1. YAZARLAR

  2. Hilal Kaplan

  3. Rahibelere özür borcu
Hilal Kaplan

Hilal Kaplan

Yazarın Tüm Yazıları >

Rahibelere özür borcu

08 Eylül 2010 Çarşamba 13:59A+A-

Sivil toplum emektarlarıyla Kürt meselesinin çözümü için neler yapabileceğimizi tartıştığımız ve biraz da umutsuz ayrıldığımız bir akşamdı. Beraber yürüdüğümüz arkadaşlarım Taksim’deki bir otelin önünde bekleyen bir grubu heyecanla işaret ettiler. Dönüp baktığımda baştan ayağa siyahlar içinde, kadınlı erkekli bir topluluk gördüm. Erkeklerin kıyafetlerinden rahip oldukları anlaşılmasaydı, rahibelerin bir grup takva ehli Müslüman kadın olduğunu düşünebilirdim. Yani rahibelerin kıyafeti, Müslüman kadınların kıyafetine gerçekten çok benziyordu ve bu benzerliği ehl-i kitapla Müslümanlar arasında “müşterek olan kelime”nin (Âli İmrân-64) tecessümlerinden biri olarak gördüğümden gocunmak bir yana oldukça memnun olmuştum.

Cesaretimi topladım ve yanlarına gidip rahibelerden birine kendimi tanıttım. Kıyafetlerinin İslâm’daki kadın tesettürüne çok benzediğini ve Müslüman bir kadın olarak bir gün onlar kadar mütevazı bir biçimde örtünebilmeyi arzu ettiğimi anlattım. Bu ‘girişi’ hem şaşkınlık hem de mutlulukla karşıladılar ve ayaküstü biraz sohbet ettik. Yunanistan’ın ücra bir köyündeki bir manastırdan Türkiye’yi ziyarete geldiklerini ve buradaki ilk akşamlarında böyle karşılanmaktan ötürü çok memnun olduklarını söylediler. Gruptan ilk tanıştığım kişi olan rahibe Antonini (fotoğrafta) adresimi istedi. Bana kart atacakmış. Ayrılırken Yunanistan’a yolum düşerse mutlaka manastırlarına da beklediklerini eklediler. Yaklaşık bir ay sonra rahibe Antonini’den üstünde manastırlarının fotoğrafı olan bir kart aldım. Tanışmamızı büyük bir keyifle yâd ettiğini yazıp davetini tekrarlıyordu.

CHP’nin referanduma dair gibi görünen ama diğerleri gibi referandumla alakası olmayan afişlerinden birindeki “Müslüman kadınların rahibe gibi örtünmesi için evet” yazısı yüzünden çıkan tartışmayı takip ederken aklıma hep rahibe Antonini geldi. ‘Çarşaf açılımı’ yaptıklarından olsa gerek CHP’nin başörtüsü düşmanlığı artık “kara çarşaf”la değil “rahibe kıyafeti”yle temsil ediliyor herhalde. Başörtüsünü yabancılaştıramayanlar şimdi de rahibeler üzerinden örtünmeyi ‘yabancı’ veya ‘kökü dışarıda(!)’ bir unsur olarak göstermeye çabalıyorlar sanırım.

Hıristiyanlık karşıtlığıyla başörtüsü karşıtlığını aynı çizgide buluşturmayı başaran bu ‘zeki’ slogan aslında iki dinin mensuplarına da hakaret ediyor. Fakat Hıristiyan seçmen sayısının azlığından olsa gerek, işin sadece başörtüsü düşmanlığıyla alakalı kısmı tepki görüyor. Hâlbuki Yasin Aktay’ın Yeni Şafak’ta yazdığı gibi “İnandıkları gibi giyinmekten ve yaşamaktan dolayı rahibeler ancak saygıyla anılmayı hak ediyorlar”. Bu yüzden dinî değerlerle kavgayı gelenek haline getirmiş CHP’den değil ama “Birey değil, devlet laik olur” diyen Başbakan’dan ve “Hepimiz birlikte Türkiye’yiz” diyen AKP’den ‘daha fazla’sını beklerdim doğrusu.

AKP iktidarında gayrımüslimlere yönelik müspet politikalar hayata geçirilmeye ve toplumdaki gayrımüslim korkusu aşılmaya başlanmış olsa da hâlen yolun çok başındayız. Örneğin İsviçre’deki minare yasağına haklı olarak tepki gösterip, Ahtamar Kilisesi’nin tepesindeki haçı kaldırmayı kendimize hak olarak görebiliyoruz. İmam-Hatip Liseleri’ne karşı uygulanan ayrımcı politikayı eleştirip, dinadamı yetiştirmekten öte bir işlevi olmayan Büyükada Ruhban Okulu’nun kapalı tutulmasını savunabiliyoruz. Amerika’daki cami karşıtı protestolara öfkelenip, tarihî kiliseleri senede bir gün ibadete açmayı ‘olay’ haline getirebiliyoruz. Başörtüsünün dindeki yeri hakkında ahkâm kesen politikacılara ateş püskürüp, Patrik Bartholomeos’un unvanının ne olduğuna karar vermeyi haddimiz sanabiliyoruz. Örnekler ne yazık ki çoğaltılabilir ama sonuçta mevzubahis ayrımcı ve kibirli tavır ne laik devlete ne de Müslüman ferde yakışıyor.

Ezberletilmiş korkuların ‘öteki’ne eziyet etmek için kullanılmasının ne demek olduğunu Müslümanlar çok iyi bilir. Bundan ötürü gayrımüslimlere karşı işlenen en büyük günahlardan olan 6-7 Eylül’ün yıl dönümüne denk gelen bu tartışmanın resmî ideoloji tarafından iliğimize kadar işlenen gayrımüslim korkusuyla yüzleşmemize vesile olmasını diliyorum. Ayrıca başta rahibeler olmak üzere Hıristiyan vatandaşlarımızın hak ettiği özrün geç de olsa dileneceğini umuyor, sivil toplumdan bu yönde ilk çağrıyı gerçekleştiren Dünya Mıhellemi Birliği Kurucu Başkanı Mehmet Ali Aslan’ı ve çağrısına destek veren sivil toplum kuruluşlarını kutluyorum.


Not:
“Statüko için hezimet vakti” olan 12 Eylül geldi çattı. Müslüman kardeşlerimin Ramazan Bayramı ile bütün statüko karşıtlarının ‘gaza’sı şimdiden mübarek olsun.

TARAF

YAZIYA YORUM KAT