Ramazan Orucunda İçerik
Cenabı Hakk, Bakara suresi 183. ayeti ile Kur’an muhataplarına “Ramazan orucu”nu farz kılmaktadır. “Yâ eyyuhâllezîne âmenû kutibe aleykumus sıyâmu kemâ kutibe alellezîne min kablikum leallekum tettekûn / Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere yazıldığı gibi size de yazıldı. Umulur ki korunursunuz.”1
Bu ayetle farz kılınan “Ramazan orucu”nun nitelikleri, sonraki ayetlerde tek tek açıklanmaktadır. Buna göre Bakara 183. ayeti ile emredilen “Ramazan orucu” “..Sayılı günlerde olmak üzere…”2dir ve bu sayılı günler, Ramazan ayındadır: “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun.”3
Ramazan ayı, Kameri takvime yani ay hesabına göre belirlenmiştir ve bu ay Miladi takvime göre her yıl bir önceki ramazan ayına göre onbir gün önce gelir. “Böylelikle bütün bölgelerdeki Müslümanlar, devletlerin her birinde orucun miktar ve şiddeti açısından eşit olurlar. Şayet güneş aylarından biri seçilmiş olsaydı, sıcak bölgelerde yaşayan Müslümanların payı, soğuk bölgelerde yaşayan Müslümanların payından daha ağır olurdu. Kimi, hayat boyunca uzun günlerde oruç tutarken, kimi de hayat boyu kısa günlerde oruç tutmuş olurdu. Ama kemerî ay seçildiğinden 30 yıllık bir devre içerisinde herkesin çektiği şiddet eşit seviyede olur.”4 “Ramazan orucu”nun, Ramazan ayında emredilmesinin bile İslam’ın evrenselliği bazında tüm Müslümanların eşit oruç tutmalarını sağlamada önemli bir rolü olduğu anlaşılmaktadır.
Bir günlük “Ramazan orucu”nun süresi, Kur’an tarifi ile belirlenmiştir: “Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yeyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın.”5 Oysa daha önceki ümmet oruçları uygulamalarında oruçlar, akşam vaktinde başlayıp ertesi akşama vaktine kadar sürüyordu. Geçmiş ümmetlerdeki oruçlarda olmayan veya çok kısıtlı olarak niteleyebileceğimiz (geçmiş ümmet oruçlarında iftar aynı zamanda sahur anlamına gelmekteydi) iftar ile Sahur arası uzatılarak yeni ve uzun bir vakit ihdas edilmiştir. Hz. Peygamber bu önemli hususu şöyle beyan eder: Amr İbnü’l-As’tan rivayet; “Resulullah (sav) buyurdular ki: "Bizim orucumuzla Ehl'i Kitab'ın orucunu ayıran fark sahur yemeğidir."6
“Ramazan orucu”nu kimlerin tutup-tutmayacağı açıktır: “Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa diğer günlerde kaza eder. Oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir. Bununla beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha iyidir. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.”7
Bir günlük “Ramazan orucu” içi ve dışında helal ve haramlar bellidir: “Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah sizin kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve tevbenizi kabul edip sizi bağışladı. Artık (ramazan gecelerinde) onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için takdir ettiklerini isteyin. Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden (karanlığından) ayırt edilinceye kadar yeyin, için sonra akşama kadar orucu tamamlayın.”8 Sahur ile akşam vakti arası yeme, içme ve cinsel kısıtlar, iftar ile sahur arasında ortadan kalkmaktadır.
Böylece Kur’an-ı Kerim’deki bu dört ayet ile Muhammed (s.a.v) ümmetine farz kılınan Ramazan orucu, Cenabı Hakk tarafından şekil itibariyle tamamen açıklanmaktadır. Buna göre şekil itibariyle “Ramazan orucu” ile geçmiş ümmet oruçlarını kıyaslarsak aradaki farklar; “Ramazan orucu”nun süresinin bir aya çıkarılması ve Sahur vaktinin tayini ve iftar ile sahur arası cinsel kısıtın kalkmasıdır.
Kur’an’daki oruç ile ilgili mezkûr ayetlere baktığımızda onun şeklen nasıl tutulacağı yani niteliği üzerinde detaylı olarak durulduğu halde orucun içeriğine dair açıklama olmadığını müşahede etmekteyiz. Yani oruç sadece yeme, içme ve cinsel kısıtlılıktan ibaret bir ibadet midir?
Aslında Kur’an’ın bu hususta açıklama getirmesine gerek yoktur. Çünkü oruç tutarken de oruç haricinde de Müslüman’ın görevleri, uyacağı helal ve haramlar bellidir. “Ramazan orucu” esnasında ek olarak sadece yeme, içme ve cinsel kısıtlara dikkat edilmesi ek bir vazifedir.
Sahih bir orucun içeriğinin nasıl olması hakkında resulullah tarafından çeşitli açıklamalar ve uygulamalar bulunmaktadır. “... İbn Abbâs (r.a) şöyle demiştir: Peygamber (s.a) hayırda insanların en cömerdi idi. En cömert olduğu zaman da ramazanda Cibril'in kendisine çokça kavuştuğu zamandadır. Cibril aleyhi's-selâm ramazanın her gecesinde O’nunla buluşur, gündüz geceden sıyrılıp çıkıncaya kadar -veya ramazan ayı çıkıncaya kadar- Peygamber Kur'ân-ı ona arz ederdi. Cibril, Peygamber'e kavuştuğu zaman da Peygamber hayırda, eserken mâniaya uğramayan rüzgârdan daha cömert olurdu.”9
O halde “Ramazan orucu” ile birlikte bu ayda çokça Kur’an okunması gerekmektedir. Tabi ki, Kur’an okuma, orjinali yani yüzünden okunması kadar hatta ondan daha çok, onun anlaşılması açısından okunma olmalıdır. Bilhassa Arap olmayan uluslar açısından, yüzünden Kur’an okunmasının, onun anlaşılması yönünde yapılacak diğer çalışmalarla tekid edilmesi gerekmektedir. Her kesin anladıkları dilde yani meal, tefsir v.d yapılacak çalışmalarla Kur’an’ın manasının kavranılmasına gayret gösterilmelidir.
Hz. Peygamberin, Ramazan ayı ile ilgili bu sünnetleri; oruç ile Kur’an arasındaki sıkı irtibatı gündeme getirirken sahih bir orucun içeriğinde mutlaka Kur’an’ın bulunmasını ihsas etmektedir. Kur’an’dan habersiz veya Kur’an’a kayıtsız bir orucun anlamı ne olabilir ki?.. “Ramazan orucu” Kur’an’ın içindekilerinin yaşama geçirilmesine bir vesile değil midir?..
“Ramazan orucu” ile ilgili bir diğer hadiste; “RasûlulIah (s.a) dedi ki: (…) Oruç bir kalkandır. Herhangi birinizin oruç günü olduğu zaman artık o kimse kötü söz ve fiil yapmasın, düşmanlık -veya bağırma- da yapmasın. Eğer bir kimse ona söver yahut onunla döğüşürse, derhâl: Ben oruçlu bir kimseyim, desin. (…)”10 Yine bir hadiste; “Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu: "'Her kim yalan söylemeyi ve yalanla amel etmeyi bırakmazsa, o kimsenin yemesini içmesini bırakmasına Allah için hiçbir ihtiyaç yoktur"11
Oruçla ilgili bu nevi hadisleri çoğaltmak mümkündür. Ancak bilinen şudur ki, oruçlu olan bir mü’min, oruç iken, Allah’ın emrettiği tüm yasaklara riayet ederek “Ramazan orucu”nu tutmalıdır. Dolayısıyla oruç sadece yeme, içme ve cinselliğin kısıtlanması değil bunlarla beraber Allah’ın, Kur’an’da emrettiklerinin de aynı anda uygulanmasıdır.
Ramazan ayında oruçlu olanlar, bol Kur’an okuma/anlama ile birlikte yeme, içme ve cinsel yasakların eşliğinde okudukları Kur’an’ın, helal ve haramlarına da riayet etmelidirler. Yani Kur’an’a uyanlar, onun emirlerini yerine getirirlerken ayrıca “Ramazan orucu”nu tutmalıdırlar.
Kur’an’ın emirlerine kayıtsız kalıp bu vaziyette oruç tutanlar, “Ramazan orucu”nun içeriğine değil şekline itibar etmektedirler ki, bu Hz. Peygamberin “…o kimsenin yemesini içmesini bırakmasına Allah için hiçbir ihtiyaç yoktur.." sözüne denk gelenlerdir. Bununla birlikte “Ramazan orucu” ile Kur’an’ın diğer emirlerini ayıranlar, Cenabı Hakk’ın, “Ramazan orucu”nun gayesini açıkladığı “..Umulur ki korunursunuz…” ifadesine aykırı davranışta bulunmaktadırlar..
“Bu ülkede, oruç gecesi “içki içilmesi” ya da geçtiğimiz günlerde adı müftüye çıkmış birinin söylediği gibi “tecavüz ve oruç” densizlikleri, tartışma adı altında gündeme getirilebiliyor…. Bütün bu münasebetsizliklerin gerisinde, hayatı ve ibadetleri bölen, birbirinden uzaklaştıran hatta alakasızlaştıran bir din tasavvurunun derin izlerini görüyoruz. Kur’an’ın oruç ve diğer bütün ibadetlerimizdeki takva çağrısı, her tür edepsizlik ve münasebetsizliklere karşı, bir uyarı olarak ortaya çıkmaktadır. (…) Kimi fıkıh kitaplarının konuyla ilgili sıralamalarında uzun uzun anlatılanlar sadece yağmur ya da kar tanelerinin, susam veya nohut büyüklüğündeki yiyecek artıklarının, yutulması halinde ne olacağı değil ayrıca (özür dileyerek yazalım) hayvanlarla, hemcinslerle ve cesetle bile hayâsızlıklar sergileme durumu söz konusu olduğunda orucun, evet yanlış duymadınız orucun bozulup bozulmayacağı tartışmalarıdır.”12 Böyle tutulan bir “Ramazan orucu”nun, Kur’an’a uyan tarafı sadece şeklidir. İçerik ise yoktur. Tabii ki, böyle bir oruç, Cenabı Hakk’ın “..Umulur ki korunursunuz…” uyarısının dışında kalacaktır. Aynı zamanda Hz. Peygamberin “…o kimsenin yemesini içmesini bırakmasına Allah için hiçbir ihtiyaç yoktur.." hitabının muhatabı olacaktır.
Cenabı Hakk’ın, korunma/takva sebebi olarak emrettiği; Hz. Muhammed (s.a.v)’in, ümmetine vasıflarını açıkladığı sahih orucun esasları; geçmiş ümmet peygamberleri tarafından da benzeri şekilde tarif edilmektedir.
Tevrat’ta adına müstakil bir kitap olan İsrailoğulları peygamberlerinden Yeşeya peygamber Allah için tutulan sahih bir orucun içeriğinin nasıl olması gerektiğini şöyle açıklamaktadır: “Diyorlar ki: 'Oruç tuttuğumuzu neden görmüyor, Benliğimizi yendiğimizi neden fark etmiyorsun?' "Bakın, oruç tuttuğunuz gün keyfinize bakıyor, işçilerinizi eziyorsunuz. Orucunuz kavgayla, çekişmeyle, şiddetli yumruklaşmayla bitiyor. Bugünkü gibi oruç tutmakla, sesinizi yükseklere duyuramazsınız. İstediğim oruç bu mu sanıyorsunuz? İnsanın benliğini yenmesi gereken gün böyle mi olmalı? Kamış gibi baş eğip çul ve kül üzerine mi oturmalı? Siz buna mı oruç, Rab'bi hoşnut eden gün diyorsunuz? Benim istediğim oruç, Haksız yere zincire, boyunduruğa vurulanları özgür kılmak, tutsakları salıvermek, her türlü boyunduruğu kırmak değil mi? Yiyeceğinizi açla paylaşmak değil mi? Barınaksız yoksulları evinize alır, çıplak gördüğünüzü giydirir, yakınlarınızdan yardımınızı esirgemezseniz, ışığınız tan gibi ağaracak, çabucak şifa bulacaksınız. Doğruluğunuz önünüzden gidecek, Rab'bin yüceliği artçınız olacak. O zaman yardım çağrılarınıza Rab yanıt verecek, Feryat ettiğinizde, 'İşte buradayım' diyecek.” (Yeşeya 58/3-9)
İncil’de, İsa peygamber, Allah nezdinde sahih bir orucun içeriğini şu şekilde tanımlamaktadır: “Oruç tuttuğunuz zaman, ikiyüzlüler gibi surat asmayın. Onlar oruç tuttuklarını insanlara belli etmek için kendilerine perişan bir görünüm verirler. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. Siz oruç tuttuğunuz zaman, başınıza yağ sürüp yüzünüzü yıkayın. Öyle ki, insanlara değil, gizlide olan Tanrınıza oruçlu görünesiniz.”13
Hz. İsa (a.s)’nın sahih bir oruç açısından dikkat çektiği ve menettiği bu husus maalesef günümüz toplumunda cari bir gerçek olmuştur. Türkiye’deki muhafazakâr! havanın gereği, bu ortamın her türlü rantından beslenmek için medya’da arz-ı endam edip, oruçlu olmadığı halde kendisini oruçlu lanse edenler ve oruçlu olduğunu illa topluma belli etmek için çabalayanlar, eski oruçlarından dem vuranlar; Hz. İsa (a.s)’nın, İncil’de uyardığı, içeriksiz oruç tutan yada kendilerinin oruç tuttuğunu lanse eden riyakarlardır.
O halde “Ramazan orucu”nu; yeme, içme ve cinsel kısıtlar eşliğinde; Kur’an’ın diğer tüm emirleri ile birlikte onun tüm kapsamı ile tutmaya çalışmalıyız, değil mi?..
Ramazan ayına mahsus içkili dükkânını, v.b işletmesini kapatıp, Ramazan bitiminde tekrar aynı işe başlayanlar acaba tuttukları oruç ile “Ramazan orucu”nun içeriğine dikkat etmiş olmakta mıdırlar?
Ramazan ayı dışında ve hatta Ramazan ayında da beş vakit namaz’ı kale almayıp sadece oruç kale alıp tutanlar; “Ramazan orucu”nun içeriğine mi yoksa şekline mi itibar etmektedirler? Ya da Ramazan orucu böyle tutulursa “..Umulur ki korunursunuz…” ayeti muhataplar açısından gerçekleşebilir mi? Yani böyle oruç tutanları, “Ramazan orucu” tutar mı?
Kur’an’ın indiği ayda emredilen oruç, Kur’an’daki emirlere muhalif olarak tutulabilir mi?... Böyle içeriksiz bir orucun, aç kalmaktan, orucun şekli yönüne itibar etmekten başka ne anlamı kalır?... Hz. Peygamber bu hususta şöyle demiyor mu: “Oruç tutan öyle insanlar vardır ki, kârları sadece açlık ve susuzluk çekmektir.”14
Dipnotlar:
1-Bakara,2/183.
2-Bakara,2/184.
3-Bakara,2/185.
4-Ahmet Kalkan, Kavram tefsiri, Oruç maddesi.
5-Bakara,2/187.
6-Müslim, Sıyâm: 46; Ebu Dâvud, Savm: 15; Tirmizî, Savm: 17; Nesâi, Savm: 27.
7-Bakara,2/185.
8-Bakara,2/187.
9-Buhârî, Savm 7.
10-Buhârî, Savm 9; Müslim, Sıyâm 30.
11-Buhârî, Savm 8, Edeb 51; Ebû Dâvud, Savm 25, h. no: 2326; Tirmizî, Savm 16, h. no: 707.
12-Kur’anî Kavramlar, s.564.
13-İncil/Matta,6/16.
14-İbn Mâce, Sıyâm 21.
YAZIYA YORUM KAT