Post mortem bir anlaşma mı?
Galiba üçlü Tahran anlaşması bu anlaşmaya imza koyanların ellerinde patladı.
Zira anlaşmanın mürekkebi kurumadan ABD yaptırımlar için düğmeye bastı bile. Bu Türkiye açısından ne anlama geliyor? Galiba, ABD İran’a dayak atmak isterken kendince Türkiye’ye de haddini bildirmek niyetinde. Obama yönetimi bizi ters köşeye mi yatırdı? Zira bu niyetini pekala anlaşmadan önce ortaya koyabilir, Türkiye ve Brezilya hiç yorulmazlardı. Ya da Türkiye arabuluculuğuyla aradaki mesafeyi kapatacağını umarak hesap hatası yaptı ve yanıldı. İkisi de mümkün. Anlaşmanın hemen ertesinde, ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada, İngiltere, Çin, Fransa, Rusya ve ABD ile Almanya’dan oluşan 5+1 ülkelerinin taslak yaptırım karar metni üzerinde anlaştığı ve metnin BM Güvenlik Konseyi’nin tüm üyelerine dağıtılacağı ifade edildi. Clinton’ın açıklaması, İran’ın Türkiye üzerinden zenginleştirilmiş uranyum takasını kabul ettiği anlaşmanın hemen ertesinde geldi. Türkiye, bu anlaşmanın ardından yeni yaptırımların uygulanmasının söz konusu olması durumunda bu sürecin içinde yer almayacağını açıklamış ve Batılı devletleri yaptırım taleplerinden vazgeçip “yapıcı” olmaya çağırmıştı. Ancak İran’ın anlaşmanın imzalanmasının hemen ardından yüzde 20 oranında uranyum zenginleştirme çalışmalarına devam edeceğini duyurması uluslararası kamuoyunda mızıkçılık olarak görüldü ve eski kuşkular yeniden nüksetti ve büyük tepki topladı. Belki de İran yaptırımları ötelemek isterken yanlış refleksler veya hesaplar sonucu aleyhindeki süreci hızlandırdı.
*
Tahran’da işlenmiş uranyum takas anlaşmasına rağmen ABD, BM Güvenlik Konseyi’nde İran’a yönelik bir yaptırım kararı aldırtmayı başarırsa bu belki de AKP’nin dış politikada bugüne kadar aldığı en ağır darbe olacaktır. 1 Mart tezkeresine bedel bir rövanş da denebilir. Belki ABD yönetiminin kastı bu olmayabilir lakin böyle de yorumlanmaya müsaittir. Esasında Başbakan Erdoğan Atina’ya giderken İran’la muhtemel bir anlaşma noktasında pek umutlu değildi. Bundan dolayı Lula’ya eşlik etmemişti. Lakin Tahran’dan olumlu işaretler alınınca ziyaret trafiğinin ekseni ve seyri değişti. Brezilya Cumhurbaşkanı Lula ve Nejad ile birlikte başarının ve zaferin aile fotoğrafı çekildi. Dışişleri bakanları da karedeydi. Lakin büyük devletlerin anlaşmayı soğuk karşıladıkları belli oldu. İran’ın yaklaşımını taktik düzeyde bir yaklaşım olarak değerlendiriyorlardı. Dolayısıyla ABD’nin hamlesi Türkiye ve Brezilya’nın girişimlerini boşa çıkarmış ve onları fuzuli şagil konumuna sokmuştur. Türkiye’nin ve Brezilya’nın girişimlerini iyi niyet çabası olarak nitelendirmişler lakin anlaşmayı da saymamışlardır. Hatta mesele UAEK’ya bile intikal etmeden topu geldiği yere göndermişlerdir. Halbuki, Türkiye’de bazı kalemler Türkiye ve Brezilya’nın girişimlerinin ABD ve Rusya’dan habersiz olamayacağını ileri sürüyorlardı. Besbelli ki demek ki anlaşma Türkiye ve Brezilya’nın inisiyatifiyle kotarılmış. Bu iyi olmakla birlikte yine de Türkiye iyi koku alamaması nedeniyle boşluğa düşmüştür. İkincisi de geç kalmış bir girişime ayartılmış bir ortak olarak İran’ın da mağduru olmuştur. İran iyi bir pazarlıkçı olmaktan öte zor bir pazarlıkçıdır. Köşeye sıkıştıktan sonra son fırsatı kullanmak istemiş lakin bu girişimi direkten dönmüştür. Daha doğrusu İran vakit kazanmak için yaptığı manevralarla birlikte anlaşmayı post mortem (iş işten geçtikten sonra) hale getirmiştir. Bu samimi bir niyetten ziyade uyanıklık olarak mukabele görmüştür. Demek ki, Başbakan Erdoğan’ın önceki tavrında yani Tahran’a gitmemekte isabetliydi.
*
Bu durumda, ABD’nin diplomatik darbesinden İran kadar Brezilya ile birlikte Türkiye de eşit pay almaktadır. Ahmet Davudoğlu sabah konuşmasında anlaşmanın önemli, detayların ise önemsiz olduğunu söylese de anlaşılan arabuluculukta taraflardan birisinin bakış açısına fazla angaje olunmuş bu da Türkiye’yi boşluğa düşürmüştür. Bu Türkiye’nin büyüyen imajını ve diplomatik başarılarını gölgelediği gibi, gelecekteki benzeri bağımsız girişimleri de zorlaştırmıştır. Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer. Süreç devam ettiği için henüz son söz söyleme sadedinde değiliz lakin görünen köy de kılavuz istemez. Keşke Amerikalılar anlaşmayı dikkate alsalar ve üzerinde iyileştirme çalışmaları yapsalar ve tekemmül ettirselerdi. Lakin taraflar arasında güvenin asgari düzeyde olduğu ve arabuluculuğa rağmen bunu tesis etmenin de mümkün olmadığı anlaşılmıştır. İran zorlu bir pazarlıkçıdır lakin pazarlığın tadını kaçırmamak da lazım. ‘Fazla naz aşık usandırır’ derler. Brzezinski geçmişte Press TV’ye bu mealde ifadeler serdetmişti. Son Tahran anlaşması Türk diplomasisi için ağır bir çelme olmaya adaydır. Belki bu da ilerideki girişimler için öğretici bir ders niteliği arz edebilir.
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT