Ramazan ayına veda etmeye hazırlanırken
Yaşar Değirmenci, Ramazan ayının sonlarına yaklaşırken başta Kadir Gecesi olmak üzere son on günü verimli geçirmeye dair hatırlatmalarda bulunuyor.
Yaşar Değirmenci / Yeni Akit
Ramazan ayına veda ederken
İçinde bulunduğumuz mübarek Ramazan ayının son on gününe girerken hem bin aydan hayırlı Kadir gecesini arama, itikâfa girme gayreti, hayru hasenatta bulunma, bizden memnun ayrılma hassasiyeti taşıma gibi bir yoğunluk taşımaktayız. Okuduğumuz mukabele cüzlerindeki ayetlerin mânâlarını düşünüp gereğini yerine getirme azmi, sabır ve şükür amellerimizin Rabbimize arzı, kabul edilip edilmediği tereddütü gibi hususlar da bir başka cepheden Ramazan ayının bize kazandırdığı hüzün ve süruru. Bu duygularla okuduğum ayetin meali:
“Kendileri istekli oldukları halde yemeklerini yoksula, öksüze ve esire verirler ve onlara: ‘Bunu size Allah rızası için yediriyoruz. Sizden karşılık ve teşekkür beklemiyoruz. Biz Rabbimizin sert, belâlı bir gününden korkarız’, derler. Allah da onları o günün fenalığından korur. Yüzlerine parlaklık, gönüllerine sevinç verir.” (İnsan, 8-11)
Riyazüssalihin hadislerindeki notlarımı paylaşayım.
* Sevinç Meleği
Peygamber Aleyhisselam, bir gün ashabına şöyle dedi:
“Bir kimse, bir mü’min kardeşini sevindirince Allah verdiği bu sevinç sebebiyle bir melek yaratır. Sonra o kul, kabrine girdiğinde, o melek gelir ve ölene:
‘Beni tanıyor musun?’ der. O kimse:
‘Sen kimsin?’ diye sorar. O melek:
‘Ben falan zamanda, falancıya verdiğin sevincim! Bugün senin yalnızlığında sana dost olacağım. Ve sual melekleri yanına geldiklerinde sana yardımcı olacağım. Sana cennetteki yerini göstereceğim.’
Rasûlullah aleyhisselam buyurdular:
“İnsanların arasına karışıp onların ezalarına katlanan (onların dertleriyle dertlenen, hacetlerini halleden) Müslüman, onlara karışmayıp ezalarına katlanmayandan daha hayırlıdır.”
*Bunları kim uygulamak ister? Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor:
Bir gün Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem,
“-Şu söyleyeceğim sözleri benden kim öğrenip uygulamak ister veya onları uygulayacak kimseye öğretmek ister?” diye sordu.
“-Ben isterim, Ey Allah’ın Elçisi!” diye atıldım.
Elimi tuttu ve bana şu beş şeyi bir bir saydı:
“Haramlardan uzak dur; böylece insanların en fazla ibadet edeni sen olursun.
Allah’ın sana verdiğine razı ol; işte o zaman insanların en zengini sen olursun.
Komşuna iyilik et; o zaman iyi mü’min olursun.
Kendin için istediğini başkalarına da iste; böylece iyi Müslüman olursun.
Çok gülme çünkü çok gülmek kalbi öldürür.”
Kendi kutsalları/mukaddesleri yerine konan ‘izm’ler. Sekülerizm, Kemalizm, laiklik, demokrasi, uygarlık, Batıcılık, vs. içinde bulunduğumuz toplumu çürütüyor. Toplum sekülerleştikçe, manevî duyarlıkları aşınıyor, kanaatkârlık, fedakârlık, paylaşma, komşuluk, yardımseverlik gibi güzel hasletlerimiz kayboluyor. Böylelikle kanaatkârlığın yerini; çıkarcılığın, fedakârlığın yerini bencilliğin, paylaşmanın, komşuluğun, yardımseverliğin yerini bireyselleşmenin, ben-merkezciliğin, vurdumduymazlığın, duyarsızlaşmanın, merhametsizleşmenin alması kolaylaşıyor. Bizi bin küsur yıldır kardeş kılan, bizim bütün zorluklara topyekûn göğüs gerebilmemizi sağlayan değerlerimizi kaybetmeyelim, kaybettirmeyelim. Kaybedersek; ailenin, sosyal yapının ve değerlerle bezenmiş dokumuzun yıpranmasıyla sonuçlanır. Millî ve manevi değerlerimiz; bu toplumun her türlü zorluğa göğüs gerebilmesini mümkün kılan ruh köklerini diri tutar. Maddî depremleri göğüslüyoruz ama manevî depremler daha fazla yıkıma yol açıyor. Bu yıkımda, rehavet, konfor, modernleşme uyuşmasından/uyuşturulmasından oluşuyor. Biz millet olarak bu ümmetin ve insanlığın manevî dinamikleri en güçlü toplumuz dünyada. Yaklaşık iki asırdır yaşadığı bütün o büyük göçlerin, hicretlerin, sürgünlerin, savaşların, siyasî dönüşümlerin, kültürel yıkımların yol açtığı meselelerin hepsini o güçlü manevî yapısı ile aşmayı başarabilmiş bir milletiz. Anlayıp idrak edip, algı operasyonlarına ve şer ittifakının aldatmalarına kanmayan/kandırılmayalım. Geniş bir ufukla bakanlar, olayların kabuğuyla yetinmezler onu aşıp olayların özüne inerler. Orası, Allah’ın gösterdiği yerdir. O yerden bakınca, aklıma azgın Nuh Kavmi ve onları Allah’ın gazabıyla korkutan Nuh Peygamber geliyor. O kavim, (istisnalar dışında) peygamberleri Nuh’la dalga geçiyorlardı. Bir noktada Allah’ın gayretine dokunuyorlar ve iş bitiriliyor: “Ne zaman bizi kızdırdılar; öç aldık onlardan, topunu boğduk.” Lut Peygamberin azgın kavmi ve onların yaşadığı Sodom ve Gomore geliyor; onları kendi öz benliklerine ve Allah’a karşı saygılı olmaya çağıran, “Ey kavmim! Ey kavmim!” diye öğüt vermek için çırpınan Hz. Lut geliyor. Peygamberlerini dinlemeyen, öğüt ve ikazlarına dikkat etmeyip helak olan Ad Kavmi, Semud Kavmi, Hz. Musa geliyor. İşte bu peygamber Allah’a karşı nankörlükte direnen toplumu için, Rabbine şöyle yakarıyordu: “İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizleri helak eder misin Allah’ım! Kaldı ki bu, yalnızca senin bir imtihanındır; Sen onunla dilediğini saptırır dilediğini doğru yola ulaştırırsın; Sensin bizim velimiz, bizi bağışla bize merhamet et. Zira Sen bağışlayanların en hayırlısısın.” (7:155)
Yardım ve hizmet edenler, insana hizmet etmenin âyet ve hadislerle amel etmenin güzelliklerini yaşadılar. Yaşatan Rabbimize hamdü senalar olsun. Bu Salih amelleri de imkânı olanlar değil imanı olanlar yapmıştır. Ahlaki davranışları da Laisizm, Kemalizm gibi seküler ideolojiler değil, ancak din kazandırabilir. Değerli okuyucularım, gönül dostlarım; tevbe ve istiğfar etmenin, şu son on günü “her geceni Kadir bil” olarak değerlendirmenin tam zamanı.
HABERE YORUM KAT