Putin'in karşısına kim oturacak?
"Muhalefet, geçen beş yıla yazık ederek, kendisinin ve Türkiye'nin önüne bir siyasi program ve tez ortaya koyamadı" diyen Murat Yılmaz, Star Açık Görüş ekindeki yazısında muhalefetin sığ tartışmalara kasıtlı bir şekilde dahil olduğunu düşünüyor.
Türkiye'de siyasetin ufkunun açılması ve derinleşmesi için, siyaset ve seçim tartışmalarını takımın kaptanı kim olacak yüzeyselliğinin ötesinde, siyasi program ve projelerin tartışıldığı, bu program ve projeleri hangi liderin hayata geçirebileceği şeklinde ele almak yerinde olacaktır. Aksi halde mesele şahsi zevk, ilişki ve hizipleşmelere göre gelişen fantezi yorumlarına dönüşebilecektir.
2023 Cumhurbaşkanlığı ve TBMM genel seçimleri yaklaşıyor. Böyle olunca seçimlerde seçmenin neyi seçeceği, hangi siyasi programı ve hangi siyasi lideri birbiriyle nasıl mukayese edeceği ehemmiyet kazanıyor. Bu seçimlerdeki ana konu, temel mesele, esas soru ne olacak merak ediliyor. Altılı masa ortaya siyasi bir program koyamadığı için tartışma daha ziyade aday kim olacak bahsinde yoğunlaşıyor. Cumhur İttifakı'nın "adayı belli", Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan... Cumhur İttifakı'nın siyasi programı da belli ve ittifak içerisinde bu bakımdan büyük bir anlaşmazlık görünmüyor.
Tutarlı birleşim imkansız
Ancak 6+1 ittifakının Türkiye'nin ve siyasetin temel meselelerinde tutarlı bir siyasi program etrafında birleşmeleri neredeyse imkansız görünüyor. O yüzden de bu ittifak siyasi program etrafında bir tartışmadan büyük bir dikkatle kaçınarak, sadece "kim Cumhurbaşkanı adayı olacak?" konusunu tartışıyor. O yüzden de 6+1 ittifakı siyaseti ve seçimleri kim aday olacak etrafında bir tartışmayla sınırlandırmak istiyor. Cumhur İttifakı da kendi adayının belli ve güçlü olmasıyla 6+1 ittifakının kurduğu bu oyun düşerek, siyaset ve seçimlerin sadece adaylık üzerinden yürütülen bir polemiğe dönüşmesine izin veriyor.
Halbuki Cumhur İttifakı, sadece adayın şahsi profil, yetenek ve tecrübesiyle değil, tutarlı ve güçlü siyasi programı ekseninde bir siyaset ve seçim tartışması başlatabilse, 6+1 ittifakının ortaya tutarlı ve güvenilir bir siyasi program koyamayacağını ve dünyanın en güçlü adayıyla dahi bu ittifakın başarılı olamayacağını çok net bir şekilde anlatabilir.
Mansur Yavaş aday olursa...
Geçtiğimiz günlerde muhalefetin siyasi kurmaylarından bir ismin yaptığı değerlendirme sosyal medyada bir heyecan dalgası yarattı. Bu heyecan dalgası içinde genellikle olduğu gibi tartışma konusu da tam anlaşılmadan, biraz polemiğe kurban edildi. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi ve daha geniş tartışılması için heyecana sebep olan değerlendirmeyi iktibas etmekte fayda var: "Eğer son perde açıldığında, Tayyip Erdoğan ve Mansur Yavaş karşılıklı olarak kalırsa kime oy vereceğimi ben şu anda bilmiyorum. Yeniden Tayyip Erdoğan'a oy verebilirim. Çünkü bu noktada ana mesele değişmeyecekse, devlet siyaset ilişkisi değişmeyecekse, Putin ile teke tek oturduğunda 'Mansur Yavaş'a mı güvenirim, Erdoğan'a mı?' Çok açık ki Erdoğan'a güvenirim. Ancak Kılıçdaroğlu olsaydı ona güvenirdim." Burada dikkatle "siyasetin ana meselesi, devlet siyaset ilişkisi değişmeyecekse" ifadesinin altını çizelim... Burada ittifakların siyasi programları özenle tartışmanın dışına çıkarılıyor, siyaset ve seçimler salt bir aday meselesine indirgeniyor. Halbuki Türkiye'de seçimlerin "siyasetin ana meselesi, devlet siyaset ilişkisi"ni değiştirmek üzere yapıldığını Mısır'daki sağır sultan dahi duydu. Erdoğan, AK Parti ve Cumhur İttifakı Türkiye'de devlet siyaset ilişkisini temelden değiştirdi, 27 Mayıs darbesiyle kurulan vesayet sistemi tamamıyla yıkıldı. Bunun dış politikadaki yansıması Türkiye'nin Batı ittifakının vesayetinden kurtularak daha bağımız bir dış politikaya yönelmesi ve Türkiye'nin büyük stratejisini değiştirmesi oldu.
İç politikadaki yansıması
İç politikadaki yansıması ise askeri, hariciye ve yargı bürokrasisinin seçilmiş siyasi otorite üzerindeki vesayetinin sona ermesi ve siyaset alanının bürokrasinin işgalinden kurtarılarak siyasetin alanının genişlemesi oldu. 6+1 ittifakının bilhassa CHP ve İyi Parti'nin bu büyük değişim ve dönüşüme bir reaksiyon hareketi olduğu açıktır. CHP ve İyi Parti, siyasetin alanını daraltarak içeride bürokrasinin dışarıda da Batı ittifakının 27 Mayıs darbesi sonrasında olduğu gibi Türkiye'nin temel meselelerinde asıl karar verici olması projesinin siyasi aktörleridir. Bu bakımdan Cumhur İttifakı ile 6+1 ittifakının "siyasetin ana meselesi, devlet siyaset ilişkisi" bakımından, Türkiye'nin temel meseleleri bakımından esasta farklı düşündüğünün üzerinde durmak lazımdır. Cumhur İttifakı Türkiye'nin her meselesini, ihtilafını siyasetin konusu yaparak toplumun önüne getirerek tartışmak ve çözüm aramak düşüncesindeyken; 6+1 ittifakı, kendi içindeki iç tutarsızlıklara rağmen siyasetin alanını daraltan, bürokrasinin ve Batı ittifakının rolünü arttıran bir siyasi projeyi temsil etmektedir.
Hangi siyasi programa sahip?
Siyasete, topluma, Türkiye'ye ve dünyaya farklı siyasi perspektiflerden bakan ittifakların siyasi programlarından hiç bahsetmeden, mukayese etmeden, tartışmadan sadece adaylar üzerinden yapılacak bir değerlendirme ne ölçüde isabetli olacaktır? Bu hem siyasi tahlil hem de siyasi tercihler; yani, oy verme bakımından da böyledir. Burada Cumhurbaşkanının sadece şahsi özellikleri, yetenekleri, liderlik vasıfları, tecrübesi değil; aynı zamanda hangi siyasi programa sahip olduğu da tartışılmalıdır. Siyasi programından azade bir lider yoktur, eğer varsa bu siyaset, siyasi partiler ve siyasi ittifaklar için büyük bir tehlikeye ve güç kaybına işaret etmektedir. Çünkü bir siyasi lideri değerlendirir ve denetlerken vaat ettiği siyasi programa, siyasi projelere ve siyasi hedeflere bakılmayacaksa, bu bütün inisiyatifin lidere ve ona etki edecek aktörlere terk edilmesi demektir. Bu temsile, siyasete ve demokratik sisteme büyük zarar verecektir. Siyasetin ve seçmenin buradaki pusulası ve mihenk taşı, vaat edilen siyasi programlar olmalıdır. 2023 seçimlerine giderken Türkiye'nin etrafındaki havzalar ve dünya büyük bir alt üst oluş yaşamaktadır. Türkiye, uluslararası sistemdeki bu gelişme ve risklerden doğrudan etkilenecek ülkeler arasındadır. Bu bakımdan seçilecek Cumhurbaşkanının liderlik vasıfları, aklı ve tecrübesinin çok mühim olduğu doğrudur. Elbette Putin'in yahut dünya liderlerinin karşısında Türkiye'yi temsilen kimin oturacağı hayati derece mühimdir. Ancak bundan daha ehemmiyetli olan husus, Türkiye'yi temsil edecek liderin, hangi siyasi programı uygulayacağıdır. Çünkü Putin'in karşısında Mansur Yavaş'ı değil, Erdoğan'ı tercih ederim diyen kişi devamında Erdoğan karşısında Kemal Kılıçdaroğlu'nu tercih edeceğini söyleyebilmektedir. Mansur Yavaş ile Kemal Kılıçdaroğlu'nun şahsi yeteneklerinin ötesinde dışarıda Batı'ya teslimiyeti, içeride siyasetin alanını daraltarak temel meseleleri bürokrasinin kararlarına bırakacak bir siyasi program uygulamak bakımından fark yoktur. Bu programı kimin uygulayacağını tercih etmek, siyasi bakımdan hiçbir cazibe taşımamaktadır. Bu bakımdan liderler kadar liderlerin vaat ettiği ve uygulayacağı siyasi programları da siyasi tahlil ve tercihlerde muhakkak dikkate alarak bir değerlendirme yapmak gerekiyor. Türkiye'de siyasetin ufkunun açılması ve derinleşmesi için siyaset ve seçim tartışmalarını takımın kaptanı kim olacak yüzeyselliğinin ötesinde siyasi program ve projelerin tartışıldığı, bu program ve projeleri hangi liderin hayata geçirebileceği şeklinde ele almak yerinde olacaktır. Aksi halde mesele şahsi zevk, ilişki ve hizipleşmelere göre gelişen fantezi yorumlarına dönüşebilecektir. Muhalefetin açmazını Mansur Yavaş mı, Kemal Kılıçdaroğlu mu tartışması çok güzel özetlemektedir. Muhalefet, geçen beş yıla yazık ederek, kendisinin ve Türkiye'nin önüne bir siyasi program ve tez ortaya koyamamıştır. Seçimlerde sadece aday üzerinden değil, siyasi program üzerinden bir müzakere ve tartışma yürütülmesi, her halukarda bütün Türkiye'nin menfaatine olacaktır.
HABERE YORUM KAT