Ramazan’ın Rabbi Şevval’in de Rabbidir
Ramazan bitti ve içimizi bir hüzün kapladı; böyle rahmet, mağfiret ve bereket dolu bir mevsimin bitmesinden dolayı kalbi olan herkesin hüzünlenmesi gayet doğaldır.
Evet, Ramazan bitti ama hayat, kâinat, imtihan ve varlık âlemi devam ediyor.
Ramazan bitti ama Allah’ın rahmeti, mağfireti, fazl-ı keremi, ihsanı ve inayeti bitmedi.
Ramazan bitti ama oruç bitmedi, namaz bitmedi, Kur’an bitmedi, sadaka ve infak bitmedi, davet, buluşma ve kardeşlik bitmedi, kısaca kulluk nimeti bitmedi.
Allah’ın bizi şereflendirdiği İslam dini bitmedi.
Allah yine bize yakındır ve ona yakın olacağımız ameller hâlâ bizi sevindiriyor ve de onurlandırıyor.
Kâinatı yaratan, onu yoktan var eden, bütün eksik sıfat ve yakıştırmalardan üstün, yüce ve münezzeh olan Allah’a yakın olmaktan daha şerefli, daha izzetli bir durum ne olabilir ki!
Ramazan’ın Rabbi olan Allah Şevval’in de Rabbidir ve bütün ayların, zamanların ve mevsimlerin Rabbidir.
O hiç uyumaz, uyuklamaz, yarattıklarından gafil olmaz.
O her an kâinatı ve bizi gözetmekte, yaratmakta, rızıklandırmakta, hidayet vermekte, mağfiret ve rahmet etmekte, kullarını bağışlamakta, onları arındırıp temizlemekte, kendine davet etmekte ve bu davetine icabet edene hiçbir aklın almadığı, hiçbir kalbin ummadığı, hiçbir gözün görmediği ve hiçbir kulağın işitmediği nimet, mükâfat ve ecir ihsan ve ikram vadetmektedir.
Allah’ın ikramı, el-Kerim’in ikramı,, yaratılmış hangi aklın ya da kalbin idrakine sığabilir ki!
“Erkek olsun kadın olsun, bir mü'min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz.” (Nahl, 97)
Daha dünyadayken vaat edilen güzel bir hayat!
“Bizdeki, Allah ile beraberliğin lezzetini krallar bilselerdi, onu almak için kılıçlarıyla bizimle savaşırlardı.” (İbrahim b. Edhem)
Ruhun Gıdası
“Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'a ve Resûlü'ne icabet edin.” (Enfal, 24)
Bedenimizin hayatı Allah’ın yerden bitirdiği rızıkladır, ruhumuzun hayatı ise Allah’ın gönderdiği vahiyledir. Nitekim Kur’an’ın isimlerindendir ruh: “Böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik.” (Şûrâ, 52) “Melekleri emrinden ruh ile indirir.” (Nahl, 2)
Bedenimiz topraktan yaratıldı, doğal olarak onun gıdası da topraktandır. Oysa ruhumuz Allah tarafından üflendi ve artık o yücelere ait oldu. “Ona bir biçim verdiğimde ve ona ruhumdan üflediğimde hemen ona secde ederek (yere) kapanın.” (Hicr, 29)
Nitekim topraktan yaratıldıktan sonra değil, ona ruh üflendikten sonra meleklerin ona secde etme emri verilmiştir. Bu bakımdan onun gıdası şüphesiz çok yüce olmalıdır, onun gıdası geldiği yere yakın olmak, ona münacat etmek, onunla huzur ve sükûnet bulmak, onunla konuşmak, onu dinlemek ve topraktan, çamurdan, maddeden arınarak ulvileşmektir.
Bu, onun sahibinin, yaratıcısının çağrısına, seslenişine kulak kesilmek, sesiyle ünsiyet bulmak, yakınlığıyla çoğalmak, maiyetiyle yalnızlıktan azat olmak, çizdiği yolda yürümek ve ruhu yukarıya, asıl kaynağına götüren yörüngeye sadık kalmakla olur.
YAZIYA YORUM KAT