Pratiklerin İçinde Adil Şahitliğin Dili
Sokağın dili, kahvehane dili, konken masasının dili, akademik dil ve siyasi polemik dili arasında kalmışlık; adil siyasi ilkeler, duruşlar ve pratikler.
Bu duruş klasik meşruiyet tartışmalarından çok daha kapsamlı bir meşruiyet çerçevesi oluşturmayı gerektiriyor. Zira adil davranmak kimsenin tekelinde değil. Bütüncül olmayan dünya görüşleri bağlantıları kopartmış olsa da lokal konularda adil davranabiliyorlar ve zulme dönüşmeyen noktalarında bu kişiler iyilik yapmamız ve belirlenmiş alanlarda mutlak olmayan destek vermemiz doğal.
Bu incelikleri anlayamıyorsak kapkara bir dünyada tek bir beyaz nokta gibi davranma idealizmine takılabiliriz, bunun doğuracağı entegrizm ve münzevilik bizi bekleyen başka ve daha ağır sorun.
Sapla samanın karıştırıldığı dönemde herkes kendi siyasal pozisyonuna göre bir konum belirliyor. Herkes kendi argümanlarını destekleyen örneklemeler ve olaylar üzerinden konuşuyor.
Oysa bir sorun ortaya çıktığında üç genel çerçeve içerisinde değerlendirilir.
1-Yönetim Politikaları
2-Yönetim performansı
3-Uygulama alanında, sahada çalışanların davranışları.
Bu kategorizasyona giren alanlarda çalışmalar yapılır ve bunlar arasındaki etkileşimler, alakalar ve bağlantılar kurularak eleştiri ve öneriler getirilir.
Bu hiyerarşi piramidinde, Yönetim Politikaları temelden yanlış olanlar çok iyi bir teşkilatlanma, işbölümü yani performans sergileyebilir, uygulama alanlarında adanmışlıkla hareket edebilirler, bu adanmışlık çoğunlukla da boşa kürek çekmekten başka anlamı ihtiva etmez.
Ya da çok iyi bir ilkesel duruş içeren temeller üzerinde olmamıza rağmen iyi bir performans sergileyemeyebilir uygulama alanlarında ciddi hatalar ve yetersizlikler sergileyebiliriz. Fırsatçı ve fesatçı bir rakip bunlar üzerinden temellerinize saldıracaktır.
Ve maalesef popülist argümanların çoğunda münferit olaylardan yola çıkıp, performans ve politikalar eleştiriliyor. Bazen de münferit kusurlu kişiler sorumluluğu yönetim performans ve politikalarına atarak kendi kusurlarını gizlemeye çalışıyorlar. Elbette ki bunlar arasında ilişkiler vardır ama tek başına etkin değildir ve etki ağırlıkları analitik düşünce ile çözülmelidir.
Yine sorun çözülürken risk analizleri ve imkân/durum değerlendirmeleri altında iki ana faktöre göz atılır.
Özellikle hiç iş yapmayan kişilerin riski yoktur ve az iş yapanların riski azdır. Sorumluluk yüklenmemiş ve iş hacmi az kişilerin az hatalarına bakılarak matematik hesaplar yapılmayacağı gibi iş hacmi fazla kişilerin kusur/hata sayıları ile değerlendirme de yapılmaz.
Yaşadığımız toplumun, Müslüman entelektüellerin, akademisyenlerin bir kısmında toplumsal sorunların çözümüne yönelik en ufak bir faaliyet somut adım olmadan sadece eleştirel yaklaşımları ciddi bir problem. Hatta marjinal çıkışlı yapılanmaların bunun üstüne bir de saldırgan ve bir şey yapanları da engelleyen mahkum eden faaliyetlerini devrimcilik olarak algılaması küçük ama mide bulandıran başka bir problem. Nihayetinde bütün bu yapılanmaların, Suçlarında baskın Kasıt bulunan İslam karşıtları ile aynı kulvara düşmeleri doğal bir sonuç.
Eleştirilerde üç ana yön dikkate alınmalı. Bunlar Kasıt, kusur ve İhmal. Her üçü de sorumluluk ve cezai müeyyide getirse de ağırlıkları aynı değil.
Kusur hali, mevcut, mümkün kadrolar arasında kıyaslama ile değerlendirilir. Kusursuz İnsan, kusursuz personel olmayacağından en az kusurlu olanın tercih edilmesi doğal.
İhmal olayında da ciddi bir imkan/imkansızlık analizi yapılmalı. Her hangi bir olay mevcut kapasite, mevzuat ve olanaklar elverdiği ölçüde ihmal kapsamına sokulur. Bu kapasite, mevzuat ve olanakların kullanımı Yönetim Performansını, bunların düzenlenmesi ise Yönetim Politikalarını oluşturur.
Nihayetinde teamüden ve kasıtlı bir faaliyetle insanlara zarara veren olaylarda Gasıp tarafı tutan, onu ehven gören ya da pasif kalan kişilerin kusur ve ihmal gibi olaylardan yola çıkarak siyasi tavır belirledikleri durumlarla sıklıkla karşılaşıyoruz. Kaldı ki kusur ve ihmal gibi olaylar da su götürür ithamlar üzerinden yürütülmektedir.
Bir çok örnek gözümüzün önünde:
Kasıt içeren yargısız infazların, Jitem ve Ergenekonvari darbe yapılanmaların bitiren siyasi iradeyi asayiş konusundaki ihmal ya da kusur iddiaları etrafında yargılamak ya da suçlamak(Özellikle eleştirmek demiyorum zira eleştiri gereklidir.)
Siyasi İrade mevzuattaki birçok baskıcı yapılanmayı kaldırmasına karşılık, bunları kaldırırken karşı çıkmak ve daha fazlasının kaldırılmasına engel olmak, ardından mevcut bu mevzuata dayalı baskıcı uygulamalardan şikâyet etmek.
Dışarıda Baas gibi taammüden insan katledenlere konjonktürel, siyasi ya da sırf mevcut iktidara karşıtlığından dolayı ses çıkartmayıp, 1 Mayıstaki asayiş önlemleri ve Soma faciası gibi teknik idari konularda kusur ve ihmaller (doğru ya da yanlış iddialar) üzerinden siyasal söylem oturtmaya çalışmak.
Siyasal iktidarın ise, sorumluluklar çerçevesinde yapması gerekenlerden muhalefetin dengesiz söylemleri ve marjinal gurupların “Ne Yapsan Beğenmez” eylem geleneklerini bahane ederek kaçınması ve askıya alması.
Nihayetinde polemiğe dönüşen ve herkesin işine gelen örneklemeleri işine gelen biçimde yorumlaması ile söylemler ve politikalar oluşturuluyor. İktidara ya da muhalefete tabi olanlarda bu söylemler üzerinden monologlar yapıyor.
Bütün bu siyasal toplumsal hengamede adil tavır alanların siyasi, sosyal, teknik ve münferit okumaları hem birbirinden bağımsız analiz edebilmeleri hem de aralarındaki bağlantıları ortaya çıkartarak bütüncül değerlendirmeleri önem kazanıyor. Bu tip analiz ve duruşları beğenmeyen ya da anlamayanların tarafgirlik iddialarını da siyasi basiret ve söylem yetenekleri ile de savuşturması gerek.
Yine Sorunlar; neyin Yönetim İlkeleri ve Politikaları (İdeolojik Çerçeve, Yasama, Düzenleme, ArGe) neyin Performans Yönetimi (Denetleme, Kontrol ve Eğitim) neyin ise münferit hatalar, uygulamalar ve imkânlar/imkânsızlıklar çerçevesinde olduğu göz önüne alınmalı ve değerlendirilmeli.
Bir Söz’ü kimin söylediği ilkesel bazda önemli değildir, lakin pratik ve enformatik(etiket anlamında) alanda ise, o sözü kimin söylediği oldukça önemlidir.
Kapitalizm eleştirisini Faşist karakterli kişilerin yapması ya da Kemalizm, Baasizm ve Totaliter Sosyalizm eleştirilerini kapitalist ilişkilerden nemalanana birisinin yapması ne derece tutarlı?
Adil şahitliği bütüncül kavrayamamış ve zulme karşı direnen kişiler için kusur avcılığı yapanları ve zulme karşı pasifliği seçenlerin altına imza attıkları analizlerin kıymeti harbiyesi ne kadar?
Diğer yandan Mustaz’afların yanında durup, onların zaaflarını karıştırmak yerine birlikte zaafların üstesinden gelmeye çalışanların ve kusur arayıcılığı yerine Kadim Despotizm’in kasıtlı suçlarına cephe alanların eleştirilerinin kıymeti harbiyesi ne kadar?
Her türlü yalanı can kulağıyla dinleyenler, kötü olan her şeyi aç gözlülükle yutanlardır!
Onlar arasında bir karar vermek zorunda mıyız?
Yoksa kendi hallerinde mi bırakmalıyız?
Adaleti örselemişler ve zalimlerle iş tutmuşlarsa artık onlar hakkında adil bir dil kullanmamızın anlamı kalmıyor. Ben zararı def etmek için onları kendi hallerine bırakmayı seçtim.
Allah muhakkak ki öyle ya da böyle adil davrananları biliyor.
YAZIYA YORUM KAT