Rakka’da Zorlu Denklem
Yeni ABD Başkanı Donald Trump, Batı'nın yeni istenmeyen adamı. Beyaz Saray'a geleli bir ay bile olmadı ama taze başkanlık günleri hiç de kolay geçmiyor. Alelacele imzaladığı ilk kararnamelerle ABD iç ve dış siyasetindeki dengeleri de sarsan Trump, bunun sonucunda karşısına aldığı ABD kurulu düzeninin de kendisini hedef alan saldırılarını artırmasına yol açtı.
Trump'ın yaşadığı sıkışmanın son kurbanı Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn oldu. Fethullah Gülen'in iade edilmesini savunan makalesiyle Türkiye'de gündem olan, ancak 15 Temmuz darbe girişimi sırasında yaptığı bir konuşmada FETÖcü kalkışmayı alkışlatan Flynn'in başı son günlerde, Rusya'nın ABD Büyükelçisi Sergey Kislyak'la Aralık'ta yaptığı telefon görüşmesi yüzünden dertteydi. Kislyak'a Rusya'ya yönelik yaptırımların Trump döneminde hafifletilebileceğini söylediği iddia edilen Flynn, hedefe oturtuldu. Kimse FBI'ın neden Flynn'in telefonlarını dinlediğini sormadı bile; hep bir ağızdan ABD'nin ulusal güvenliğinin ona teslim edilemeyeceği söylendi. Trump'ın yakın ekibinde de, baş stratejist Steve Bannon gibi bazı isimler, bu fikre destek verdi. Ve Flynn'e iki gün önce görevden el çektirildi.
Sadece bu olsa iyi. Seçim öncesi Rusya'yla yakınlaşma sinyalleri veren ve Putin'le Ocak'ta yaptığı telefon görüşmesinde Washington-Moskova ilişkilerini 'yapıcılık, eşitlik ve karşılıklı yarar' temeline dayanarak geliştirmek için işbirliğine istekli davranan Trump, geçen hafta Kongre'nin de baskısıyla geri adım atmak zorunda kaldı ve Rusya Kırım'dan çıkmadan Moskova'ya yönelik yaptırımları hafifletmeyeceğini söyledi. Çin'e yönelik sert tavrını da yumuşatmak zorunda kalan Trump, bugüne kadarki söyleminin aksine Çin'in tek Çin politikasına saygı duyma sözü verdi.
Taze başkanın üzerindeki baskıyı azaltmak, dikkat dağıtmak ve imajını toparlamak için acil bir plana ihtiyacı olduğu muhakkak. Maymuncuk vazifesi gören 'Daeş'le mücadele' konusu Trump'ın derdine deva olabilir, hemen her kesimden destek görebileceği bir plan uygular ve başarılı olursa popülaritesini artırmasına da yarayabilir. Malum, selefi Barack Obama'yı Daeş'le doğru düzgün mücadele etmediği için kampanya döneminde sıkça eleştirmiş, hatta onu ve Hillary Clinton'ı Daeş'i kurmakla dahi suçlamıştı. Obama yönetiminin Rakka'yı Daeş'ten geri almak için PYD'yi kullanmayı planladığı stratejiyi de 'zayıf ve eksik' bularak rafa kaldıran Trump, 30 gün içerisinde Daeş'i yenmeyi başaracak yeni bir stratejinin hazırlanması için kabinesine ay başında görev vermişti. Yeni Başkan, Obama'nın her fırsatta öne sürdüğü ancak sonuç alamadığı Daeş'i bitirebilirse, 'Kurulu Düzen'le kavgasında ihtiyaç duyduğu zırha bürünecektir.
Bu bağlamda Trump ve Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında geçen hafta gerçekleşen görüşme ve bunu müteakip CIA Direktörü Mike Pompeo'nun Türkiye'ye gelişi kritik önemde. Pompeo'nun göreve geldikten sonraki ilk yurt dışı ziyaretinin Ankara'ya olması, Daeş konusunun Trump yönetimi için altın değerinde olduğunu gösteriyor. Fırat Kalkanı Harekatı, Türkiye'nin Daeş'le mücadelede tek başına büyük bir askeri başarı sağladığının delili, ve Trump sonuç almak istiyorsa elbette Türkiye'yle işbirliğine yönelmek isteyecektir. Bu da Ankara'nın yeni yönetimle oturduğu pazarlık masasında elini güçlendirecek. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın'ın, Trump-Erdoğan telefon görüşmesi hakkında konuşurken “Rakka'nın Daeş'ten temizlenmesi konusunda Türkiye'nin sunduğu somut bir plan var” demesi de pazarlığın o telefon görüşmesinde başladığını ve Türkiye'nin bu müzakerelere önceden hazırlandığını işaret ediyor. Nitekim CIA Başkanı'nın ziyaretinin ana gündemi Rakka operasyonu iken, Ankara'nın güvenli bölge, PYD'ye verilen destek ve Fethullah Gülen'in iadesi konularını ileri sürdüğü bilgisi de basında yer aldı.
Bu resimde Türkiye masadan kazançlı kalkar gibi görünse de, Suriye'deki denklem çok aktörlü ve çok kompleks. İlk olarak devreye Rusya faktörü giriyor. ABD, Türkiye'nin taleplerinden bir ya da ikisini karşılamaya yanaşsa da, Rusya'nın ABD-Türkiye yeniden yakınlaşmasından memnun kalmayacağı aşikar. Bunun göstergelerinden biri, PYD'nin Moskova'da dün bir konferans düzenlemiş olması. Halihazırda Moskova'daki PYD ofisinin dahi kapatılmadığı Rusya'daki bu konferansın Kremlin'in haberi olmadan gerçekleşmesi mümkün değil. Ayrıca, geçen hafta haberlere konu olan Rusya Dışişleri yetkilisi Aleksander Botsan'ın, Rusya'nın PKK ve YPG'yi terörist olarak tanımadığını yönündeki sözleri de yalanlanmış değil. Yani Rusya, ABD-Türkiye yakınlaşmasına PYD/PKK ile mesaj gönderiyor. Dahası Rusya, Andrey Karlov suikastı sonrası henüz Ankara'ya yeni bir büyükelçi atamış değil, beklediği bazı şeyler olduğu anlaşılıyor.
Özetlersek, Türkiye'nin ABD işbirliğiyle Rakka'ya girmesi, Rusya'yı rahatsız edecek, Moskova PYD/PKK'ya desteğini artıracak. Bunu yapmamaksa, ABD'nin canını sıkacak, Washington PYD üzerine kurulu planı sürdürecek. Bu işin dışında kalmaksa, Obama döneminde daha önce gördüğümüz ve Trump'la Putin'in seve seve seçeceği şekilde Suriye'de Rusya-ABD yakınlaşmasına, Türkiye'nin denklem dışına itilmesine neden olacak. Bunun kazananı da yine PKK olacak. Diyebilirsiniz ki, Türkiye zaten ABD'nin eski müttefiki, eskiye dönmekte sakınca yok. Ama fark şu ki, Rusya destekli rejim güçleri bugün el Bab'daki askerlerimizin 1-2 km ötesine kadar gelmiş durumda; ortada sıcak çatışma riski bulunuyor.
Yani tablo oldukça karışık, beraberinde zorlu tercihleri ve kıvrak diplomatik hamleleri de gerektiriyor. Türkiye'nin Rakka planı eğer bu karmaşık durumu çözebilecek öneriler getirebiliyorsa, işte o zaman, Türkiye son yıllarda yaşadığı tüm zorluklardan büyük bir tecrübe ve beceri kazanarak çıkmıştır diyebiliriz. Örneğin Ankara, Üst Aklın engelleme çabalarına rağmen, Putin ve Trump arasında arabuluculuk yaparak üç tarafı da memnun edecek bir senaryoyla çıkabilir mi? İşte o zaman, sadece Suriye'de değil, dünyanın geleceği için de yeni bir dönem başlıyor demektir.
Yeni Şafak
YAZIYA YORUM KAT