1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “PKK Demirtaş’ı Kurban Etti”
“PKK Demirtaş’ı Kurban Etti”

“PKK Demirtaş’ı Kurban Etti”

Kürt siyasetinin önemli isimleri tutuklandıktan sonra, HDP ve PKK’dan yapılan çağrılara rağmen bölge halkı sokakta tepki göstermedi. Bir yoruma göre "PKK Demirtaş dahil Türkiye’de tüm güçleri Suriye için kurban etti."

05 Aralık 2016 Pazartesi 10:53A+A-

“Kırsalda PKK askere saldırdığında şehirde insanlar, ‘Asker, polis baskısı var. PKK intikam alıyor’ sanıyorlardı. O yüzden onları kahraman zannettiler. Ama kapılarına hendekler kazılıp, mayınlar döşenince şehirlerdeki insanlar PKK ile yüzleşti. Hayallerinde kurdukları PKK’yı kapılarında gördükleri zaman, hayallerindeki gibi olmadığını anladılar.”

İsmini vermek istemeyen Diyarbakırlı bir işadamının ağzından dökülen bu birkaç cümle, aslında bugün Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolusunda hemen hemen her kesim tarafından dile getirilen bir görüş... Tabii her zaman yüksek sesle değil. Tıpkı Diyarbakır’da görüştüğümüz birçok kişi gibi…

Soru, PKK çizgisindeki Kürt siyasi hareketinin, Türk solu ile birleşerek yola devam ettiği son siyasi partisi olan HDP’ye, yaklaşık bir aydır yapılan operasyonların bölgedeki yansımaları ile ilgili. Kürt siyasetinin bugüne kadar en önemli figürleri arasında yer alan Selahattin Demirtaş’tan İdris Baluken’e, Ahmet Türk’ten Gültan Kışanak’a kadar birçok isim tutuklu.

HDP’nin Ağrı ve Iğdır hariç yerel seçimlerde kazandığı tüm büyükşehir ve il belediyelerini artık devletin atadığı kayyumlar yönetiyor. HDP ve hatta PKK, özellikle Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanları Gültan Kışanak ve Fırat Anlı'nın tutuklanmasından sonra halkı destek için sokağa, yani kendi tabirleriyle “dayanışmaya” çağırdı. Ama bölge halkının tepkisi, HDP ve Türkiye’nin batısında bölgeyi dikkatle izleyen herkesi şaşırttı. Sokağa çıkan, eylem yapan neredeyse hiç olmadı.

Bilgen: Sebep OHAL

Peki siyaseten Kürt sorununa bundan daha sert yaklaşıldığı, faili meçhullerin yaşandığı, güvenlik güçlerinin eylemlere en sert müdahale ettiği, hatta eylemlerde silah kullandığı dönemlerde bile tepkisini sokakta gösteren Kürt seçmeni, bu defa oy verdiği, “iradem” dediği hareketin sembol isimlerinin de aralarında bulunduğu isimler cezaevinde olduğu hâlde neden sessiz?

Bu sorunun yanıtı, soruyu kime sorduğunuza ve nereden baktığınıza göre değişiyor.

Al Jazeera’nin bu soruyu yönelttiği isimlerden biri Demirtaş ve Yüksekdağ'ın tutuklanmasının ardından, partinin “yüzü” olma görevini üstlenen parti sözcüsü Ayhan Bilgen.

Bilgen sokaklarda görünür bir tepki olmamasını öncelikle Olağanüstü Hâl uygulamasına bağlıyor.

“Pek çok sebep var. Her basın açıklamasından sonra, kamera görüntüsü alınanlarından bazılarının akşam evlerinden polis baskınıyla alınması, çocuklarının bile işten atılması, yani o anki fiili müdahalenin sonrasında da devam etmesi durumu var. Ama tüm bunların içinde en büyük pay, daha önce Cizre, Sur gibi ilçelerde, hayatın devlet eliyle nasıl bir kuşatma altına alınabileceğinin görülmüş olması. Halkın tepki vermesinin imkânsız kılındığı bir ortam egemen kılındı. Hem de o halkın tepkisini organize edecek, o tepkiyi vermeye cesaretlendiren mekanizmalar tasfiye edildi. Eğer burada seçmen davranışı niteliğinde bir değişim aranıyorsa biz gayet tabii bunun farkındayız. Bunu hedefleyen bir muamele ile karşı karşıya olduğumuzu biliyoruz. İnsanlar bıktırılarak, korkutularak bir siyasi tercihten vazgeçirilmeye çalışılıyor.”

Yani Bilgen’e göre, halk tepkili ama bu tepkisini gösteremiyor. Ancak bu durumda akıllara gelen soru 1990’lı yıllarda, yani HEP, DEP döneminde her zaman aktif olan bölge seçmeni, partisini neden yalnız bırakmış gibi görünüyor? Bilgen’in, “Kürt siyasi çizgisinin temsilcisi olarak görülen HDP’ye oy veren seçmene baktığınızda şu anda hiçbir şey olmamış gibi görünmüyor mu size? Nerede bu insanlar?” sorusuna yanıtı, vatandaşın “tedirgin” olduğu şeklinde. Bir de seçmen davranışının değişmiş olabileceği ihtimâlini gündeme getiriyor. 

“Bizim partimize verilen bir mesaj olduğunu düşünüyoruz. Seçmen artık demokratik mücadeleyi, siyaseti, verdiği oyun ne anlama geldiğini yeniden sorguluyor olabilir. Bunları ancak ya anketle ya da gerçek bir seçimle görebilirsiniz. Burada seçmen davranışı değişiyor olabilir. Kürt seçmeni, evet çok duyarlı, çok politik, çabuk reaksiyon veren bir seçmen olabilir, tepkisini net veren bir kitleydi. Belki Kürt seçmeninin de artık sadece sandıkta gidip oyunu kullanmasını beraberinde getiren bir süreç yaşıyor olabiliriz. Bu insanlar, o kemik taban, uzun bir mücadelenin parçası olarak oy veriyorlardı bu partiye. O kitlenin demokratik mücadele umudu kırılıyorsa, bunu bizim düşündüğümüz kadar başkalarının da düşünmesi gerekiyor. Diyelim ki o kemik kitle bize kızıyor, bu kitlenin başka bir partiye gideceğini mi sanıyorlar? Çok ağır eleştirseler de sonuç itibarıyla kendi çocuklarıyız. Ankara’da artık 59 vekilimiz var ve bizden daha fazla şey istiyorlar.”

Türkiye’nin batısı?

Peki ya Türkiyelileşme projesiyle kazanımlar elde edilen Türkiye’nin batısı... Al Jazeera’nin “Türkiye’nin batısında HDP eşittir PKK algısı, hiç bu kadar güçlü olmamıştı” hatırlatmasına Bilgen, “İki kitleye birden hitap etmek zor” yanıtını verdi. Yani bu durumda partinin mevcut söylemleriyle baştan bir proje olarak ortaya koyulduğu gibi, Türkiye’nin batısı ile doğusundan aynı anda oy alması mümkün değil mi? İkisi bir arada olmuyor mu?

“Siyasette risk almak kadar tüm dengeleri gözetmek de hiç bu kadar zor olmamıştır. Siz bir yandan Türkiye’nin batısında size oy vermiş kitleleri gözetmek, bir taraftan da Sur’da, Cizre’de kıyameti koparmak zorundasınız. Biz bu iki kitleye hitap etmenin zorluğunu biliyoruz. Nasıl bir cendereye sokulmak istendiğimizin farkındayız. Ya kimlik odaklı, etnik eksenli bir siyaset yapacaksınız, ya oradan kopacaksınız, sistem içi bir parti haline geleceksiniz. Biz bu dayatmanın farkındayız. Bu dayatmaya rağmen zaten diyoruz ki, ne o olacağız, ne de o olacağız. Siyasette iş, neticesiyle ölçülür, biz de dersimizi alacağız, bize bu muameleyi yapanlar da alacak.”

“HDP yanlışa dur demedi diyen bir kitle var”

HDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan ise sokaktaki sessizlik konusunda Bilgen ile tam tersi görüşte. Kürtlerin bugün değil, Şeyh Sait isyanından bu yana Olağanüstü Hâl koşullarında yaşadığını söyleyen Tan, “Korktu demek bu halka hakaret olur” dedi. 

“Tabii OHAL’in, korkunun belli bir derecede etkisi vardır. Tıpkı geçmiş dönemlerde de olduğu gibi. Ama bu halk, AK Parti’nin, devletin, hükümetin uygulamalarına karşıydı. ‪7 Haziran’da bize yüzde 80 oy verdi. Diyarbakır’dan 12 milletvekilinin 10’unu verdi. Şu an, "AK Parti doğrudur, devlet doğru yoldadır” diyen çok büyük bir kitle yok. Bu çok kesin. Ama “PKK, yanlış yaptı. HDP de bu yanlışa dur diyemedi” diyen çok ciddi bir kitle var, bunu görmek gerek. Bu sessizliğin ana sebebi bu.”

Kürt siyasetinin mutlaka şiddeti dışlaması gerektiğini söyleyen Altan Tan, milat olarak anılması gereken iki önemli tarih olduğunu söylüyor; 21 Mart 2013 yani Abdullah Öcalan'ın mesajının okunduğu, çözüm sürecinin önemli aşamalarından biri olan Nevruz ve HDP'nin 80 milletvekilli kazandığı 7 Haziran 2015 seçimleri.

Fetret Devri benzetmesi 

İsminin verilmesini istemeyen bir HDP’li milletvekili ise bu çizgideki Kürt siyasetine daha farklı bir lider gerektiği görüşünde. Gelinen noktayı Kürt siyasetinde “Fetret Devri" olarak tanımlayan HDP’li vekile göre, bugüne kadar Kürt halkının sorunlarını çözebilecek potansiyelde bir siyasi lider partiyi yönetmedi. 

Al Jazeera, bu soruyu bir de Diyarbakırlılara ve şehrin önde gelen isimlerine sordu. Bir çoğunun yanıtı Altan Tan’ın görüşlerine yakın.

Olağanüstü Hâl nedeniyle tepki göstermenin maliyetinin yüksek olacağını düşünen çok sayıda insan var. Soru, daha önce benzer maliyetleri göze alan HDP seçmeninin bunu neden şimdi yapamadığı? Yanıt ise çoğunlukla bir değişim yaşandığı, HDP ve PKK’nın bunu okuyamadığı şeklinde. Bu maliyetin neden göze alınamadığı ise şehirde yıllardır ticaretle, ama aynı zamanda siyasetle uğraşan bir isim tarafından şöyle ifade ediliyor:

“Artık şehirlileşen Kürtler var. Bir Kürt orta sınıfı ve burjuvazisi gelişti. AKP, burada çok tepkiyle karşılanıyor olabilir. Ama hizmet siyaseti, birlikte yaşam arzusunu güçlendirdi. PKK bunu okuyamadı.”

“PKK, Demirtaş’ı kurban etti”

Şehrin önde gelenlerinden bir başka isim... O da yıllardır bölgenin iş adamlarını zorlayan siyasi atmosferinde ticaret yapmış biri. Ve bölgedeki birçok işadamı gibi siyasi gündemi yakından izliyor, siyasetçilerle yakın temas halinde. İsminin kullanılmasını istemeden yaptığı değerlendirmede şu ifadeleri kullandı:

“Toplumsal değişimi okuyamadılar. 20 yıl önce Diyarbakır’da bir nüfus patlaması oldu. O zamanlar hep meydandaydı insanlar, tepki göstermekten, başlarına gelebilecekleri göze almaktan kaçınmadılar. Ama şimdi insanların kaybedecekleri şeyler var. Artık Kürtlerin de bir orta sınıfı var. Kayyum gelmeden önce çok tartışıldı, ‘Gelecek mi, gelmeyecek mi?’ diye. Sandılar ki, ‘Devlet halkın tepkisini göze alamaz, halka rağmen olmaz.’ Ama oldu. Halk da tepki göstermedi. Çünkü HDP ve PKK şunun farkında değil. Halk, şu anda onlara tepki göstermeyerek, iltimas geçiyor.”

Aynı konuda bir başka değerlendirme de yine isminin kullanılmasını istemeyen ve çok uzun yıllardır bölgenin tamamında faaliyet gösteren bir sivil toplum kuruluşu temsilcisinden geliyor:

“Tepki PKK’ya ve onun siyasetine, 7 Haziran sonrasında yaşananlara. Erdoğan ile beraber ilk defa bu iş silahsız bir şekilde konuşulmaya başlandı. Biz şunu gördük, ‘Kürt meselesi ölmeden konuşulabiliyor. Öcalan’ın mesajı okunabiliyor.’ Bu çok önemliydi. Bunu göremediler, okuyamadılar. Kobani’den cenaze geldiğinde konvoy oluyordu burada. Sur’dan cenaze çıktığında kimse gitmiyordu. Bunu fark etmediler. Oysa örgütün de, HDP’nin de bu sessizliği iyi okuması lâzım. Biz değiştik. Bağımsızlık için ölünür belki ama özerklik için insan ölür mü? Ölmez. İnsanlar böyle düşünüyor ama bunu anlayamadılar. PKK, Demirtaş dahil buradaki güçleri Suriye’ye kurban etti.”

‘Oylar AK Parti’ye kaymıyor’

Peki sonra ne olacak… Tüm bu yaşananlar bölgenin siyasi duruşunu değiştirecek mi? Bu sorunun ortak yanıtı da “Hayır”.

Seçmenin kırgın ya da küskün olduğu noktasında birleşiyor yapılan tüm değerlendirmeler. Ama AK Parti’nin de bu durumu yanlış okuduğu ve seçmenin kendisine kaydığını düşündüğü yönünde bir algı da var.

Ancak herkesin birleştiği ortak bir nokta var, “Bu, halk HDP’yi bıraktı anlamına gelmiyor.” Hem işi gereği hem de içinde olduğu sivil toplum kuruluşu ile vatandaş ile yakın temas içinde olan şehrin önde gelen isimlerinden biri, bu durumu şu sözlerle anlattı:

“İnsanlar PKK’ya öfkeli. HDP’ye ise kırgın. Ancak bu HDP’yi bıraktığı anlamına gelmiyor. Bugün seçim olsa sandığa gitme oranı çok düşer, sandığa gitmeyebilir. Ama giderse de oyunu yine büyük çoğunlukla HDP’den yana kullanır. Güvenlik politikalarının egemen olması halkı AKP’den de uzaklaştırıyor.”

Bölge halkının oyunun değişip değişmediği sorusuna verilen yanıtlar arasında AK Parti ile MHP arasındaki işbirliğinin bölgede yarattığı yankı da dikkat çekiyor. AK Parti’nin son dönemde izlediği güvenlik politikalarının yanına, birlikte hareket ettiği MHP’nin “acaba” bile demeyeceği siyasetini eklemesi durumunda bölgedeki oy potansiyelini kaybedeceğine kesin gözüyle bakılıyor.

Gonca Şenay / Al Jazeera

 

HABERE YORUM KAT

2 Yorum