Pimi çekilmiş bomba
Elazığ'da dört askerimizin hayatına mal olan el bombası, belki başka kazaların veya hataların da sembolü. Önce dört askerimize Allah'tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı dileyelim. Olayın kendisine gelince. Taraf'ın verdiği haber doğru ise dört vatan evladının hayatına mal olan bu hata, askerî kayıtlara "eğitim zayiatı" olarak geçecek.
Eğitim araçları öldürücü silahlar olunca, eğitim de riskli bir hale giriyor. El bombası kolay taşınan ve kullanılan bir mühimmat. İşaret parmağının girebileceği kadar bir halkanın tuttuğu pimi çıkarttığınız zaman, el bombasının içindeki düzenek işlemeye başlıyor ve bu düzenek pimi çektikten, gerilip elinizdekini en uzağa atabileceğiniz birkaç saniyeye ayarlı. İçerideki patlayıcı bu kısa zamanın sonunda ateşleniyor ve bombanın etrafında pasta dilimi gibi duran parçalardan her biri patlamayla birlikte bir kurşun gibi sağa sola dağılıyor.
Kaybettiğimiz dört asker, bir tek bombanın yol açacağı tahribat hakkında fikir veriyor. Bu faciadaki hata ise nöbetçi subaya ait. Elde pimi çekilmiş bomba ile askerin dayanabildiği süre, emri veren subayın öngördüğünden az: Sadece 20 dakika. Hata ise şurada: Böyle bir eğitim ve cezalandırma yöntemi yok. Subayın uyguladığı ceza, her şeyden önce sağduyuya aykırı.
"Demokratikleşme açılımı" pimi çekilmiş el bombasının hükümetin eline verilmesine benziyor. Bomba "Kürt sorunu"nun kendisi. Hükümet bu bombayı düzeneği harekete geçmiş biçimde sükunetle elinde tutacak. Mandalı sıkı sıkı kapalı tutarak bombanın patlamasını engelleyecek. Sonra aynı sükunet içinde bombanın düzeneğini çözecek ve etkisiz hale getirecek.
Herkese hakkını verelim. Bu bombayı ne icat eden, ne eline alan ne de pimini çeken hükümet değil. Bu bomba patlarsa sadece hükümet değil, hepimiz zarar göreceğiz. Hükümetin elindeki bu bombayı bırakması için yapılan baskıların, dengesini kaybedip elinden düşürmesi için vurulan her darbenin sağduyuya aykırı olduğunu fark etmek zorundayız. Herkes ağzından çıkan söze, sesinin tonuna ve söz söylerken elinin-kolunun hareketine hakim olmalı.
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, yayımladığı Zafer Haftası mesajı içinde yer alan şu cümlenin ne anlama geldiğini acaba kendisi biliyor mu? Genelkurmay Başkanı mesajında "TSK'nın kültürel farklılıklara saygılı" olduğunu belirttikten sonra şunu söylüyor: "Ancak kültürel farklılıkların siyasallaştırılmasını, başka bir ifadeyle siyasal temsil aracı olmasını, toplumsal siyasal kimlik unsuru haline getirilmesini Türkiye Cumhuriyeti Anayasası içinde mümkün görmez." Bu bir anayasa yorumu. Cümleye eğildiğiniz zaman iddialı olduğu da ortada. Peki TSK'nın başındaki bu komutanın yaptığı bu anayasa yorumu doğru mu? Allah aşkına Anayasa'nın neresinde "kültürel farklılıkların siyasallaştırılması"na itiraz var? Cümle içinden ayıklayarak muhakemeyi izleyelim. Karşı olabilirsiniz ama "kültürel farklılıkların ... toplumsal kimlik unsuru haline gelmesini" hangi anayasal hüküm ile ve hangi güçle engelleyebilirsiniz. Daha ötesi, böyle bir şey mümkün mü? Kastedilen şeyin "etnik kültürel farklılıklar" olduğu aşikar; ama metinde sadece "kültürel farklılıklar" diyor. Kısaca "etnik" nitelik taşımayan bütün "kültürel farklılıklar"a da bir yasaklama geliyor. Elinde sayısız el bombası bulunan ve pimi çekilmiş tehlikeli bir bomba da hükümetin elinde iken "kültürel farklılıklara" karşı çıkan bir ordunun söz söylediği ülkede hangi sorunu çözebilirsiniz?
İlker Başbuğ'un muradının her türlü "kültürel farklılıklar" olmadığını biliyorum. Aynı şekilde askerinin eline pimini çekip el bombasını veren komutanın kastının da o askerin hayatı olmadığını bilmemiz sonucu değiştirmiyor. Dört ciğerpare hayatını kaybediyor.
Öğretmen elindeki cetvelle vurur, polis copunu kullanır, asker pimini çekip askerin eline bombayı tutuşturur. Bunlarla bir yere varılmadığı ortada değil mi? Hükümetin elindeki tek araç ikna yeteneği. 25 yıldır yaşananlar ve yapılanlar üzerine kendi içinde bir özeleştiriden geçen ordu da, bu safhada hiç olmazsa elindeki bombalara sahip çıksın ve sorunu çözmeye çalışanlara susarak katkıda bulunsun.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT