Parmak deyip geçmemek gerekiyor
Karargâh’taki çözülmenin sanırım farkındasınız. İrticayla Mücadele Eylem Planı, İnternet Andıcı derken, cuntacılar, parmakla emri vereni işaret etmeye başladılar.
Karargâh’taki çözülmeye değineceğim ama önce parmak demişken, parmak meselesine küçük bir parmak basmak istiyorum.
Parmak, Karargâh’ta, özellikle de cuntacılar arasında önemli bir yere sahip. Parmak deyip geçmemek gerekiyor. Post-modern çağda bir generalin -eğer “kodu mu oturtan” cinsten değilse-, parmak sallaması şart. Rejimin bekası için, parmak sallanması, sallanış stili önemli.
Her sallama stilinin de bir anlamı var. Bizler pek anlamasak da Karargâh’ın stilist gazetecileri bu konuda yeterli donanıma sahipler. Köşe yazısı yazacak kadar da uzmanlar.
Hatırlarsanız, cuntacıların darbe, kara propaganda ve psikolojik harp planlarını ortaya çıkarmamın ardından, Karargâh’ın bir numarası kameralar karşısına geçmiş ve parmağını sallayarak beni tehdit etmişti. “Bunlar alçaklıktır, hesap verecek” minvalinde sözler sarf etmişti. Parmakla, bizleri korkutacağını sanmıştı.
Paşanın bu konuşmasının ardından gazeteciler bu kez mikrofonları bana uzattı. Ne diyeceğim “merakla bekleniyordu”. Kısa ancak anlaşılır bir açıklama yaptım; “Sıra kâğıt parçacısına, borucuya, parmakçıya gelecek. Ardından da ‘kodu mu oturtana’. Her ikisi de hesap verecekler”.
İşte bu açıklamam emekliliğine hazırlanan paşayı tedirgin etti. İşlediği suçları biliyordu. Cemaat’e ve hükümete kumpas kurmaya çalışırken kendisini iş üzerinde “ıslak” yakalamıştım. Bunun cezasının da farkındaydı. Önlem almaya, süreci tersine çevirmeye çalıştı.
Önce 2010 YAŞ’ında arıza çıkarttı. Sivillerle baş edemeyeceğini anlayınca, Adlî Müşaviri Tuğgeneral Hıfzı Çubuklu’yu tümgeneral yaptı. Amacı; ortak iş yaptığı Çubuklu’nun süreci uzatıp sivil savcılarla mücadele etmesi, bu arada da bazı delillerin ortadan kaldırılmasıydı.
Çubuklu’nun sicili de bu konuda pek parlak değildi. 12 Eylül Mamak işkence günlerini saymazsak, çürük ve İrticayla Mücadele Eylem Planı soruşturmasında belgeleri yakmış, kırpmış ve silmişti.
Bu performansa rağmen, Çubuklu’nun bir handikabı vardı. Stresle baş edemiyordu. Sıkıştığı an dizlerinin bağı çözülüyor, çözülme, diline yansıyordu. Örneğin, Jandarma Kriminal Dairesi “İmza Albay Dursun Çiçek’in eli ürünüdür” raporunu kendisine gönderdiğinde, Çubuklu olduğu yerde bayılmış, kendisine acil müdahale yapılmıştı. Bayılma mevzuu, uzun bir süre Karargâh’ta alay konusu bile olmuştu.
Parmakçı paşanın tümgenerali, terfi ettirilmesine rağmen, gemiyi ilk terk eden oldu. Hapis korkusu, dilini çözdü. Üstü kapalı emri kimin verdiğini itiraf etti. Önce savcıya ardından gazetecilere.
Nazlı Ilıcak’a “İnternet sitelerini biz kurduk ama kötü kullanıldığını bilmiyorduk, öğrenince kapattık” dedi. Taraf‘ın 4 Şubat 2009 tarihli haberine rağmen tekrar sitelerin kurulması hatırlatılınca da: “Taraf, pek bilinen bir gazete değildi, okumuyorduk” dedi. Çubuklu benzer açıklamaları, gözyaşları içerisinde Akit‘e de yaptı.
Bu sözleri duyunca doğrusu gülmekten kendimi alamadım.
Pek bilinmeyen, okumadıklarını söyledikleri gazete bu habere kadar başta Dağlıca, Aktütün, Andıç olmak üzere, Paksüt-Başbuğ görüşmesi, Lahika gibi Türkiye’yi ve Genelkurmay’ı ayağa kaldıran onlarca haber yapmış, Hıfzı Çubuklu da okumadığını söylediği bu gazeteyle ilgili açıklama yapmak sorunda kalmıştı.
Bu küçük yalanı, Çubuklu’nun hapis korkusuna verelim ve yazımızı Kara Kutu Yayınları arasından çıkan Karargâh kitabımızla bitirelim.
Karargâh kitabımda İrticayla Mücadele Eylem Planı ve İnternet Andıcı’nı ele aldığım bölümde, belgeleriyle askerî savcılığın yaptığı soruşturmayı yazmıştım. Askerî savcılık soruşturmada inceleme yapmak yerine konuyu kapatmak için elinden geleni yapmış, delillerin karartılmasına yardımcı olmuştu.
Giden-gelen evrak defterlerini hiç incelenmemiş, Nisan öncesi bilgisayar kayıtlarına bakılmamış, Albay Çiçek’in ev aramasında elyazısıyla tutulan tek kopya tutanağa ilginç bir şekilde iki ayrı imza atılmıştı. En önemli konu ise belgenin sahte olduğunu yönünde askerî bilirkişilerin verdiği rapordu. Bilirkişiler, “Kara propaganda askerî literatürde yok, belge sahte” demelerine rağmen, bugün Albay Çiçek dâhil Genelkurmay böyle bir tanımın olduğunu kabul ettiler.
İrticayla Mücadele Eylem Planı’nın görüldüğü mahkeme heyetine ve Savcı Cihan Kansız’a buradan çağrı yapıyorum. Karargâh kitabımın 27’den 287’inci sayfalarına kadar olan bölüme bakın. Cuntanın içinde kimlerin olduğunu, sahte raporları kimlerin düzenlediğini, belgeleri kimlerin kararttığını göreceksiniz. Bu bölümündeki belgeler bizzat Genelkurmay Başkanlığı tarafından bana resmî kanallarla gönderildiği için de belgeleri yalanlayamayacaklar. Bu soruşturmada askerî savcıların ve sahte rapor veren bilirkişilerin incelenmesi şart. Olayı kapatmak ve sahte raporlar hazırlamak için emri kimin verdiğini parmakla gösterebilirler. Başta da dediğim gibi Karargâh’ta parmak önemli bir yere sahip.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT