1. HABERLER

  2. İSLAM DÜŞÜNCESİ

  3. Ramazan orucu ve beden sağlığı
Ramazan orucu ve beden sağlığı

Ramazan orucu ve beden sağlığı

Yunus Çolakoğlu, Ramazan orucunun insan sağlığına hem fiziksel hem zihinsel açıdan katkılarını analiz ediyor.

03 Nisan 2022 Pazar 10:00A+A-

Op. Dr. Yunus Çolakoğlu / HAKSÖZ HABER

Ramazan orucu ve sıhhat

“Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.(2/183).Sayılı  günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı….2/184)

İslam dünyasında Ramazan ayı, kendisine has atmosferi ile ruhi ve bedeni arınmaya ahlaki terakki tezkiyeye vesile olan bir aydır. Temelde kesin ilahi bir emir olmakla birlikte, ferdi ve içtimai hayatımızda bir çok dönüşüme vesile olan Ramazan orucu  bedenimizin sıhhi ve psikolojik tekamülü anlamında ilahi bir nimettir. Hazlar ve arzular çağında insan iradesini güçlendiren ilahi bir ihsandır. Rutin fıtri ve cismani ihtiyaçlarımızdan belirli bir süre, ilahi emir gereği feragat edişimizdir oruç. Aynı zamanda kendi bireysel hayatımız üzerinden yeryüzünün bir çok bölgesinde temel insani ihtiyaçlardan mahrum olan,  temiz su ve gıda ihtiyacı karşılanmadığı için yaşamını kaybeden  milyonlarca insanın yaşadığı mahrumiyeti ve mağduriyeti  bizzat kendi bedenimiz ve nefsimiz üzerinden hissederek yaşamamızdır. Bu duyarlılık çağrısına aracılık eden nebevi bir ameldir oruç.

Ramazan ayında  icra edilen, sadece yemekten ve içmekten belli bir süre kesilmek aç ve susuz beklemek değildir. Bir samimiyet sınavıdır. Kendimizi bir çok ruhi ve ahlaki hastalıktan Kur’an üzerinde yoğunlaşarak korumak ve ilahi mesajın şifası ile deva bulmaktır. (Ve nunezzilu mi’nel Kur’ani ma huve şifau vverahmetul lil mu’minin….-İsra/82). Çünkü Kur’an bizzat bu anlamda kin, hased, vesvese, fitne ve fesad çıkarma, gıybet, yalan ve iftira, koğuculuk, fuhşiyat, madde kullanımı ve alkolizm gibi birçok ruhi ve ahlaki, toplumsal sorun için  koruyucu şifa kaynağıdır.

Bir insanın yazılı kaynaklardan okuyarak veya televizyon ekranlarında izlediği mağduriyetlerin, ne anlam ifade ettiği kendi bireysel nefsindeki kısıtlama ve bizzat yaşanılan tecrübe neticesinde tam olarak anlaşılabilir. Açlık ve susuzluk bizzat yaşanılmadan anlaşılacak haller değildir. Bu anlamda oruç, toplumun iktisadi ve sosyal olarak birbirinden farklı ve zıt noktadaki kesimlerinin belirli bir süre ilahi yasaklarla eşit olarak sınanması ile yapılan ibadetin ,toplumsal bir hüviyet kazanmasına da aracılık eder.

Sabır, metanet, ictinab, merhamet, tesanüd, başkasının maddi ve manevi sıkıntıları ile hemhal olma , insan ruhuna olgunluk veren sakınma duygusunun güçlenmesi ve benlik duygusu ile palazlanan insan egosunun kontrolü açısından psikolojik bir bariyer hüviyeti ihtiva eden oruç, insandaki en temel duygulardan olan ve belki de insanı diğer canlılardan ayıran sakınma ve korunma duygusunu güçlendirir. Erken yaşlarda kazanılan alışkanlıkların daha kalıcı olduğu ve insan kişiliğini şekillendirdiği bilinen bir gerçektir. Bu anlamda ciddi bir sağlık problemi olmayan 10-12 yaşındaki çocuklarımızın hayata hazırlanmasında ve gençlerimizi tehdit eden alkollü içecekler, uyuşturucu madde kullanımı ve bağımlılığı ile sigara kulanımının engellenmesi noktasında Ramazan orucu bir fırsattır. Müthiş bir irade eğitimidir.

Oruç ilahi bir emir olmanın yanında gençlerin ahlaki gelişimi ve disiplinize edilmesi noktasında bir çok hikmet barındırır. Bu anlamda ebeveynlerin sağlıklı 12-13 yaş ve üstü çocuklarının Ramazan orucunu tam olarak tutmalarına, şefkat duyguları ile engel olmaları yerine, bilakis bu yaş gurubundaki  çocukları teşvik etmeleri gerekmektedir. Alkol ve uyuşturucu kullanımın yaygın orak görüldüğü gençler arasında, Ramazan orucunun düzenli olarak tutulduğunu söylemek güçtür. Bu manada oruç bağımlılığa giden yolda önemli bir kalkandır. Bu gün bir çok Avrupa ülkesinde ve Amerika’da Psikiyatri kliniklerinde bağımlılık tedavilerinde 10 -20 günlük bir nevi oruç seansları ile irade ve kişilik gelişimi güçlendirilmeye çalışılmaktadır. Ayrıca üç günlük oruç sonrası vücudumuzun savunma sisteminde yenilenme başlamaktadır. Bu alanda çalışmalar yapan Japon bilim adamı Y. Ohsumi üç günlük oruç sonrası hücrelerin kendini yenilemesi ve moleküler seviyede hücre atıklarının atılması  aşamalarını incelediği çalışması ile 2016 Nobel Tıp ödülünü kazanmıştır. Bu misalde olduğu gibi  farklı kültür ve dini anlayışlara sahip bilim insanları da Ramazan orucunun tıbbi faydasını tasdik etmektedirler. 

Kemoterapi alan kanser hastalarının dahi, hekim kontrolünde oruç tutabilecekleri bir çok onkolog tarafından ifade edilmektedir. Açlık ile dinlendirilen bir bedende kemik iliği kendisini yenileyip antikor salınımını artırmakta ve sindirim sisteminin vücut üzerindeki metabolik yükü zayıflayınca dengeli bir antikor salınımı olmaktadır.

Beslenme ile aldığımız protein, karbonhidrat ve yağlar karaciğerde yıkılmakta ve yıkılan metabolitler vücuttan atılmaktadır. Oruçla dinlendirilen bir bedende karaciğerde ve böbreklerden toksin atılımı artırılmaktadır. Uzun süren açlıkla bedende yağ  ve kolesterol yıkımına öncelik verildiğinden kandaki yağ oranı da düşmekte ayrıca  hücresel seviyede oksijenlenme artmaktadır. Kan kolesterol ve yağ düzeyinin düşmesi;  karaciğerde yağlanma, hiperlipidemiye bağlı  baş ağrısı, hipertansiyon ve kalp infarktüsü riskini de belirgin olarak azaltmaktadır. Ayrıca sık aralıklarla beslenen ve kan glukoz düzeyi yükselen bir bireyde insülin salınımının fazla olduğu bilinen bir fizyolojik durumdur. Oruçla kan glukoz seviyesi kontrol altına alınan bir insanda, kronik pankreas yorgunluğu daha az olduğundan diyabet gelişimi riski de oruç sayesinde azalmaktadır.

Oruçtan beklenen sıhhi faydanın sağlanabilmesi için Nebevi sünnete uygun bir beslenme rejimi uygulamak şarttır. İftar saatinde aşırı derecede beslenme, iftar ile sahur arasında yeterli sıvı alınmasının ihmal edilmesi, sahura kalkmadan oruç tutmak, oruçtan beklenen sıhhi faydayı azaltır. İbn-i Sina ünlü eseri Fi-Kanuni Tıbb’ın girişinde Tıbb-i Nebevi bahsinde, Peygamberimizin beslenme ile ilgili meşhur hadisleri ve Araf Suresinin 31. ayetini açıklarken tıbbın temelinin doğru beslenme ve perhiz olduğunu belirtmektedir. Bu gerçek modern câri Tıp tarafından da kabul edilmektedir. Bu anlamda acıkmadan sofraya oturmamak ve tıka basa beslenmeden sofradan kalkmayı başarabilmek ısrarla hadislerde tavsiye edilmiştir. Yine İbn-i Sina  evrensel bir tıbbi hakikat olarak hastalıkların kaynağının yanlış beslenme ve taam üstüne taam(yemek üstüne yemek) olduğunu vurgulamıştır.

İlahi bir emir olması yanında  sağlıklı kimselerde bir çok tıbbi hikmeti barındıran ve bizler için sıhhi bir nimet olan oruç ibadeti, sağlıklı olmayan kişilere tıbbi olarak uygun görülmediği gibi zaten dinen de  farz değildir. Bu manada ağır gebelik sürecinde ve doğum sonrasında olan kadınlar, orta ve büyük cerrahi ameliyatlar geçirip nekahat sürecinde olanlar, yakın dönemde diyabet komasına giren  tablet  ve insülin kullanan diyabet hastaları, hipoglisemi atakları görülen kişiler,  peptik ülserli hastalar, Kronik Böbrek yetmezliği nedeniyle diyaliz tedavisi gören kişiler, sık aralıklarla ilaç alması gerekenler ile aşırı yaşlı kimselerin oruç tutmaları tıbben doğru değildir. Güncel bir hastalık olması hasebiyle aktif Covid-19 tedavisi görenlerin haliyle oruç tutmaları doğru olmadığı gibi bu hastalığı geçiren sağlıklı bireylerin oruç tutmalarına tıbbi bir engel yoktur.

HABERE YORUM KAT

1 Yorum