'Polise taş atmanın cezası 11 yıl hapis'
Gazete "Polise taş atmanın cezası 11 yıl hapis" başlığı altındaki haberini şu yorumla zenginleştirmişti:
"Yaklaşan Nevruz öncesi Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nin aldığı karar provokatörlere hem de çocukları olaylara katılıp polise taş atan ailelere mesaj olacak."
Ne yapacaksınız, Türkiye burası… Gazete, "Yahu ne demek oluyor şimdi bu? 'Taş atmanın' cezası 11 yıl hapis olur mu?" sorusunu baş sayfa manşetine taşıyacak yerde "ailelere mesaj"dan söz ediyor.
Mahkeme tutuklu sanıklardan T.Y. ve F.G.'ye 11 yıl 3 ay, F.A.'yı ise 10 yıl 5 ay hapis cezası kesmiş.
Sanıkların yaşları belirtilmediğine göre üçü de yetişkin kişiler olmalı. Hadi bakalım, bu cezadan sonra polise taş atabiliyorlar mı görelim…
Büyük ihtimalle Yargıtay'ca da uygun görülecek bu cezaların -ülkede hemen her gün gazete haberleriyle önümüze getirilen "suç ve ceza" dengesi örnekleri hatırlandığında- "çok yerinde" olarak değerlendirilmesi mümkün mü?
Burası öyle bir ülke ki, sokakta gözüne kestirdiğine meydan dayağı atanlar hakkında savcılarımız "kamu davası" sınırları dışına çıktığı gerekçesiyle ellerini oynatmıyorlar. Benzer bir tecavüze uğramış bir kişi polis karakolunda "Kişisel olarak şikayetçi olmanız gerekir" tavsiyesine muhatap oluyor sadece.
Peki bu çerçevede bir soru daha sorayım: Siz hiç bugüne kadar vatandaşa değil "taş", arkasından kurşun attığı için 11 yıl hapis cezasına çarptırılan bir polis memuru ile karşılaştınız mı?
Kendinizi yormayın, hatırlayamazsınız. "Atılan kurşun"un hedefine tam isabet ettiği durumlarda bile "11 yıl hapis cezası" gibi bir karar bu ülkenin mahkemelerinden çıkmadı henüz.
Birkaç yıl önceki 1 Mayıs gösterileri sırasında, bir lokantada kendi halinde yemeğini yiyen Masis Kürkçügil'e "kamusal alanda" atılan tokatın bedelinin nasıl unutturulduğunu hatırlatmıyorum bile.
Peki bu durumda ben "polise taş atmanın" da temel hak ve hürriyetler arasına yerleştirilmesini mi istiyorum?
Bugüne kadar şiddetin her biçimine karşı çıkmayı ilke edinen, "pasifizmin" bu topraklara da uğraması için kendince bir şeyler yapmaya çalışan bir insan olarak bu soruya evet demem imkansız.
Ama benim bu düşüncem ve tutumumun bu çerçevede bir önemi yok. Bu dünya –sırasında- Edward Said gibi bir büyük entelektüele bile "taş attırmış" bir dünya. Ne yapsaydık, Said'e de "11 yıl hapis cezası" mı kesseydik?
Şurası bir hakikat: Dünyanın Batı'sı gibi Doğu'sunda da "polise taş atmak" polisin var olduğu günden beri bir "âdet". Tamam benim bugüne kadar içinde olmadığım bir "âdet"; ama bir "âdet".
Eğer bugüne kadarki "polise taş atmak" uygulamaları geçen gün Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nden çıkar kararda olduğu gibi 10-11 yıl hapis cezası ile cezalandırılsaydı neler olurdu tahayyül edin. Akla ilk gelen örneklere başvurarak söyleyecek olursak, 68 Paris'inde şehrin kaldırım taşlarının altında "plaj" arayan bir kuşak Sante Hapishanesi'nin hücrelerinde telef olmuştu. Peki ya "intifada"ya katılan çoğu çocuk gençler? Taşladıkları polis-asker tarafından ele geçirilebilseler onların hesaplarına da "11 yıl hapis" mi ceza kesilmeliydi? Yakın zamanda Avrupa'nın muhtelif şehirlerinde en azından "taş atarak" küreselleşme karşıtı gösterilerde yer alanlar, onlara da mı "11 yıl hapis cezası"?
Demek ki, TCK ve Terörle Mücadele Kanunu'nda karşımıza çıkan "suç ve ceza" dengesinin tutarlı ve inandırıcı olması gerekir. Gazetelerin 3. sayfalarında her gün önümüze getirilen onlarca cinayet sanığının –hem de son derece hunharca işlenmiş cinayetlerde- bir takım ceza indirimleri ve de "mahkemede iyi hal"den yararlanarak kısa zamanda aranıza iade edildiği bir ülkede yaşıyorsanız, Diyarbakır'dan gelen mahkûmiyet kararı sizi ancak isyan ettirmelidir. "Adalet" adına, "adil yargılanma" adına tabii ki.
Gazetenin birinden yazının başında naklettiğim "tavsiye-yorum"a dönecek olursak:
Gazete istiyor ki, yaklaşan Nevruz öncesi aileler çocuklarını dizlerinin dibine oturtsunlar ve onlara şöyle desinler:
"Bak oğlum. Eğer Nevruz'da eline bir taş geçirip polisin üzerine atarsan, polis seni yakalar ve karşısına çıkarıldığın hakim amcalar seni önündeki 11 yılı geçirmen için hapishaneye koyarlar. Şimdi 15 yaşında olduğuna göre ancak 26 yaşında çıkabilirsin hapishaneden. Anladın mı şimdi ?"
İtirazım yok bu öğütlere. Anneler bu "suç ve ceza" dengesini çocuklarına ısrarla anlatmalıdırlar. Çocuklarını korumaları gerekir.
Peki ama ya bu öğütleri dinleyen çocuk başını kaldırıp "Ama ana, nasıl bir hesaptır bu böyle?" diye soracak olursa, annenin cevabı ne olacak? "Demokratik bir cumhuriyette yaşadığımız için oğul" demesin de ne derse desin.
Bitmedi meselenin bir de doğrudan "çocukları" ilgilendiren yönü var.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT