1. YAZARLAR

  2. Ahmet Varol

  3. Puslu Hesaplar
Ahmet Varol

Ahmet Varol

Yazarın Tüm Yazıları >

Puslu Hesaplar

21 Ekim 2011 Cuma 03:38A+A-

Öncelikle, PKK'nın şiddeti tırmandırmasıyla birlikte gerçekleştirilen son saldırılarda hayatlarını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, onların ailelerine de kolaylık, sabır ve ecir diliyorum.

PKK'nın özellikle bu dönemde, yani Kürt sorununa sivil çözüm bulunması için çabaların artırıldığı, olumlu adımlar atıldığı bir merhalede şiddeti korkunç derecede tırmandırması, yeniden tansiyonun yükselmesine, bütün ülke sathında yoğun tepkiler oluşmasına ve gerginliğin artmasına yol açan şiddet eylemlerine başvurması bu konuda çözümden yana bir tercihinin olmadığını belgeliyor. Kendi varlığını şiddete, silaha ve soruna bağlı gördüğünden sorunun çözümüne gidecek yolların da önünü tıkamadan yana bir tercih kullandığı anlaşılıyor. Meclis kürsüsünden barış çağrıları yapan BDP milletvekillerine de şöyle bir hatırlatmada bulunmayı yararlı görüyorum. Barış konusunda farklı düşünmüyor ve halklar arasında barışın zaten mevcut olduğuna inanıyoruz. Bu çağrıların öncelikle muhatabının da sivilleşme yolunda önemli adımların atıldığı bir dönemde özellikle şiddeti tırmandırarak barışa giden yolları tıkama amaçlı saldırılar düzenleyenler olduğunu da göz ardı etmemek gerekir.

Türkiye'de şiddetin tırmandırıldığı sırada ABD de Suudi Arabistan ile İran'ı karşı karşıya getirmek için bir suikast planı senaryosunu gündeme getirdi. Ayrıca, Libya'nın maktul diktatörü Kaddafi'nin askerlerinin elindeki omuzdan atılan roketlerin bir kısmının kayıp olduğunu ileri sürdü ve bu roketlerin yine İran tarafından güya "terör örgütleri"ne iletilmiş olabileceği yönünde kendince tahmin yürüttü. Sonra bu silahlar konusuna biraz daha odaklaşarak Kaddafi'nin adamlarının elinde bulunan veya saklanan silahların güya "terör örgütleri"ne nakline engel olmaya çalışıyormuş gibi bir hava estirmeye başladı.

Bu arada Filistin direnişinin esir değişimi konusunda işgal devletine şartlarını kabul ettirmesinin ve tam da esirlerin serbest bırakılmasının, özgürlüğüne kavuşan on bir esirin de Türkiye'ye getirilmesinin ardından Hakkari'deki saldırıların düzenlenmesi dikkat çekiciydi.

Bütün bunların aynı dönemde gerçekleşmesinin bir tesadüf olmadığını sanıyoruz. Bir yandan ABD ve Batı kendi içindeki ekonomik kriz yüzünden çalkantılar yaşarken diğer yandan İslâm coğrafyasında ortalığın karıştırılması ve puslu hava oluşturulması için şiddetin artırılması, gerginliklerin tırmandırılması planlı birtakım hesapların birbiriyle bağlantılı taktikleri midir?

Bu konuda söyleyeceklerimiz şimdilik tahminden ibaret olacaktır. Ama özellikle ABD'nin son dönemde gerginliği artırma ve İslâm coğrafyasına yönelik yeni askerî hesaplarını devreye sokma amacıyla gündeme taşıdığı iki senaryonun genel bir tahlilini yapmak istiyoruz.

ABD yaşadığı ekonomik krizden dolayı önemli çalkantılara sahne oluyor. Bu yüzden anlaşıldığı kadarıyla hem krizi dışarı taşımak hem de ekonomisine silah ticareti vasıtasıyla canlılık kazandırmak için bir kapı açmak istiyor. Çünkü silah ve savaş malzemesi ticaretinin ekonomiye sağladığı girdi büyüktür. İran'ın Suudi Arabistan'ın Vaşington Büyükelçisi Adil el-Cubeyir'e suikast planladığına dair senaryonun arkasında da bölgede yeni bir savaşın zeminini oluşturma oyunu olduğu tahmin ediliyor. İran'ın Suriye'deki ayaklanmada rejimin yanında yer almasına karşı aldığı eleştiri ve tepkilerden dolayı İslâm coğrafyasında özellikle de Arap toplumlarında oluşan toplumsal psikolojinin de işine yarayacağını düşünüyor olması muhtemeldir. Bu senaryoda ABD tuzağına düşmek gerek Suudi Arabistan, gerek İran ve gerekse tüm bölge açısından son derece tehlikeli sonuçlara yol açacaktır.

Kaddafi'nin elindeki bazı roketlerin yine İran vasıtasıyla güya birtakım "terör örgütleri"ne nakledilmiş olabileceği iddiaları realiteye tamamen ters bir komplodur. Libya'da halk ayaklanmasının başlamasından sonra İran'ın bu ayaklanmayı desteklediği ve Kaddafi'yle böyle bir silah nakline imkân verecek ilişkisinin olmadığı biliniyor. Direnişçilerin ise bu silahlara kendilerinin ihtiyacı olduğundan çatışma merhalesinde birilerine devretmeleri ihtimali yok. Zaten ABD de bu silahların direnişçilerin değil Kaddafi'nin adamlarının elinde kaybolduğunu ileri sürüyor ve İran vasıtasıyla nakledilmiş olabileceği tahmininde bulunuyor.

YENİ AKİT 

YAZIYA YORUM KAT