Popüler kültür mecralarındaki insan tipi...
Gökhan Özcan, beğenileri şekillendiren algıya dikkat çekiyor.
Gökhan Özcan / Yeni Şafak
Acayipten daha acayip
Toplum hayatında biri görünür yerde bir acayiplik yaptığında, bütün toplum işi gücü bırakıp o acayipliği konuşuyorsa, o acayipliği yapan kişi mi daha acayiptir, yoksa o acayipliği gündeminin baş köşesine koyan toplum mu daha acayiptir?
Eski medya bir şekilde matah olsun ya da olmasın farklılığı olan insanları vitrine çıkarıyordu. Şimdi herkesin elindeki ekran üzerinden kendini dünyaya açabildiği bir zamanı yaşıyoruz. Sıradanlar arasında bazı sıradanlar öne çıkıp popüler oluyor. Ev hanımının kendi gibi bir ev hanımını, ergenin bir ergeni, öğrencinin kendi gibi bir öğrenciyi, bir şeyin fanı olan birinin o şeyin fanı olan başka birilerini izlediği bir medya ortamı var bugün. Sıradanın sıradanı izlemesi bir yerden sonra eğlenceli olmuyor tabiatıyla. O kritik eşiğe gelindiğinde izlendiğinin farkında olan sıradanın ufak ufak acayipleşmeye, acayipleşerek kendi üzerindeki ilgiyi sürdürmeye çalıştığını görüyoruz. Bütün bunlar kitle ölçeğinde olmayan nispeten küçük gruplaşmaların içinde yaşandığından, aynı anda pek çok acayipleşme performansı malum ortamların akışı içinde kendini göstermeye başlıyor. Bunların en acayip acayipleşenleri öne çıkarak toplum hayatında da kendinden söz ettirebiliyor. Bunu başaranlara bir nevi fenomenlik nişanı takılıyor, başarıları kabul ediliyor, toplumsal başat kişilikler arasına kayıtları yapılıyor.
Fenomenlerin gurme olanları var, güya kitap kurdu olanları var, dijital oyun sihirbazı olanları var, kozmik bilinç satıcıları var, hakikat sırları bende diyenleri var, uçuk kaçık komplo üfürücüleri var, ona buna sataşarak fan toplayanları var, hatta ne yaptığı, neden bahsettiği tam olarak anlaşılamayanları var. Ortak noktaları bol takipçileri, beğeni puanları, hayran kitleleri olması... Yakından bakınca kimin neye hayran olduğu, hayran olunanın ne olduğu anlaşılamıyor pek, o ayrı konu.
Günümüzde üniversitelere, festivallere, kitap fuarlarına, tv programlarına, içinden çıktıklarına benzer güya bağımsız ama takipçi-beğen bağımlısı video mecralarına bu fenomenler itibarlı konuk statüsünde çağırılıyor. Kitap fuarlarında bilindik kimi yazarlarınkine nazaran minimum on kat, yirmi kat uzunlukta imza kuyrukları oluşuyor masalarının önünde. Ne imzalıyorlar? Kitaplarını! Hayır, bilindik yazarların on katı, yirmi katı fazla satan kitaplarını demeliydim.
Kendisi de yazan, kitaplar yayınlayan birinden gelince, çok hasetli, kıskanç cümleler gibi mi duruyor bu cümleler? Fenomenlik nişanı bulunanlar, kendilerine yöneltilen eleştirileri bu argümanla karşılıyor. Doğrusu ömrünü yazmaya çizmeye harcamış herhangi bir yazar için ulaşılmaz tirajları var fenomen türetimi bu kitapların. Beğeni-takip işlerine hiç girmiyorum, orada rekabet zaten imkansız. Ne diyelim, çoğunluk olan haklıdır mı diyelim? Neticede onların argümanlarının alkışlayanı daha çok!
Seksenli yılların ortalarından itibaren medyanın az ya da çok içindeyim. Şunu biliyorum; son elli yıldır medya ve kültür konusunda daha iyiyi yapma çabasının cezalandırıldığı bir ülke burası... Daha iyi yayının daha az sattığına, niteliğe önem verenin yaya kaldığına, kalitede ısrar edenin tez zamanda battığına defalarca şahit oldum. Artistlikten kaçanı ve işini ciddiyetle yapmaya çalışanı kalabalıklar sevmiyor, bu milyon ispatlı bir gerçek! Tutunan kendi yağıyla kavrulabildiği kadar ayakta kalıyor, sonra düşüyor. Ciddi işin takipçisi de en fazla tekerleği döndürecek kadar, daha fazlası değil! Özeleştiri gerektiren durumlar da var elbette bu noktada, ancak sıra oraya gelmiyor, gelemiyor ki!
Acayip’in sıradanın içinden çıkarıp kamuya sunduğu herhangi bir acayiplikle kolayca gündem olabildiği bu yerde, mesela ömrünü kitaplar arasında geçirmiş sağlam bir münevverin sesini küçük bir ilgili halkasının ötesine, daha geniş kitlelere ulaştırabilmesinin neredeyse hiçbir yolu, imkanı, mecraı yok maalesef. O kişi ciddiyeti bir yana bırakıp kendisini fenomenlerin dünyasına koyvermedikçe!
HABERE YORUM KAT