Ramazanı mâlâyâni tartışmalara kurban etmeyelim!
Faruk Beşer, Ramazan ayının klişe haline gelen anlamsız tartışmalar yüzünden içinin boşaltılmaması gerektiğine dikkat çekiyor.
Faruk Beşer / Yeni Şafak
Şeytanın ramazana özel tuzakları
Gazali’yi izleyen, hatta ona bazı konularda düzeltmeler yapan İbnü’l-Cevzi adlı büyük bir alimimiz ve onun “Telbîsü İblîs” adlı ilginç bir kitabı vardır. Şeytanın hangi meslekte olanları, hangi konumda bulunanları nasıl hilelerle yoldan çıkardığını anlatır. Alimleri, âbidleri nasıl suret-i haktan görünerek yanılttığına misaller verir. Bunlar için ilham aldığı ayeti kerime şudur:
Şeytan lanetlenince Allah’tan kendisine zaman vermesini ve kullarını yoldan çıkarmasına müsaade edilmesini istedi ve dedi ki, “Yemin olsun onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından geleceğim ve göreceksin ki çoğu artık şükretmeyecek” (A’râf 17). Buradan öncelikle şunu da anlarız: Demek ki şükür en büyük ibadetlerdendir ki şeytan önce kulların şükretmemesini sağlamaya çalışıyor. Çünkü şükür nimetin sahibini tanımaktır ve bu da safi imandır. Sonra “Önlerinden, arkalarından… geleceğim” demesi, hiç akıllarına gelmeyen noktalardan yaklaşıp onları yoldan çıkaracağım demektir. Ya da arkada bıraktıkları dünya, önlerinde olan ahiret konusunda onları yanlış düşüncelere sürükleyeceğim. Onlara sağdan gelip yaptıkları iyiliklerle onları gururlandıracak, soldan gelip yaptıkları kötülükleri kendilerine süslü göstereceğim (Cessas, Razî). Veya onlara kötülükleri yaptıramıyorsam iyilikleri, usanacakları, zayıf düşüp başka iyilik yapamayacakları şekilde yaptıracağım, bidatleri din sandırıp onlarla meşgul edeceğim demektir.
Resûlüllah’ın çok sevdiğim ve her gün yapmaya çalıştığım şu mealdeki duası da bunu anlatıyor olmalıdır: “Allah’ım, ayıplarımı ört, beni korktuklarımdan emin kıl. Allah’ım beni önümden arkamdan, sağımdan solumdan, üstümden gelecek tehlikelerden koru. Alttan ansızın gelecekler için de senin azametine sığınıyorum” (Ebu Davud). Bu tehlikeler aynı zamanda maddi olan bela ve musibetleri de anlatır.
Bizim bazı hocalarımızın ha bire aykırı şeyler söylemelerinin saikı da genellikle böyle bir şeytan işidir, buna emin olabilirsiniz. Hani, şeytanlar ramazanda bağlanırdı, diyeceksiniz. Onun da ne anlama geldiğini gelecek yazımda söyleyeceğim inşallah.
Ben televizyon izleyemiyorum ama önceki yıllardan biliyorum ya sahur vaktine takılanlar olur ya adetli kadının orucu ve namazına kafasınca yenilik getirenler olur. Bir zamanlar Türkçe ibadet meselesi gündemde idi, şimdilik bunda ısrar edenler kalmadı. Aslında böyle şeylerin gündem olması bir bakıma virüs etkisi yapar, hayra da vesile olabilir. Mücadele ederseniz bağışıklık kazanmış olursunuz, o virüs artık dayanamayıp yok olup gider. Şeytanın varlık sebebi de budur. İnandığınıza, aksi fikirlerle mücadele edip ikna olarak inanırsınız imanınız tahkik derecesine ulaşır, taklitten kurtulmuş olursunuz.
Sık sık sorulduğuna göre demek ki böyle şeyleri hala mesele edinenler vardır, o halde bazılarını birer paragrafla özetleyelim:
Sahur, iftar ve namaz vakitleri meselesine Merhum Mustafa Sabri Efendi’nin mantığıyla bakmak lazım ki, Resûlüllah’ın sünneti de zaten budur. Haşa, Allah bizimle çizgi oyunu oynamıyor; bize, ‘sen sınırı bir santim geçtin, yandın, yaptığın boşa gitti’ demiyor. Biz imkânlarımızı kullanır, yapabileceğimizi yaparsak, isabet etmiş olmasak bile Allah onu lütfuyla kabul buyurur. Önemli olan o çizgiyi milimetrik tutturmak değil, kurallara uyarak görevimizi ihlasla yapmaktır. Sayın Mehmet Görmez’in başkanlık döneminde Diyanet’in takvim ve zaman belirleme çalışmalarına katıldığım için yakinen biliyorum; bu konuda başka hiçbir kişi ya da kurum Diyanet kadar isabetli değildir. Zaten imkânları açısından olamaz da. Diyaneti laik devletin bir kurumu olduğu için değil, öyle olsa da en azından bu konuda şer-i şerife muvafık işler yaptığı için destekliyorum. Şu anda da takvim politikası değişmedi ve gönül huzuruyla Diyanet takvimine uyabilirsiniz. Hele sahurdan sonra 45 dakika daha yiyebilirsiniz gibi bir görüşün isabetli olmadığını, ışık kirliliğinden uzak bir köyde bulunursanız siz de benim gibi bizzat gözlemleyebilirsiniz. O halde bence en azından sahur ve iftar vakti konusunu mesele olmaktan çıkarmak lazım.
Ramazanın başlangıcı ve bayramların tespiti meselesi ise İslam alimlerinin dini dünya ölçeğinde daha doğru anlamalarına bağlı olarak biraz daha süreceğe benziyor. Bunun için Kurân-ı Kerim ayetleri kadar, tabiat ayetlerinin de Allah’ın ayeti olduğunu bilmemiz ve ikisini beraberce anlamamız gerekecek.
Diğerlerine de değinelim inşallah.
HABERE YORUM KAT