1. YAZARLAR

  2. M. HASİP YOKUŞ

  3. Pençe – Kaplan Operasyonları Neyi Hedefliyor?
M. HASİP YOKUŞ

M. HASİP YOKUŞ

Yazarın Tüm Yazıları >

Pençe – Kaplan Operasyonları Neyi Hedefliyor?

10 Temmuz 2020 Cuma 15:23A+A-

15 Haziran gecesi Milli Savunma Bakanlığı tarafından Pençe-Kartal operasyonunun başladığı haberi muhtemelen birçok kişi tarafından sıradan ve bilindik bir haber olarak algılandı. Mayıs 1984 yılında Irak’ın Kuzeyine namı diğer Irak Kürdistanı’na “Sıcak Takip Operasyonu” ismiyle başlatılan ve yaklaşık 6 ay devam eden operasyonun üzerinden 35 yılı aşkın bir zaman geçti. Bu 35 yıllık süre zarfında; Süpürge, Çelik, Çekiç, Güneş, Atmaca, Kararlılık ve daha onlarca sınır ötesi harekât ve sayısını bilemediğimiz kadar da hava operasyonu gerçekleştirildi. Dolayısıyla bu harekâtın da Mart 2018 tarihinden beri bölgede devam eden Kararlılık Harekatı’nın bir devamı olan rutin operasyonlardan biri gibi algılanması doğaldır. Ancak, bu operasyonun muhtevası ve icra edilme biçimiyle öncekilerden çok daha farklı olduğunu belirtmekte fayda var. Şöyle ki;

- İlk kez böylesine kapsamlı bir operasyon düzenleniyor. Son iki yılda Hakkâri’den başlayarak Güney’de Musul’a, Doğu’da Süleymaniye’ye kadar PKK kamplarının bulunduğu tüm alanların civarındaki stratejik noktalarda askeri üsler oluşturulmuştu. Dolayısıyla bu operasyonun uzun bir hazırlık döneminden sonra ve sonuç alıcı bir şekilde planlandığı söylenebilir. 

- Irak hükümeti yetkililerinden cılız bazı tepkiler duyulsa da bu operasyonun İran ve Irak’la bir mutabakat içerisinde yürütüldüğü anlaşılmaktadır. İran, önceki operasyonlarda başı sıkışan PKK’nin kendi iç bölgelerine sızmasına göz yumuyordu. Ancak, bu kez Irak sınırı boyunca yerleştirdiği Pasdarlar ve topçu birlikleriyle uzunca bir süredir İran’da faaliyet yürütmemesi kaydıyla göz yumduğu PKK’nin İran kolu olan PJAK mevzilerini Türkiye ile eş zamanlı olarak vurmaya başladı.

- Kürdistan Bölge Hükümeti yetkilileri Türkiye’nin operasyonuna desteklerini açıkça ifade etmektedirler. 25 Eylül 2017 yılında Irak Kürt Bölgesinde yapılan bağımsızlık referandumu sonrası gerilen ilişkiye rağmen verilen bu desteğin kerhen olmadığı, PKK’nin bölgenin huzur ve güvenini tehdit eden zararlı bir oluşum olduğu, kendi savaşını gidip başka yerde yapması gerektiği şeklindeki açıklamalarla PKK’nin bölgedeki varlığına esastan karşı olduklarını her fırsatta dile getiriyorlar.

Çözüm Süreci sona erdikten sonra Türkiye, PKK’ye karşı içeride yürüttüğü operasyonlara aynı kararlılıkla Irak’ın kuzeyinde de devam etmektedir. Gerçekten de PKK’nin moral açısından varlığını hissettirmeye en fazla ihtiyaç duyduğu bu süreç boyunca; orman işçisi bazı köylülerin geçiş yoluna mayın yerleştirme, havaların ısınmasıyla birlikte bazı bölgelerde çıkan orman yangınlarını üstlenme şeklindeki ucuz bazı olayları saymazsak; eylem yapma kapasitesinin büyük oranda çökertildiğini söylemek abartı değildir.

Irak Kürdistanı’nda yürütülen böylesine muhtevalı bir operasyonun PKK’nin bölgeden temizlenmesiyle sınırlı kalmayacağı, Türkiye’nin İran ve Irakla danışıklı bir şekilde Bölgesel Kürt Yönetimini ortadan kaldırmayı hedeflediği, dahası, misakı milli sınırları içerisinde yer alan Musul vilayetinin ilhak edileceği şeklinde söylentiler mevcut. Bu söylentilerin gerçeklik payının olmadığını kabul etmekle birlikte; Suriye’de, Libya’da, Katar’da olduğu gibi, güvenlik duvarını sınırlarının ötesinde örme stratejisi izleyen Türkiye’nin, PKK tehdidi devam ettiği sürece bölgeyi kolayca terk etmeyeceğini öngörmek mümkün.

Bununla birlikte sözünü ettiğimiz bu ülkelerin tümünde, emperyalist müdahalelerle gittikçe kaotik bir hal alan etnik ve mezhepsel fayların derinleştiği ve bir kördüğüme dönüştüğünü görmek lazım. 1900’lü yılların şartlarında ihdas edilen bu ulus devletlerin artık dikiş tutmadığı, başarılı olsa bile askeri operasyonların da sonsuza dek sürdürülemeyeceği bir hakikattir. Napolyon’a atfedilen bir söz vardır: “Kılıçla her şeyi yapabilirsiniz ama kılıcın üzerine oturamazsınız.”  Hiçbir iktidar, salt şiddetle, iktidarın gücüyle toplumları ilelebet yönetemez. Nitekim bahse konu ülkelerin önceki yönetimlerini hatırlayınız; Irak'ta Saddam, Suriye'de Esad, Libya'da Kaddafi... Hangi yönetici bunlar kadar despot ve zalim olabilir. Hangi yönetim bunların sergilediği şekilde baskıcı ve otoriter olabilir. Ama görüyorsunuz ki şu anda hepsinin yerinde yeller esiyor.

Evet, halihazırda Türkiye'nin bu üç ülkede askeri operasyonları devam ediyor. Karşı tarafın "kötü"lerden oluştuğuna da şüphe yok. Ancak, karşı tarafın negatifliği bizim iyi ve doğru şeyler yaptığımızı garanti etmez. Özetle diyeceğim şu; hangi teknolojik üstünlüğe veya askeri başarıya sahip olursanız olun bunu hakkaniyetle ve adaletle meczetmediğiniz sürece Allah katında da, insanlar nezdinde de bir anlamı olmayacağı gibi, kalıcı olması da mümkün değildir.

YAZIYA YORUM KAT

4 Yorum