Ramazan’la hissedelim!..
İslâm her şeyden önce gönüllere hitab eden bir dindir. Hâkimiyetini önce hisseden yüreklerde tahkim eder. Başlangıç noktası orasıdır, dış dünyaya oradan yürünür..
“Lâ ilâhe ill’Allah”ın ilanı, bir anlamda, “Lâ” süpürgesiyle “İll’Allah” sarayını mâsivadan temizleme niyetinin va azminin beyanıdır.
Yüreklerde hiçbir şey Allah’ın yerini almayacak. Almayacak ki; hiçbir sevgi O’nun sevgisine, hiçbir korku O’nun korkusuna ne ağır bassın ne de denk düşsün...
Dış dünyayı iç dünyadan hareketle kurduğu için İslâm medeniyeti bir yürek medeniyetidir. Hisli yüreklerin elleriyle şekillenen yürek terinin medeniyeti...
Her ibâdet ve amelin Allah indindeki yeri, kalplerdeki muharrik güç olan niyetlerle, yani onlara mündemiç ihlasla ölçülmez mi...
Bizden sadır olan davranışlar iç dünyamızdaki hislerin renginden başka neyi yansıtır ki...
Ramazan...
Gönlünde duyacaksın, yüreğinde yaşatacaksın onu. O zaman açlık hissi ruhun doygunluğu ve dinginliği karşısında saygıyla geriye çekilir.
Buyurgan bir nefsin hisseden bir yürek kararlılığı karşısında yapacağı fazla bir şey yoktur.
Kalbi durmuş, nefsin nâmütenâhî isteklerine esir düşmüş bir çağın insanına kalbini hatırlatır Ramazan... Yüreğine işaret eder...
Şehvet diktasının insana musallat olan iktidarını göstermek üzere...
Gâyesi tüketmek olan... Tüketmek için üreten, üretmek için de tüketen fâsid daire insanını içine sıkıştığı bu kısırdöngüden kurtarmak üzere...
Nihilizm çağında dijital dünyanın dijital insan kurgusu karşısına yürek insanını dikmek üzere...
Kalpten kalbe giden yolların gıybet, sûizan, haset, buğz, kıskançlık, kibir ve egoizm gibi marazlarla tıkanmışlığını rahmet ikliminin imkânlarıyla açmak üzere...
Hisseden yürek Allah’a yakın yere düşer, kalpleri Allah’a yakın yere düşürmek üzere..
Aklıselim kalbiselimin gereğidir. Saf ve samimi kalbin yönettiği uzuvların ameli de sâf ve makbûldür..
Yüreklerin de tozlandığı vâkidir...
Ama Allah’ı hisseden bir yürek tozlanmaz. Allah bilincinin canlı olduğu bir kalb tozlanır mı hiç!..
Nice yürekler ateşle yanar... Buğz ve hasetle kavrulur... Huzur nedir bilmez...
Göğsün ateşini ise hakkıyla tutulan oruç söndürür, Ramazan’a içkin ihlas paklar...
Yürekleri; sûizan, buğz, kıskançlık yerine hüsn-i zan, vefa, kadirşinaslık gibi erdemlerle donatır...
İç dünyasında huzuru yakalayamayan dış dünyasında da huzuru yakalayamaz. İçde ne varsa dışda da o...
Zira, kavanozun içinde ne varsa dışarıya o sızar. Bal varsa bal, zehir varsa zehir. Kin ve haset varsa kin ve haset, Allah muhabbeti ve hizmet aşkı varsa o işte...
Sevgi üreten kalpten sevgi, nefret üreten kalpten de nefret sızar dışarıya..
İnsanın fikri neyse zikri de odur derler ya, bu kabilden, kalbinde gıybet olanın dilinde de gıybet olur.
Kalbin büyük düşmanları bunlar...
Ramazan, yemek ve içmek imsakı değil sadece... Kalbi bu âfetlerden uzak tutma cehdidir de..
Bunun için kalbimizi avuçlarımızın arasına alıp yüzleşme, bir nefis muhasebesi yapma fırsatı sunar bize..
Kalbimiz sahip olmak istediğimiz ihlas kıvamında mı? Eğer cevap “Evet”se, onu gözümüzü koruduğumuzdan daha fazla bir itinayla koruyalım...
Yok eğer cevap “Hayır”sa, onu istediğimiz samimiyet ve sâflık kıvamına getirmek için Ramazan’la bilenelim. Bir dahaki Ramazan ayını görmenin garantisi mi var? Yarını bile görmenin garantisi yok iken...
Sözün özü, insanın mutluluğu, huzuru, tutarlılığı, dingin ve kıvamında hayat mâcerası yürekte başlar, yürekte biter.
Hayata önce yürekte tutunacaksın, umutla...
Umudunu yitirenin sığ sularda boğulması mukadderdir zira...
Yürek medeniyetinin çocukları yüreklerini yeniden keşfetmek zorunda...
Hani Musa (a.s) Rabbine yakarmıştı ya; “Rabbim! Yüreğime genişlik ver!” (Tâhâ: 25) diye.
“Rabbî, işrah lî sadrî” duasının gücüne sığınarak...
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT