanbul’a adeta bir mühtedi akımı var. Bu ilgi genel olarak neyden kaynaklanıyor?

Biz Mısır’da yaşarken annem bizimle görüşmek istemiştim. Ben de annemin aklında İslam ülkeleri ve Müslümanlar iyi kalsınlar diye görüşme yeri olarak İstanbul’u seçmiştim. O zaman Türkiye’yi çok sevdim. Hatta senede bir veya iki kez ailecek Türkiye’ye gelip tatilimizi burada geçiriyorduk. Türkiye’nin bir yönü Batı’ya dönük olsa da diğer yönü İslam kültür ve medeniyetine dönük. Özellikle İstanbul’da yaşarken bunu yoğun şekilde hissediyorsunuz.

img-20211225-214203-662.jpg

Biraz da Türkiye’de yaşayan Müslümanlarla ilgili gözlemlerini dinleyebilir miyiz?

Türkiye’deki Müslümanlar İslam’ın nasıl bir nimet olduğunu ne yazık ki bazen unutuyorlar. Türkiye ümmet için fedakârlık anlamında büyük bir tarihe sahip. İstanbul da İslam sanat ve mimarisinin en güzel örnekleriyle dolu. Türkiye’deki bir Müslüman bunları düşündükçe onur duymalı. Fakat ben Türk Müslümanların ellerindeki nimetin hakkını verip veremedikleri konusunda biraz tereddütlüyüm. Tarihi Batılı oryantalistlerden değil; Taberi, İbni Esir, Evliya Çelebi gibi kendi tarihçilerimizden okursak kendi öz medeniyetimizi de keşfetmiş oluruz.

Sen uzun zaman Batı’da yaşadın. İslam özelde Batı’ya genelde tüm insanlığa içinde yaşadığımız dönemde özellikle ne sunabilir?

Batı’ya yoğun bir manevi boşluk ve yalnızlık yaşanıyor. Bu yalnızlık sadece toplum içinde yaşanan bir yalnızlık değil. Yaratıcıdan uzak insan aslında yeryüzünün en yalnız insanıdır. İslam bugün hem Batılı hem de dünyanın diğer bölgelerinde yaşayan insanların yalnızlıklarını giderip onların hayatlarını anlamlı kılabilir.     

Son olarak şu soruyu sormak istiyorum. İnanmak sence bir insanın hayatına en çok ne katar?

İnanmak bir insanın hayatına en çok sorumluluk duygusu katar. İslam’a göre bir insan iyilik yaptığında nasıl bunun karşılığını görürse kötülük yaptığında da aynı şekilde yaptığı kötülüğün karşılığını alır. İşte bu gerçek adalettir. Bir insan İslam’a inanmaya başladığı andan itibaren hayatındaki iyilikleri arttırıp kötülükleri azaltmaya çalışır, bunun için uğraşır. Bu da imanın insana kazandırdığı sorumluluk duygusundan ileri gelir. İnanmak ayrıca insana yaratıcı hakkında bir farkındalık kazandırır. İnsan sürekli kendini gören bir yaratıcıyla yaşamaya başlar ve Allah’ı hissetmek insanın varoluşuna yeni bir mana katar. Bu mana da bir insan için bu hayattaki en büyük nimettir.  

YAZIYA YORUM KAT

6 Yorum