1. YAZARLAR

  2. Hilal Kaplan

  3. PKK'nın sureti
Hilal Kaplan

Hilal Kaplan

Yazarın Tüm Yazıları >

PKK'nın sureti

21 Ocak 2013 Pazartesi 14:44A+A-

Diyarbekir'deki cenaze töreni, polis müdahale etmediği ve BDP de kitleyi muhafaza edebildiği için olaysız geçti. Hatta törendeki konuşmalara ve pankartlara hakim olan ruh, sürece Diyarbekir nezdinde bölgenin ne kadar sahip çıktığının ve önem verdiğinin sembolü oldu.

Ertesi günkü gazete manşetleri de barış doluydu. Hâlbuki Habur sürecinde medya, sınırdan giriş yapan PKK'lıların, PKK'lı olduğunu 'keşfetmiş' ve kamuoyu algısını kötü yönetip manipüle ederek sürecin çökmesinde başat rol oynamıştı.

Bu seferse medya, otuz bine yakın bir kalabalığın toplandığı cenaze törenini canlı vermedi. Sanırım sarı-kırmızı-yeşil bayrakların ekranda görünmesi düşüncesinden çekinildi. Ancak televizyonların haber değeri vermediği tören, ertesi günkü gazetelerin hemen hepsinin manşetindeydi. Şu anda benimsenen medya stratejisi 'PKK'lı olduklarını biliyoruz ama bilmiyormuş gibi yapıyoruz' üzerine bina edilmişti. Kullanılan fotoğraflarda KCK bayraklarının değil, yası simgeleyen siyahlar ve barışı simgeleyen beyaz şalların ve barış sloganlarının görünmesi de sanırım buna işaretti.

Yıllar önce yazmıştım: 'Kürt meselesi bu toprakların en çetin antagonizmasıdır. Yani simgeselleştiremediğimiz travmatik bir toplumsal bölünmedir. Hürriyet gazetesi başta olmak üzere birçok medya organının yoktan kaos yaratmaya çalıştığı başörtüsü meselesi bile onun kadar travmatik değildir; zira neticede başörtüsü ne kadar yabancılaştırılmaya çalışılsa da bu topraklarda fazlasıyla simgeselleşmiştir. Bu yüzden belediyede çalışan başörtülü kadın, arkasına korku efekti dayayıp haber yapsanız da yeşil-kırmızı-sarı bayrak kadar travmatik bir etki yaratmaz. Ama Kürt meselesini simgeselleştiremediğimiz için hangi eylemde, kutlamada, kongrede bu bayrak açılsa 'PKK gölgesi düştü' diye manşet atılır. Zira gölgenin sahip olduğu suret ile yüzleşmekten itinayla kaçınırız.'

Ancak biz yüzleşmekten imtina etsek de her gölgenin illaki bir sureti vardır. Diyarbekir'de o surete ilk defa bu kadar net göz ucuyla bakıldı. Suretin kendisiyle yüzleşmek şimdilik zor olsa da görünen şartlar içerisinde, şiddet gündemden çıktıkça ve demokrasinin konsolidasyonu devam ettikçe göz göze gelmeye de sanırım cesaret edebileceğiz.

Üst düzey bir hükümet yetkilisinin dediği gibi 'İnsani bir sorun, insansız hava uçaklarıyla çözülemiyor.' Şimdilik bu gerçeğin görülüp, siyaset ehli tarafından teslim edilmiş olması bile takdire değer.

Kandil neden bombalanıyor?

Devletin, kendi sınırları içindeki yasadışı silahlı gruplarla mücadele etmesi anlaşılır bir durum. Ne de olsa PKK da 'boş durmuyor'. Geçen hafta Çukurca-Karakaş Karakolu'na 100 kişiyle saldırarak bir askerin ve Mardin'de de Cengiz Engizek isimli polis memurunun canına kıydılar.

Fakat geçtiğimiz günlerde Kandil'e sınır ötesi bir operasyon yapıldı ve 7 PKK'lının öldüğü bilgisi verildi. Diğer yandan hükümetin, Mayıs ayında PKK'nın sınır dışına çekilmesi üzerine çaba harcadığını biliyoruz. Böyle bir ortamda Kandil'e çekilmesi istenen örgütün, çekilmesi istenen yerin bombalanmasının manasını çözemedim.

Askeriye içinde hükümet ve/ya Genelkurmay Başkanı'nın onayı dışında sınır ötesi operasyon yapılması kararını alıp uygulayabilen 'alt birimler' varsa, bunun sürece zarar getirebileceğini de öngörmek gerekir. PKK üst düzey yöneticilerinin Avrupa'ya yerleştirilmesi tartışılırken Paris'teki suikastlerin bu amaca zarar verdiği söylenmişti. Peki, sınır dışına çekilmesi istenen PKK'nın Kandil'deki üslerini vurmak da aynı kapıya çıkmıyor mu?

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT