PKK ve Kürt halkı ayrımını keskin bir şekilde ortaya koymak önemli...
Aydın Ünal, iktidarın attığı adımların karşılık bulması için yapılması gerekenlere dikkat çekiyor.
Aydın Ünal / Yeni Şafak
Yeni döneme hazır mıyız?
Avrupa Birliği, 2024 Türkiye Raporu’nu 30 Ekim’de açıkladı. Dışişleri Bakanlığımızın bir rutini yerine getirmek için yaptığı öylesine açıklamayı hariç tutarsanız AB Raporu’nu kimse umursamadı.
Avrupa Birliği başta olmak üzere Batılı kurumlar ve devletler, halkı için bağımsızlık savaşı veren, sadece Gazze’de değil artık Batı Şeria’da da halkın tam desteğine sahip Hamas’ı “terör örgütü” olarak kodluyorlar. Öyle olunca da İsrail’in bebekleri, çocukları, kadınları, gazetecileri, doktorları, sivilleri katletmesini, okulları, üniversiteleri, hastaneleri yıkmasını, 2,5 milyon Gazze halkının gıda, su, ilaç ve diğer temel insani ihtiyaçlara ulaşmasını engellemesini, yani her boyutuyla bir soykırım yapmasını “terörle mücadele” olarak görüp hoş karşılıyor, destek veriyorlar.
Konu Türkiye’nin gerçek bir terör örgütüyle mücadelesine gelince AB’nin ve diğerlerinin tavrı değişiyor: PKK’yı 40 yıldır koruyup kolluyorlar. PKK mensuplarının ülkelerinde serbestçe faaliyet göstermesine, para toplayıp terörü finanse etmesine göz yumuyorlar. Şimdilerde Fetullahçı Terör Örgütü’ne de kol kanat geriyorlar. Türkiye’nin terörle haklı ve meşru mücadelesini de kimi zaman böyle eleştiri düzeyinde, kimi zaman da ambargolar yoluyla sürekli yavaşlatmaya, etkisizleştirmeye çalışıyorlar.
İsrail Gazze’de 1 yılı aşkın süredir soykırım yaparken ve AB bu soykırımı var gücüyle desteklerken, acaba AB’nin 2024 Türkiye Raporu biraz daha “çekingen” hazırlanmış mıdır diye baktım: Hayır. Aynı yüzsüzlük, aynı pişkinlik, aynı çifte standart. Teröre ve teröriste tam destek veriliyor, sözde 54 gazetecinin tutuklu olduğu söyleniyor, Türkiye’nin terörle mücadelesine eleştiri getiriliyor. Yine üstten, yine kibirli dil. Aynı bayat şarkılar.
Avrupa Birliği ve ABD, 40 yıldır Türkiye’nin terörle mücadelede elini kolunu bağladı. Ama sorun sadece dışardan gelmedi, içerde de siyaset, medya, sivil toplum, özellikle FETÖ’nün etkisiyle devlet, terörle etkin mücadelenin önünü kestiler.
Buna, bir kısım Kürtlerin “ulusalcılaşma” ya da “Kemalistleşme” operasyonlarıyla değişimlerini de ekleyelim. Devlet, PKK’nın sadece silahlı saldırılarına odaklanıp silahla karşılık vermeye yoğunlaşırken geri planda Kürtler kimliklerinden, değerlerinden uzaklaştırıldıkları bir köklü değişimi yaşadılar.
Bugün bir sınır ötesi operasyon yapıldığında, terör yuvaları imha edildiğinde ya da terörle irtibatlı, iltisaklı bir belediye başkanı gözaltına alındığında, tutuklandığında, kimi Kürt kanaat önderlerinin, münevverlerinin, siyasetçilerinin, meseleyi sanki topyekûn Kürtlere operasyon yapılıyormuş gibi algılayıp itiraz etmeleri işte PKK’nın geri planda başardığı bu değişimin neticesi.
Devlet ve siyaset her ne kadar 40 yıldır “PKK ayrı, Kürtler ayrı” dese de, dindarından ateistine, sağcısından solcusuna, faşistinden sosyalistine kadar sıradan Kürdün zihnine az ya da çok “Kürt eşittir PKK” anlayışı yer etmiş ya da iz bırakmış.
Erdoğan ve Bahçeli’nin son haftalardaki gayretlerini, işte bu ayrımı, PKK ve Kürt ayrımını keskin bir şekilde ortaya koyma mücadelesi olarak da okumak gerekir.
Esasen yeni dönem, tam olarak bu ayrım üzerine kurulacak gibi görünüyor. Cumhur İttifakı, eğer başarabilirse, Kürtleri terör örgütünün elinden koparıp alacak. Dolayısıyla, artık ne AB raporlarının, ne Batı’dan gelen eleştirilerin, ne baskıların, ne ambargoların hükmü var.
DEM Parti’nin ve onun arkasında vagon olmuş CHP’nin de bu dönemde yapacakları itirazların bir ağırlığı olmayacak. Arkasına AB’yi ya da ABD’yi alarak teröre alan açmak dönemi de umuyoruz ki kapanacak.
Esenyurt Belediye Başkanı’nın tutuklanmasına DEM Parti ve CHP’nin tepkileri çok cılız kaldı. Bu, Cumhur İttifakı’nın girdiği yolda başarıyla yürüdüğünü gösteriyor.
Esenyurt olayı bize şunu gösterdi: DEM Parti değişmek, Türkiyelileşmek zorunda; aksi takdirde var olabilme imkânı yok. CHP de DEM Parti ile ittifakını sonlandırmak, terörle arasına mesafe koymak zorunda; başka seçeneği yok.
Erdoğan ve Bahçeli’nin samimi açıklama ve adımları sürdükçe, Kürtler, terör ve onunla irtibatlı olanlarla aralarına mesafe koyacaklardır. İşte o zaman DEM Parti, CHP, PKK ıssız adada bir başlarına kalacaklardır. Ondan sonra ne AB’nin raporları ne de ABD ve İsrail’in destekleri fayda edecektir.
DEM Parti, özellikle de CHP, o ıssız terör adasından ne kadar erken firar ederse, kendileri için o kadar iyi olacaktır.
HABERE YORUM KAT