Peçe takmak mecburi mi?
Risalet öncesi dönemde de sonrasında da kadınların peçe taktıklarına dair tarihi aktarımlar ve hadisler mevcuttur. Biz bu yazıda her iki dönemde de peçe takıldığına dair nakilleri ele alıp değerlendireceğiz.
Peçe kelimesi İtalyanca “pezzeto”dan gelmektedir.1 İslam öncesi Araplarda peçeye karşılık olarak burku’, nikab, lisam, nifam gibi kelimeler kullanılmaktaydı.2 Bu kelimelerden burku’ Tevbe b. Humeyyir’in bir beyitinde fiil formunda şöyle kullanılmaktadır:
إِذا مَا جِئْت ليلى تبرقعت فقد
... رَابَنِي مِنْهَا الْغَدَاة سفورها 3
Leyla’nın yanına geldiğimde peçe takmıştı.
Sabah yüzünü açması beni ondan şüphelendirdi.
Kadınlara ek olarak, Ukaz panayırına gelen zengin erkek tüccarlar da yol kesicilerin onları mağdur etmelerini önlemek amacıyla tanınmamak için peçe örterlerdi.4 Dolayısıyla yüz örtmek kadınlara has olmayıp, can tehlikesi taşıyan tüccarların da yaptığı bir şeydi.
Ukaz panayırında bir kadından peçesini açmasının istenmesi Ficar savaşlarının sebepleri arasında sayılırken, İslami dönemde –tesettür ayetlerinin inişinden önce vuku bulan5- bir kadının yüzünün cebren açılması nedeniyle de Benî Kaynuka Yahudileri ile Müslümanlar savaşmıştır.6 Anlaşılan Araplar, peçeye İslam öncesi dönemde de sonrasında da aşina.
Yukarıda söz ettiğimiz Benî Kaynuka ile yaşanan sorunda peçenin rolüne ek olarak İslami dönemden örneklerle devam edelim: Hz. Hüseyin’in kızı Sükeyne’nin yüz örtüsü kullanmadığını ve bundan dolayı o günün Müslümanlarının onu ayıpladığını belirten Muhammed Hamidullah (1908-2002), bunu o dönemde Müslüman hanımların peçe taktığına delil olarak göstermektedir.7 Ne var ki bu aktarımdan o dönemdeki Müslüman hanımların ibadet olarak mı, âdet olarak mı peçe taktıkları net olarak anlaşılmadığı gibi, yüzü açık olanın sadece ayıplanması “peçenin âdet olduğu görüşünü” teyit etmektedir. Buharî'deki, “İhramlı kadın yüzünü örtmez, eldiven de giymez.”8 şeklindeki rivayetten yola çıkılarak yüz örtmenin ibadet değil âdet olduğu da söylenebilir. İbadet olsaydı -ibadet sırasında avret yerlerinin örtülmesi gerektiği dikkate alındığında- yüzün açık olması doğru olmazdı.
Müslüman bir bayanın yüzünü açık tutmasının fıtrat bozukluğu olduğu iddiasına gelince, hac ve namazda İslam yüz açmayı vacip kılmışken, bu iki rükûnda yüzü açmanın, insanın tabiatını bozup, onu günaha götürdüğü nasıl söylenebilir? Bu ne şaşkınca bir akıl yürütmedir!9
Peçe takmaya getirilen delillerden birisi de Hz. Ayşe’den yapılan şu aktarımdır: “Mümin kadınlar Rasulullah (s) ile birlikte sabah namazlarını, bürgülerine sarılmış olarak kılarlardı. Sonra, namazlarını kılınca evlerine dönerlerdi de bu esnada karanlıktan dolayı kimse de onları tanıyamazdı.”10 Demek ki alacakaranlık olmasaydı, o mümin kadınlar tanınabilecekti.11
Gerek İslam öncesi gerekse sonrası dönemde bazı kadınların gözlerini kapamaksızın yüzlerini örttükleri nakillerden anlaşılmaktadır. Ancak bu amel ibadet değil âdettir. Çünkü ibadet nassla sabit olur.12 Mümin hanımlar evde ve dışarıda, toplumun bir üyesi olarak faaliyet içinde olacaktır; bu da el ve yüzlerinin açık olmasını gerekli kılmaktadır, bunların da kapatılması halinde kadınlara daha fazla yük verilmiş olacaktır, din bunu istememiştir.13
Her ne kadar “Peçe dinî emir değil âdettir.” desek de, Karadavi’nin de söylediği gibi, “Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler.” (Nur, 24: 31) ayetini yorumlayan bazı alimler, kadınların yüz ve ellerini de örtmeleri gerektiği görüşünü benimsemekte ve bu ayetle birlikte görüşlerini Kur'an’dan ve hadisten kendi bakış açılarını desteklediklerini düşündükleri deliller getirerek desteklemektedirler. Pakistan, Hindistan, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinden alimlerin de bir kısmı bu doğrultuda görüş belirtmektedir.14 Dolayısıyla peçe takmak bir tercih olarak görülebilir. Buna rağmen, peçe takanları kınamak fakat gerdanlığını açıkta bırakanların yaptığı yanlışı görmezden gelmek asla tutarlı değildir.
Dipnotlar:
1-Bağcı, Musa, “Adetler ve İbadetler Arasında Peçe Sorunu”, Dicle Üniv. İlah. Fak. Derg., c. 8, S. 2, Diyarbakır, 2006, s. 21.
2-A.g.m., s. 22.
3-Semânî, Ahmed el-Mervezî (ö. h489), Tefsiru’l-Kur'an, Daru’l-Vatan, Riyad, 1997, VI, 158.
4-Hamidullah, Muhammed, İslâm Peygamberi, 2. c., (çev: Salih Tuğ), İrfan Yay., İst., 1993, II, 951.
5-Bağcı, a.g.m., s. 29.
6-A.g.m., s. 25.
7-Hamidullah, a.g.e., II, 1067.
8-Buhari, Hacc 21, Cezâu's-Sayd 13, 15, İlm 53, Sâlât 9.
9-Gazali, Muhammed, Nebevî Sünnet, (çev: Ali Özek) İslami Araştırmalar, İst., 1992, s. 61.
10-Buhârî, Mevâkît 13, 27, Ezân 162,165; Müslim, Mesâcid 231; Muvatta, Vuküt 4; Ebu Dâvud, Salât 8; Tirmizî, Salât 116; Nesâî, Mevâkît 25.
11-Gazali, a.g.e., s. 64.
12-Gazali, a.g.e., 65.
13-Karaman, Hayrettin, “Sıkmabaş ve Güncel Durum Üzerine”, Yeni Şafak, 4.5.2007.
14-Karadavi, Yusuf, İslami Uyanışın Problemleri, (çev: Hasan Fehmi Ulus), 3. bs., Risale Yay., İst., 1990, s. 37-38.
YAZIYA YORUM KAT