PKK'dan, HDP'den Müzakere Teklifi...
PKK'dan, HDP'den Müzakere Teklifi...
3 yıl önce, çözüm süreci döneminde, Abdullah Öcalan'ın Newroz mesajı, "silahlı mücadelenin bitttiğini, siyasi mücadele döneminin başladığını" ilan etmişti. Diyarbakır'da, meydanda toplanan yüzbinler, bu çağrıya sahip çıkmıştı.
Bu yılki Newroz, endişeler içinde kutlandı. Diyarbakır Newroz meydanında, ne o eski kalabalığı ne o eski coşkuyu görmek mümkündü.
Dün, Newroz nedeniyle, PKK ve HDP'den "yeni" sayılabilecek açıklamalar geldi.
Kandil'den Murat Karayılan'ın yaptığı açıklamayı, ajanslar, "Biz çözüm için hazırız" başlığıyla verdiler.
Açıklamanın aslı şöyle: "Eğer Tayyip Erdoğan ve AKP bu katliamcı, ırkçı tavrından geri adım atarsa, Newroz yeni bir atılım ve çözümün gelişmesine vesile olabilir. Bu temelde beklenti içinde olanlara; Önder Apo'nun özgürlük koşulların sağlanması ve izleme heyeti gözetimi altında Dolmabahçe anlaşması çerçevesinde müzakerelerin başlamasına, hareket olarak hazır olduğumuzu belirtiyoruz."
Karayılan, aynı açıklamada tehdidi de elden bırakmıyor:
"Bazıları PKK'nin şehir savaşına başladığını söylüyor. Hayır PKK şehir savaşına henüz başlamış değil. Gençlere, halka yönelen AKP'ye karşı, halk, polislerin mahallelerine girmesini engellemek için masumane bir şekilde hendek kazdı ve panzerlerin geçmesini önledi."
Aynı saatlerde, Diyarbakır'da "İmralı Heyeti" adına konuşan Sırrı Süreyya Önder de, benzer bir çağrıyı dile getiriyordu:
"Gerekli ciddiyetle yaklaşılırsa çatışmasızlık bir haftada sağlanabilir. Açın İmralı yolunu, müzakereler nerede kalmışsa oradan devam ederek bir haftada ülkemizin çehresini değiştirelim. (...) çağrımıza cevap verilirse 1 hafta içerisinde barışı sağlarız. 8. gün olursa beni Diyarbakır Meydanı’ndan çarmıha gerin."
Onu HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş izledi:
"(...)bir barış mektubu olarak İmralı’ya Başkan Apo’ya bir mektup olarak gönderiyoruz. Ördüğünüz o barış yolu, Dolmabahçe Mutabakatı’nda dile getirdiğiniz yola bağlıyız. Savaş, çatışma olağan değil. Müzakere dediğiniz şey çatışma çözümlerini ortaya koyarak ortak bir noktada buluşmaktır."
SORULAR
Bu üç konuşmayı alt alta koyduğumuzda, HDP/PKK çizgisinin, müzakerelere yeniden dönmek, çözüm sürecini başlatmak isteği içinde olduğunu düşünebilir miyiz?
Bazı kentlerde, YDG-H'nin silahlı hakimiyeti ve sokak işgali sürüyor. Bu noktada bir değişiklik niyeti var mı? Karayılan, bu halin ortadan kalkacağını söylüyor mu? HDP yetkilileri, hendeklerin kapatılmasıyla ilgili bir hamle yapmayı düşünüyor mu?
Yüksekova'nın ya da benzer ilçelerin yıkılmasını engellemek amacıyla, oradaki YDG-H'lilerin eyleme ve işgale son vermesini sağlamak konusunda bir niyet bulunuyor mu?
Bombalı saldırıları savunuyor musunuz? Devam edecek misiniz?
Bu sorulara net bir cevap verilmeden, yapılan çağrıların anlamlı bir sonuç yaratmasını beklemek bana pek gerçekçi görünmüyor.
Elde silah, sokak başlarında bekleyen grupların gölgesinde, dünyanın hiçbir ülkesinde, sağlıklı bir müzakere ortamı oluşmaz.
"DEVİREMCİ" İTTİFAK
Cemil Bayık, geçtiğimiz günlerde, "Erdoğan ve AKP devrilene kadar savaşı yaygınlaştıracağız" demişti.
Geçenlerde Selahattin Demirtaş'ın Kandil'deki ağabeyi Nurettin Demirtaş’tan, "AKP'yi devirme" bağlamında, paralel bir açıklama geldi:
“AKP’nin uyguladığı politikalar yüzünden, Ankara sokakları adeta Şam-Halep sokaklarına dönmüştür. (...) Bunun önüne geçecek en temel güç HDP’dir.(...) AKP-DAİŞ gücünü ayakta tutan işbirlikçi Kürtler ile CHP’nin ve özellikle de onun çevresindeki Alevilerin oynadığı rol kesinlikle aynı olamaz, olmamalıdır; CHP Cumhuriyetin bu kritik sürecinde Kürtlerin yanında yer almalıdır."
Selahattin Demirtaş, kısa bir süre önce, CHP'ye “omuz omuza yürüme” çağrısında bulundu:
"Sözde, lafta kalmasın istiyoruz. Bu nedenle el ele verelim. Daha çok dayanışma içerisinde olmamız lazım. Gezi'nin direniş ruhu, Cizre'nin direniş ruhu, Cerattepe'de dolaşan direniş ruhu. Onları korkutan, panikleten budur. İyi ki böylesi bir ruh aramızda dolaşıyor. Tarih boyunca hep vardı, iyi ki varlar"
KARMAŞIK BİR DURUM
PKK'nın hendek siyaseti yanlıştı. Hiçbir meşruiyeti olmayan "özyönetim" ilanları anlamsızdı. 7 Haziran seçimlerinin ardından, Türkiye'yi bölgedeki siyasi tablo içinde baş düşman sayan siyasi strateji, hatalıydı. Türkiye'yle "ölümüne" bir hesaplaşma içine girme tercihi, gerçekçi değildi.
Hayata, bölgedeki dengelere, zamanın ruhuna uygun olmayan, "maceracı" sayılabilecek çizgi, şimdi bir tıkanmayla yüz yüze.
Türkiye'de, Kürtler ve değişim isteyen kesimler, demokrasi ve kimlik talepleriyle ilgili mücadelelerini, meşru zeminde yürütebilecek imkanlara, belli bir düzeyde sahipler.
Güllük gülistanlık bir durumdan söz etmiyorum. İfade ve düşünce özgürlüğü dahil, bir çok alanda sorunlar var elbette…
Ama, HDP’nin istediği konuyu Meclis'te gündeme getirebilecek güç ve birikime sahip olduğunu, teknik olarak söyleyebiliriz. Tabii, PKK’nın, bölgede, elinde silahla, şehirlerde egemenlik kurma ve devletle hesaplaşma çizgisini yürüttüğü bir ortamda, HDP’nin şansı ortadan kalkıyor.
CHP İLE NASIL "DEVİRECEK"SİNİZ?
Son dönemde, "AKP'yi devireceğiz" diyen Kandil'in, bir yandan da, CHP'ye ittifak çağrısı yapması, dikkat çekiyor. Ne elde edilmek isteniyor? CHP tabanına, "Erdoğan'la asıl biz mücadele ederiz, Ey Aleviler, CHP'liler bizim saflarımıza gelin" mi demek istiyorlar?
Ya da ortak bir siyasi mücadele isteği mi dile getiriliyor?
CHP, Kürt meselesinde nerede duruyor ki, onlarla bir paralellik sağlanacak? Ana dilde eğitim mi, Kürt kimliğinin tanınması mı, Anayasa değişikliği mi? Hangi düzlemde yan yana yürünecek?
CHP ile, olsa olsa, "devirmeci" bir paralellik gelişebilir. Bir tane “net ortak zemin” var, o da AKP karşıtlığı… Onun da, Meclis aritmetiği içinde, etkili bir anlamı bulunmuyor.
SONUÇ
Sorunun yeniden masaya dönebilmesini isteyenlerdenim. Türkiye'nin Kürtlerin bütününü kapsayan bir birlik stratejisi kurmasından yanayım. Böyle bir başarının bölgedeki dengeleri olumlu yönde etkileyeceğini düşünüyorum.
PKK'nın, "Türkiye karşıtı cephe yoluyla, statü elde etme projesi”nin, barış ihtimalinin önündeki en büyük engel olduğunu da görebiliyorum.
Bombalı araçlarla, şehirlerde silahlı hegemonya projeleriyle, "barışçı" bir mesaj verilmesi, mümkün değil.
Kimse inanmaz.
Şapkayı bir daha ele almalı, daha cesur adımlar atmaya kafa yormalıyız...
RADİKAL
YAZIYA YORUM KAT