Peki Ya Suriye'den Türkiye'ye Getirilen Silâhlar?
Hemen her gün şöyle haberlerle karşılaşıyoruz: Yurt içinde PKK'ye karşı düzenlenen operasyonlarda x adet roket atar silâhı, y adet anti-tank roket başlığı, z uzun namlulu silâh, t adet av tüfeği, a adet dipçik, b adet şarjör, c adet el bombası, çok sayıda bu silâhlara uygun mühimmat ve irili ufaklı patlayıcı madde ele geçirildi. Ele geçirilen binlerce silah ve mühimmat... Bunun bir de henüz ele geçirilmemiş olanları var.
Silâh bırakması beklenen örgüt, roketatarlarla, uzun namlulu silâhlarla saldırıyor. Şehir merkezlerinde örgütün gençlik yapılanmasına mensup kişiler gündüz vakti yüzlerinde maskelerle, omuzlarında roketatarlarla görüntüleniyor. Açılan hendekleri kapatmakla görevli güvenlik güçlerine uzun namlulu silâhlar ve roketatarlarla ateş ediliyor. Bahsettiğimiz yer iç savaşın devam ettiği Suriye falan değil sakın yanlış anlaşılmasın, Türkiye.
Millî Güvenlik Kurulu'na sunulan rapora göre, örgütün şehir yapılanması sadece Doğu ve Güneydoğu'da 80 bin uzun namlulu silâh depolamış. Hayır, IŞİD'le savaştıklarını iddia ettikleri Suriye'ye değil, Türkiye'ye... Kıyamet kopuyor, devlet niye operasyon yapıyor diye. Bir elinde beyaz bayrak, öteki elinde roketatar taşıyanlar 'barış yürüyüşleri'nde boy gösteriyor aktivizm sporu niyetine. Ruhsatsız tek bir tabanca bulundurmanın dahi yasak olduğu normal bir ülkede böyle bir örgüte operasyon düzenlenmeyecekse ne yapılacak? Şaka değil, roketatarıyla, el bombasıyla, keleşleriyle, pompalı tüfekleriyle, mühimmatıyla, devasa bir cephaneden bahsediyoruz.
Peki bu silâhlar nereden geliyor?
HDP'nin Şırnak milletvekili Faysal Sarıyıldız'ın PKK için silâh kaçakçılığı yaptığına ilişkin başlatılan soruşturmada MOBESE görüntülerini inceleyerek şüphelilerin ifadelerini alan Şanlıurfa Başsavcılığı'nın, Sarıyıldız'ın silâhları teslim almak üzere İsmail Çelik ve Halil Merçi adlı iki silâh kaçakçısı ile buluştuğu sonucuna vardığı bir süre önce medyaya yansımıştı. Söz konusu kuryelerin sorgu sırasında söyledikleri, yukarıdaki sorunun cevabı açısından da önemli.
Şöyle diyor Çelik: “Son iki yıldır Suriye'den Türkiye'ye aşırı bir şekilde silâh sevkiyatında artış oldu. Öyle ki hemen hemen her akşam silâh patlayıcı geçiriliyor. Bu işi sadece PKK/KCK terör örgütü yaptırıyor burada. Türkiye'den de Ceylanpınar'da teslimat yapılıyor. Yakalandığımız gün bu mühimmatların 5 katı büyüklüğünde mühimmatı alıp Suruç'tan gelecek PKK/KCK terör örgütü mensuplarına verecektik.”.
Meriç'in ifadesinden bir kısım ise şu şekilde: “Ceylanpınar'da sınır hatlarında kaçakçılık faaliyetleri yapmaktayım. Kaçakçılığı PKK/KCK terör örgütü adına para karşılığı yaparım. Evimde yakalamış olduğunuz mühimmatların tamamını para karşılığı Suriye'den getirip PKK'nın Suruç yapılanmasına aktarmak üzere aldım. Evime yerleştirdim. Siz yakalamasa idiniz PKK'nın Suruç kadrosundan gelenler bizden teslim alacaktı. PKK/KCK terör örgütü bu mühimmatları Suruç ve Diyarbakır'da depoluyor.”.
Artık Suriye'den Türkiye'ye getirilen bu silâhlar, İran'dan mı alındı, yoksa Esed'den mi, veyahut da IŞİD'le savaşsınlar diye ABD liderliğindeki koalisyon ülkelerinin PYD'ye gönderdiği silâhlardan mı tırtıklandı bilemiyoruz. Bu bilgiyi belki “Suriye”, “silâh” falan deyince, hepimizin aklına 'usta' gazeteciliğiyle gelen Cumhuriyet Gazetesi'nde buluruz sanıyoruz ama maalesef.
ABD'den İngiltere'ye, Fransa'dan, Almanya'dan Rusya'ya neredeyse Suriye'ye silâh taşımayan hiçbir ülkenin kalmadığı bir ortamda, “MİT Türkiye'den Suriye'ye silâh taşıyor.” diye bas bas bağırarak sözüm ona 'objektif habercilik' yapan gazetede, Faysal Sarıyıldız'ın söz konusu haberi yalanlamasının haricinde tek bir haber yok. Genel Yayın Yönetmeni sosyal medyada “Türkiye IŞİD'e silâh taşıyor.” diye bas bas bağırırken söz konusu yalanı sayfalarına bile taşıyamayan ve sadece “Türkiye Suriye'ye silah taşıyor.” diyebilen, kendi sayfalarında Ahmet Şık'ın da komik bir şekilde Can Dündar'ı yalanlarcasına “İşte bakın, silâhlar Ensar eş-Şam'a gidiyormuş.” diyerek ABD'nin bile en ılımlı muhalif gruplar arasında gösterdiği bir grubu işaret eden ve bu bir dediği diğer dediğini tutmayan komediye de gazetecilik diyen Cumhuriyet, dün ne hikmetse Silopi'de roketatarlarla güvenlik güçlerine ateş açanların 'sivil ve silâhsız' olduğunu iddia eden Faysal Sarıyıldız'ın sözlerine itibar edip yayınlıyor ama ne Sarıyıldız'ın medyaya düşen görüntülerine ne savcılıkta sorgulanan silâh kaçakçılarının Suriye'den Türkiye'ye taşınan silâhlara ilişkin cümlelerine önem vermemiş. Yani kime taşıdığı hakkında zerre kadar fikirleri olmadığı hâlde, Türkiye Suriye'ye silâh taşıyorsa bunu haber yapıp Türkiye'nin Lahey'de yargılanmasını, kendilerinin de Pulitzer ödülü almasını beklemek gazetecilik, ama bir iç savaş ortamından Türkiye'ye taşınan silâhları görmek değil.
Yalan dolan, cımbızlama editoryal bakış, canının istediğini yazıp istemediğini yazmama, bir de üzerine alkış bekleme; işte size gazetecilik. Ve işte Kemalizm sevdalısı, eski TC'nin yılmaz savunucu, Cumhuriyet Gazetesi'nin esas tehlikenin farkına varamayıp geldiği nokta: Can Dündar'ın liderliğinde, FETÖ sponsorluğunda PKK propagandası...
Aysel Tuğluk'un geçtiğimiz sonbaharda, seküler güçleri hızla sorumluluk almaya çağırmasından sonra hiç şaşırtıcı değil. Zamanında Gezi'ye destek vermeyen PKK'ye hükûmeti düşüremedikleri için gönül koyan Zekeriya Öz gibi Gülencileri gördükten sonra hiç garip değil. Duran Kalkan'ın bu hafta TSK'ya akıl verecek kadar niyetini açık edip “Ordu kendini kullandırtmasın. Ben vatan koruyucusuyum diyordu. Vatan AKP mi?” demesine de şahit olduktan sonra hiç değil.
Silâh yüzbinlerce insanın katili terörist bir diktatörü devirmeye çalışan ve canını, çocuklarını, toprağını korumaya çalışan muhaliflere gidiyorsa suç, bir iç savaş ortamından memleketin en çok oyunu alan AK Parti'nin yönettiği Türkiye'ye geliyorsa değil.
Yeni Şafak
YAZIYA YORUM KAT