PKKlılar Esed Tarafından El Üstünde Tutuluyor
Suriye Savunma Bakanlığı'ndan kaçan asker konuştu: PKK’lılar Suriye’de el üstünde.
Suriye Savunma Bakanlığı ‘teknik takip, dinleme’ biriminde 14 ay görev yapan bir er, şahit olduğu kritik görüşmeleri, elinden geçen gizli yazışmaları anlattı. Firar edip Urfa’ya sığınan er, Esed’in PKK-İsrail-İran denklemine ilişkin ilginç bilgiler verdi.
Onu röportaja ikna etmek çok güç oldu. Koruması altına girdiği aşiretten hatırlı kimseler ‘güvence’ vermeseydi konuşmayacaktı da… İki gün süren ikna çabasının ardından, hava kararınca Urfa’nın ıssız bir köşesinde buluştuk. Korkusu, çekingenliği her hâline yansıyordu. Suriye’den 2,5 ay önce kaçmasına rağmen üzerindeki ‘ölüm’ korkusunu henüz atamamıştı. Sorular onu ölümü ensesinde hissettiği günlere geri götürüyordu. Birkaç kez gözleri doldu. İçini çekti. Paylaştığı bilgilerin Esed karşıtları için hayati önemde olduğuna ikna ettiğimiz andan itibaren çözüldü dilinin bağı. İki saati bulan görüşmede, yazılmamış birçok hayati bilgiyi paylaştı…
Gerçek adı bizde saklı bu Suriye askeri ‘Ebu Hüseyin’ mahlasını kullanmayı tercih etti. Suriye’nin Rakka iline bağlı sınır ilçesi Tel Abyad’da dünyaya gelmiş. Arap Sünni ailesi hâlen orada yaşıyor. Yüksek tahsilini hukuk üzerine tamamlamış. Askerlikten önce kısa bir dönem avukatlık yapmış. 28 ay önce, 18 aylık askerlik görevi için orduya katılmasıyla kararmış dünyası. Patlak veren Arap isyanı gerekçesiyle teskeresi verilmemiş. Kritik görevinden dolayı son 1,5 yıl türlü tehdit ve baskılara maruz kalmış. Psikolojik işkence dayanılmaz noktaya ulaşınca, ölümü göze alıp firar etmiş, Urfa’daki akrabalarına sığınmış.
Suriye Savunma Bakanlığı’nın ‘teknik takip, dinleme’ biriminde 14 ay ‘er’ rütbesiyle görev yapan Ebu Hüseyin, şahit olduğu kritik görüşmeleri, elinden geçen gizli yazışmaları bizimle paylaştı. Rejimin bugünkü hâline, gizli ittifaklarına ve geleceğe dönük ‘kanlı’ planlarına dair kritik bilgiler verdi. Ebu Hüseyin’in PKK, Hizbullah, Çin ve İsrail’e dair iddiaları da çok tartışılacak…
Röportaj: Mesut Çevikalp
-Neden firar ettiniz?
Savunma Bakanlığı’nda görev yapan birkaç Sünni Arap erden biriydim. Sünnilerin bu tür noktalarda çalıştırılması pek mümkün değildi. Beni nasıl orada görevlendirdiler hâlâ anlamış değilim. Çünkü Nusayriler Sünni Araplara güvenmez. Bundan dolayı rütbelilerin gözü hep üzerimdeydi. Sünni olduğum için beni sürekli baskı altında tutuyor, ölümle tehdit ediliyorlardı. Şam vurulmaya başlayınca (8,5 ay önce) Bakanlık daha da gerildi zira… Baskı dayanılmaz hâle gelince firar etmeye karar verdim. 6 ay plan yaptım. Bakanlıktan nasıl çıkacağımı, yollardaki kontrol noktalarını nasıl atlatacağımı tek tek düşündüm. Savunma Bakanlığı’nda güvenlik tedbirlerinin en üst noktaya çıkarıldığı dönemde kaçmak kolay olmadı hâliyle.
-Güvenlik niye artırıldı?
Son dönemde cephede kaybetmeye başlayan rütbeliler, askeriyeden, Savunma Bakanlığı’ndan bilgi sızdırıldığından şüpheleniyordu. Emir geldi, erlerin telefonla konuşması dahi yasaklandı. Telefonla konuştuğu gerekçesiyle işkenceye alınan erler vardı. Ben de, sadece internete girdim diye 15 gün hapis yattım. Hücrede askerler ağır şekilde dövülüyordu. ‘Bir ömür köle olacağıma bir kere ölürüm’ düşüncesiyle kaçtım. Çok kolay olmadı!
-Nasıl kaçtınız?
Önceden planladım… Rütbelilerle ara sıra görev gereği şehre iniyorduk. Ancak o an kaçabileceğimi düşündüm. 2,5 ay önce bir görev gereği iki komutanla birlikte Şam’a gittik. Bir anlık dalgınlıklarından istifade edip kaçtım. Hemen fark ettiler tabii. Arayıp ‘artık ölüm fermanın çıktı’ dediler. İki gün Şam’da saklandım. Üçüncü gün Türkiye’ye doğru yola çıktım. Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) kontrolünde olmayan bölgelerde sıkı denetim vardı. Kontrol noktalarında herkes didik didik aranıyordu. Kimliğim askeriyede olduğu için avukat kimliğimle geçtim kontrol noktalarından. Yaşı küçük olanları askere almak için ayırıyorlardı. Yaşım geçkin olduğundan şüphelenmediler. Her kontrol noktasında âdeta ölüp ölüp dirildim. Gerçek kimliğimi sorsalar yakalanırdım. Büyük ihtimalle de idam edilirdim. Halep, Rakka, Tel Abyad üzerinden Akçakale sınırına ulaştım. 7-8 saat süren yolculuk sırasında devamlı Kur’an okudum.
-Akçakale’ye ulaştığında ne hissettin?
Âdeta yeniden doğmuş gibi oldum. Akçakale’de yaşayan amcaoğulları sahip çıktı. Şimdi onlarla birlikte yaşıyorum. Türkiye’ye kaçarak hayatımı kurtardım ama geride ailemi bıraktım. Şimdi onlar için üzülüyorum. Aklım hep onlarda… Tel Abyad’ın bir köyünde gizleniyorlar. Ben kaçınca Muhaberat ailemi arayıp tehdit etmiş. ‘Teslim olsun yoksa sizinle uğraşırız’ demişler. Hayatlarından ciddi endişe ediyorum. Muhaberat Suriye hatlarını dinlediği için Türk operatörler üzerinden konuşuyoruz. Rakka şehrinde (Tel Abyad’ın bağlı olduğu il) 4-5 milyon kişinin toplandığını, Esed güçlerinin bu ile saldırmaya hazırlandığını anlatıyorlar. Esed bu ili vurursa yüz binlerce Suriyeli Türkiye sınırına akın edecek. O gün ailem de kaçacak.
-Esed bu yoğun baskıyı nasıl sağlıyor?
Muhaberat (Suriye istihbarat servisi) üzerinden sağlıyor. Muhaberat hâlâ çok güçlü, büyük bir yapı. Bakanlıktaki verilere göre 200 bin kişilik bir yapı. Muhaberat şüphelendiği kişiyi alıkoyma ve işkenceden geçirme yetkisine sahip. İnsanlar kendini kurtarmak için kardeşlerini bile ihbar etmek zorunda kalıyor. Muhaberat her noktaya sızdığı için insanlar kendi gölgelerinden korkar hâlde yaşıyor. Askeriyede, hastanelerde, okullarda, her yerdeler. Mesela Savunma Bakanlığı’ndaki rütbeliler, erler, çalışanlar her an Beşşar’ı övüyordu. Övmeyen dikkat çekiyordu. Suriye’den kaçalı 2,5 ay oldu, Türkiye’deyim ama üzerimdeki korkuyu atamadım! Esed’den hâlâ korkuyorum. Esed bugün görevi bıraksa üzerimizdeki baskısı 10 yıl sürer!
-Esed ve rejimini eleştirmek imkânsız mı?
Bırakın eleştirmeyi, insanlar Esed’in ismini ağzına almaya korkuyor. Açık ortamda biri rejimi, Esed’i eleştirirse Muhaberat çok geçmeden onu alır götürür. Bir daha da ondan haber alamazsınız. Bu tür idamlara şahit oldum. Cephede emre itaat etmeyen rütbelileri idam ediyorlar. Öldürmeyeni öldürüyorlar. Hem de askerlerin gözü önünde... Uydurma bir savaş mahkemeleri var. En son bir yüzbaşıyı emre itaatsizlikle yargılayıp askerlerin, askerî öğrencilerin gözü önünde arkasından kafasına sıktıkları tek kuşunla infaz ettiler. Bizzat şahit oldum.
-Orduda ciddi kopuşlar yaşandığı doğru mu?
Rütbeli, er, fırsat bulan benim gibi firar ediyor. Orduda ciddi moral bozukluğu, dağılma var. Bir kısmı vurulan ailelerinin yardımına gidiyor, bir kısmı da ‘sivil halkı vur’ emrine itaat etmeyip kaçıyor. Emre itaat etmeyenleri infaz ettikleri için askerler kaçarak hayatta kalmayı deniyor. Zaten aileler de çocuklarını askere göndermiyor artık. Yüzde 90’ı evlatlarını sahte kimliklerle saklıyor, Türkiye’ye kaçırıyor. Orduya yeni asker gitmediği için mevcut askerlere teskere verilmiyor. 18 aylık askerliği 36 ay yapanlar var. Ben 28. ayımda kaçtım.
-Savunma Bakanlığı’na bu yönde raporlar geliyor muydu?
Bakanlığa bu yönde günaşırı rapor geliyordu. İmkân bulsa tüm rütbeliler, erler kaçar zaten. Esed için gönüllü savaşanlar çok az orduda. Dürzîler, Ermeni komutanlar, askerler de kaçıyor. Sadece Aleviler ‘Esed düşerse Sünniler bizi keser’ zihniyetinde oldukları için savaşıyor. Esed’in yeniden muktedir olması için çabalıyorlar.
-Üst rütbelilerde kopuş var mı?
Hem de çok ciddi. Esed birliklere güvenilir komutan bulmakta zorluk çekiyor. Bakanlar bile savaşı kaybettiğini düşünüyor. Hıristiyan kökenli Savunma Bakanı Davud Racha, temmuz ayında Şam’da toplanan Ulusal Güvenlik Kurulu’na düzenlenen intihar saldırısında ölünce yerine atanan General Fehd Casim El Feric’in makama gelişinden birkaç gün sonra bir yakın arkadaşı ile yaptığı telefon konuşmasına şahit oldum. Telefondaki arkadaşı Bakan El Feric’e yeni görevinden dolayı ‘hayırlı olsun’ diyordu. Bakan çok manidar karşılık verdi; ‘Bu görevin neresi hayırlı! Burada öleceğim günü bekliyorum!’
-Peki, rejim, gücünü nereden alıyor?
Esed’in kendi özel muhafız birliği güçlü. Muhaberat güçlü. Onun dışındaki kara ve deniz kuvvetleri zayıf. Esed güvenmediği, karşı darbeden korktuğu için kara, deniz birliklerini güçlendirmemiş. Oralarda da kendi kanından, aşiretinden insanları muktedir kılmış. Bakanlıktan önce bir hava birliğinde 3 ay görev yaptım. Havacılarda büyük kopuş yok henüz. Ama etkin dış müdahaleye karşı koyacak durumları da yok.
-Ülkeye Muhaberat hâkim o zaman…
Evet, kesinlikle. Her noktadan bilgi taşıyan adamları var. Mesela firar ettiğim bir saat içinde ulaştı Muhaberat’a. Aynı gün yakalama emri çıkardılar. Savunma Bakanlığı’nda çalıştığım dönemde Muhaberat’ın Türkiye’de de etkin olduğunu duydum. Onun için Akçakale’de bile gizleniyorum. Zira emre itaat etmeyenleri, yakalanan firarileri önce tarifi imkânsız işkencelerden geçiriyor, ardında da infaz ediyorlar. Şam’ın güneybatısındaki ‘Mezze Askerî Havaalanı’nın altında büyük bir işkence merkezleri var. Orada her birimin (kara, hava Muhaberat gibi) kendine ait işkence merkezleri de var. Girenin canlı döndüğü vaki değil…
-Bir de Şebbihalardan söz ediliyor…
‘Şebbiha’ denen grup Nusayrilerden oluşuyor. Gevşek bir yapıları var. Şehirlere askerle birlikte giriyorlar. Evleri basıp ateşli silahlar ve bıçakla katliam yapıyorlar. Irza geçme, hırsızlık ne ararsanız var onlarda. Hiçbir insani değerleri yok. Akla gelmeyecek işkence metotları var. Allah kimseyi onların eline düşürmesin! Baba Esed iktidarı boyunca pis işlerini bu milis gücüne yaptırdı. Şimdi aynı yolda oğlu Beşşar yürüyor.
-Cephede Esed için savaşan başka kimler var?
İranlılar var. Bu çok net! Hatta keskin nişancı çoğu. Ayrıca Hizbullah ve PKK militanları da var sahada.
-Savunma Bakanlığı’nın bilgisi dâhilinde mi?
Evet, bakanlık kimin nerede savaştığını biliyor. İran, Çin ve Hizbullah’ın temsilcileri sık sık Savunma Bakanlığı’na geliyordu. Bir keresinde Çinli istihbaratçıları bizzat gördüm. Çin malı dinleme cihazları, teknik takip araçları getirdiler. Zaten İran, Hizbullah, Çin ve Rusya desteklemese Esed varlığını sürdüremezdi. Bence Esed 3 aya kadar düşecek. Ancak o gitse de Baas’ın, Muhaberat’ın varlığını koruma durumu mevcut. Sistem tümüyle temizlenemezse yeni Esed’i bir günde bulurlar.
-Rejim PKK’yı nasıl kullanıyor?
Esed ile örgüt arasında açıktan bir ittifak var. Esed, muhalif cepheyi bölüp Suriyeli Kürtleri Araplara karşı kullanmak için PKK’ya büyük imkânlar tanıdı. PKK’lılar Muhaberat ve askerî birimlerde misafir ediliyor. Suriyeli rütbelilerden üstün tutuluyor. Esed nazarında itibarları var. Rütbeliler PKK’lılara dokunamıyor. Bundan dolayı Kuzey’deki Kürtler başına buyruk hareket ediyor. Bayrak çekip özerlik ilan ediyor. Ancak ÖSO özerk Kürt yapısına karşı. Bugün Beşşar’a karşı cepheyi bölmemek için bayrak açan Kürtlere dokunmuyor. Ancak Esed’den sonra Kürtleri de yola sokacaklar.
-Peki ya İsrail? Artık o da mı dost?
Esed rejimi 1973’ten bu yana İsrail’e tek kurşun sıkmadı zaten! Son dönemde İsrail’den Şam’a gelenlere şahit oldum. İçeride de Tel Aviv’e karşı negatif tek kelime edilmiyor artık. Savunma Bakanlığı’ndaki rütbeliler İsrail’in Türkiye’den daha dost olduğunu söylüyordu. Hatta İsrailliler çoğu Suriye vatandaşından bile daha dostmuş rejime! Esed rejimi için büyük düşman artık Türkiye, İsrail değil!
-Türkiye için içeride neler deniyor?
Esed ve çevresinin bugün en büyük düşmanı Türkiye. Osmanlı’yı yeniden kurmak isteyen Ankara’nın Suriye’yi çökertmeye, yok etmeye çalıştığını iddia ediyorlar. Esed’e bağlı rütbeliler her fırsatta ateş püskürüyor Türkiye’ye. Türkiye ile ilgili olumlu konuşulmasından ciddi rahatsız oluyorlar. Güçleri yettiğine şiddetle karşılık veriyorlar. Büyük bir Türkiye hazımsızlığı var. Türkiye’yi yaralayacak her türlü girişime gönüllü destek veriyorlar. Özellikle Türkiye’nin sınır bölgesindeki ajanları aktif tutuyorlar. Rejim, Ankara’nın benim gibi 100 bin kişiyi ölümden kurtarmasını hazmedemiyor.
-Esed Türkiye’ye ne yapabilir ki?
Esed, köşeye sıkıştığı anda elindeki tüm imkânları kullanmaktan çekinmeyecek. Böyle bir planının olduğu bakanlıkta da konuşuluyor. Kimyasal silahları kullanacağı söyleniyor. Rütbeliler Esed’in giderayak Türkiye dâhil, tüm bölgeyi yakacağını vurguluyor.
-İç savaş nasıl seyrediyor?
Cephede çetin mücadele sürüyor. Ancak ÖSO’nun elinde silah, mühimmat yok. Suriye ordusundan ele geçirdikleri silahlarla çarpışıyorlar. Ellerinde ağır silahları olsa rejim bugüne kadar çoktan devrilirdi. Uçaksavarları yok mesela. Havadan gelen saldırıları durduramıyorlar. Bugüne kadar Esed’in 65 savaş uçağını (toplam 830 uçağı var) düşürdüler ama yine de hava gücünü kıramadılar. Esed ÖSO’nun ele geçirdiği bölgelerden geri çekilirken, milis-sivil ayrımı yapmaksızın havadan bombalıyor. Çekildiği bölgeleri yaşanmaz hâle getiriyor.
-Türkiye’ye kaçan Suriyeliler neye ihtiyaç duyuyor?
Burada kaldığımız süre zarfında Türkçe öğrenmek istiyoruz. Bu öncelikli bir ihtiyaç aynı zamanda. Ankara sınır bölgesinde geçici dil kursları açabilir. Ayrıca üniversitelerini bırakıp gelen binlerce Suriyeli genç var. Onlar için de bir ara formül gerekiyor. Bunun yanında Suriye’den aldığımız diplomalara denklik istiyoruz. Eğer denklik sağlanırsa mesleğimizi icra edebiliriz. Kimseye yük olmadan ihtiyaçlarımızı karşılar, Türklere katkı sağlarız. Çalışmaya psikolojik açıdan da ihtiyacımız var. Ülkemiz normale dönene kadar burada boş kalmak isteyen yok zaten. Dar günde bize sahip çıkan bu ülke için bir şeyler yapmak istiyoruz…
Kaynak: Aksiyon dergisi
HABERE YORUM KAT