Perşembe’nin gelişi...
Son kaset skandalıyla birlikte MHP’de deyim yerindeyse tam bir tsunami yaşandı. Devlet Bahçeli’nin A takımı istifa etmek zorunda kaldı. Bahçeli daha önce olduğu gibi yine kasetlerin arkasında “okyanus ötesi ve hükümetin olduğunu” iddia etti. Bugün Bahçeli’nin bu iddialarının gerçekliğini ve MHP’de yaşanan kırılmaları irdeleyeceğim.
Milliyetçi Hareket Partisi Alparslan Türkeş önderliğinde Türk-İslam sentezi üzerine kurulmuş, milliyetçi-muhafazakâr değerler üzerinden siyaset yapan bir partiydi. Türkeş’in ölümü, partide ilk kırılmanın yaşanmasına neden oldu. (BBP’yi saymazsak.) Türkeş sonrası ilk kongrede “illegalite ilan edilip” sandalyeler havada uçuştu, kongre yarıda kesildi. Ardından Genel Başkanlık koltuğuna Devlet Bahçeli oturdu. Sular durulur gibi oldu.
Öcalan’ın yakalanması rüzgarıyla 1999 seçime giden Türkiye’de MHP, tahminlerinin ötesinde oy olarak iktidara ortak oldu. İç çatışmalar bir süreliğine de olsa rafa kaldırıldı. Ancak iktidar da MHP’ye yaramadı. MHP’li bazı bakanlar hakkındaki yolsuzluk iddiaları, başarısız geçen iktidar dönemi, MHP’ye pahalıya mal oldu. 3 Kasım 2002 seçimlerinde MHP ve hükümetin diğer ortakları sandıkta hezimete uğrayıp, meclise giremediler. Bahçeli, hezimetinin ardından kameralar karşısına geçip istifa ettiğini açıkladı.
Uzun bir süre ortalıkta görünmeyen, sessiz kalmayı yeğleyen Bahçeli’nin bu kararından vazgeçtiğini açıklaması ise parti içi tansiyonu bir kez daha yükseltti. Maneviyatçı-mukaddesatçı çizgi, Bahçeli ve ekibiyle parti içi mücadeleye başladı.
MHP’deki ikinci büyük kırılma bu mücadelenin ardından yaşandı. Bahçeli’nin uzun süren sessizliğinin nedeni anlaşıldı. Kendisine rakip olabilecek isimleri ve yakınlarını seçim hezimetinin sorumlusu ilan edip, partiden uzaklaştırdı. Yerlerine ise bugün kasetleri ortalığa saçılan isimlerden bazıları getirildi.
Partideki mücadele 2007 seçimleri öncesine kadar devam etti. Listelerin hazırlanmasıyla, Bahçeli ve çizgisi, partide kalan son maneviyatçımukaddesatçı isimleri ve kendilerine rakip olabilecek ülkücüleri tasfiye etti.
Tasfiye seçime yansıdı. MHP, Doğu ve İç Anadolu’daki kalelerini AKP’ye kaptırdı. Aynı dönemde PKK’nın yaptığı “şike baskınları” sonucu onlarca askerin şehit olmasıyla MHP, şaşırtıcı şekilde sahillerdeki oyunu artırdı. Sahillerden gelen bu şaşırtıcı sonuç MHP’yi hızla ulusalcı çizgiye itti. 12 Eylül referandumu ise tam bir turnusol kağıdı vazifesi gördü. Ülkücü camia referandumla katillerini ve işkencecilerini yargılamayı beklerken, MHP, katillerinin ve işkencecilerinin yanında yer almayı tercih etti. Bu tutum tasfiye edilen ülkücülerin tepkisini çekti. Bahçeli ve ekibi hedef tahtasına oturtuldu. Kendilerine gerekli cevabın, 12 Eylül günü verileceği açıklandı.
O cevap 12 Eylül günü verildi. MHP’nin kalelerinden ezici çoğunlukla “evet” çıktı. Bahçeli ve ekibi eski dava arkadaşlarına ağza alınmayacak sözler sarf etmeye başladı. Bu hakaretler bardağı taşıran son damla oldu. MHP’de sesiz ama derinden bir “iç savaş” başladı.
Kasetleri yayımlayan site, Bahçeli’yi A takımının çarpık ilişkileri konusunda aylar öncesinden uyardıklarını açıkladılar. Anlaşılan, 12 Haziran seçim listelerinin hazırlanması öncesi Bahçeli, kasetler konusunda uyarılmış. Bahçeli’den istenen bu isimlerin listelerde yer almaması. Bahçeli sitenin “aylar önce bilgilendirdik” iddiasını bu güne kadar yalanlamadı. Tüm ub bilgilerin ardından uyarıların dikkate alınmamasıyla kasetlerin “son çare” olarak servis edildiği ortaya çıkıyor. Bahçeli’nin “kasetlerin arkasında okyanus ötesi ve AKP var” iddiaları yerine, kendisine uyarıyı yapanların kim olduğunu açıklaması gerekiyor. Gerçeğe ancak bu isimler üzerinden gidebiliriz.
Bahçeli’nin bu isimler konusunda neden sessiz kaldığıyla ilgili görüştüğüm eski MHP’lilerin ortak fikri, Bahçeli’nin karşı tarafın elinde ne kadar bilgi olduğunu tahmin edememesi. Kaset sürecinde yaptığı açıklamalarla zor durumda kalan Bahçeli, tekrar aynı sahneyi yaşamamak için “beni kimse uyarmadı” diyemiyor.
2002 seçimleri sonrası partiden tasfiye olan bir isim ise Bahçeli’nin “İstifa etmeyeceğim, istifaları kabul etmeyeceğim” restine rağmen, önceki gün ardı ardına yaşanan istifaları, korkulan başka bir kaset ihtimaline bağlıyor. İddiasına göre bu ihtimal, genel merkezi kara kara düşündürüyor. Görüştüğüm kişi sitenin elinde kasetinin olduğundan korkulan ismi benimle paylaştı. Tabii kasetin içeriğinden de bahsetti. Korkulan kasetle ilgili anlattıkları burada yazamayacağım kadar iğrenç.
Son olarak şunu da söyleyeyim. Kasetlerin ardından MHP oylarının AKP’ye kayacağı iddiasının da doğru olmadığını düşünüyorum. Gerekçem çok basit; 2002 yılından itibaren, AK Partiye oy verecek muhafazakar-maneviyatçı ülkücüler, MHP’den koptular. Son büyük kopuş ise 12 Eylül referandumuyla gerçekleşti. Ulusalcı çizgiye kayan MHP’de, AKP’ye oy verecek taban kalmadığı gibi, kasetlerden dolayı karar değiştiren seçmenin adresi AKP değil büyük oranda CHP olacaktır.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT