Pervasızlığın böylesi...
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Ergin dün sabah Ergenekon iddianamesiyle ilgili kimi teknik açıklamalar yaptı.
Türk basını günlerdir bu açıklamaları ‘İddianame açıklanacak’ diye duyuruyor. Oysa iddianameler açıklanmaz, mahkemede şüphelilerin yüzüne okunur ve bu yolla aleniyet kazanır.
Kanuna göre iddianameyi mahkemede şüphelilerin yüzüne karşı okunmadan yayımlamak yasaktır ama biz gazeteciler bu yasağın etrafından dolaşabilmek için elimizden geleni yaparız; çünkü, kamuoyunun haber alma hakkı da en az o şüphelilerin kendilerine yönelik suçlamaları birinci elden duymaları hakkı kadar önemli bir haktır.
İddianame neredeyse 2500 sayfa. Şimdi mahkeme bu iddianameyi teknik açıdan denetliyor. Eğer önemli bir eksik görmezse iddianame kabul edilecek ve Ergenekon davası da resmen açılmış olacak.
Davanın resmen açılması demek, iddianame ve eklerinin (ki eklerin milyon sayfaya ulaştığı söyleniyor) şüphelilerin avukatlarına teslim edilmesi demek. İşte o andan itibaren gazeteler iddianameden doğru-yanlış sızan bilgi kırıntıları yerine gerçek metin üzerinden yayınlar yapmaya başlayacaklar.
Biz de iddianamenin içeriğine ilişkin kimi yayınlar yapıyoruz ama bence en sağlıklısı davanın resmen açılmasını, yani iddianamenin kabulünü beklemek. Her şey o zaman daha da netlik kazanacak.
Bu Ergenekon soruşturması ve onun yankıları her bakımdan ülkemizde bazı ilklerin yaşanmasına neden oldu. Benim açımdan en vahim ‘ilk’ ise önce soruşturmaya, sonra da davaya yönelik kimi pervasız tutumlar. Pervasızlığın dikâlâsını maalesef anamuhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi yaptı. Önce partinin lideri, ‘Başbakan Ergenekon’un savcısıysa ben de avukatıyım’ dedi ve partisini bir adli suç soruşturmasının resmen tarafı haline getirdi. Ve dün de bu partinin bir başka yetkili ismi, henüz ortada olmayan iddianame için ‘Dağ fare doğurdu’ dedi, diyebildi.
Hükümetin bir adli soruşturmada taraf olduğunu öne sürmek ve bunu eleştirmek başka bir şeydir, sizin taraf olduğunuzu ilan etmeniz başka bir şeydir. Deniz Baykal’ın bu ayrımı bilecek kadar siyasi tecrübesi de var, 12 Eylül dönemindeki avukatlık günlerinden ötürü hukuki tecrübesi de var.
Onur Öymen’in ‘Dağ fare doğurdu’ demesi, siyasetin çektiği konu sıkıntısının bir sonucu olabilir. Türkiye’de siyaset artık adli soruşturmalar üzerinden de yapılacaksa, savcılarımız ve belki yarın hâkimlerimiz siyasi tartışmaların tarafıymış gibi takdim edilmeye başlanacaksa durumumuz çok ama çok vahim demektir.
Yargıyı siyasallaştırma konusunda anamuhalefetin öncülük yapması görülmüş şey değil. O CHP, kapatma davasını açan Başsavcı’ya yönelik ve bazıları eleştiri sınırlarını bir hayli aşan söylemleri eleştirdi ama şimdi aynı şeyi kendisi yapıyor, Ergenekon savcılarını yıpratıyor.
Üstelik bu pervasızlık bitecek ve aklıselim hâkim olacak gibi de değil. Korkarım Türkiye çok kötü bir yola girdi, yargısını siyaset arenasında tartışıyor. Siyasal içerikli davalarda bu çeşit tartışmalar, üsluba dikkat etmek kaydıyla, bir ölçüde normal karşılansa bile adli suç soruşturmalarının ve davalarının aynı çeşit tartışmalara kurban edilmesi, üstelik feci bir üsluba terk edilmesi bence çok kötü bir şey.
Ne olacak, yarın da cinayet davalarını, basit suç çetesi davalarını mı tartışacak siyaset?
Bitsin bu pervasızlık.
RADİKAL
YAZIYA YORUM KAT