1. YAZARLAR

  2. RIDVAN KAYA

  3. Paralel Yapı Paranoyası Kimleri Nerelere Götürecek?
RIDVAN KAYA

RIDVAN KAYA

Yazarın Tüm Yazıları >

Paralel Yapı Paranoyası Kimleri Nerelere Götürecek?

23 Nisan 2014 Çarşamba 12:56A+A-

Hükümet yanlısı medyada rahatsızlık duyulan her gelişmeyi, izahında zorlanılan her hadiseyi bir biçimde paralel yapı ile irtibatlandırılma eğilimi dikkat çekiyor. Son bomba Çeçen cinayetleri konulu dava dosyası oldu! İnsaf ve adalet ölçülerini zorlayan, hukuk mantığını tahrip eden bu tutumun giderek akıl sağlığı açısından da tehlikeli sinyaller vermeye başladığını görmek gerekmiyor mu?

17 Aralık’tan beri yaşananlar her açıdan olağanüstülük taşımakta. Bu süreçte siyasal düzeyde AK Parti’ye yakın duran ve genel manada dindar olarak tanımlanabilecek toplumsal tabanda, yakın zaman kadar müttefik addedilen ve dayanışma içinde olunduğu düşünülen bir yapının geliştirdiği söylem ve giriştiği eylemlerle kendisini tepkilerin odağına dönüştürdüğü görüldü. Ortaya çıkan manzaranın bu kesimde tam manasıyla bir şaşkınlık, daha ötesi derin bir hayal kırıklığı ve hatta ihanet ve aldatılmışlık hislerine yol açtığı barizdi.

Seçim gündeminin de hararetiyle kavga kızıştı ve hırpalayıcı olmaktan da öte doğrudan yaralayıcı boyutlar kazandı. Şüphesiz tüm bu süreçte Gülen Cemaati adına sergilenen tutumlar ölçü tanımazlığın vahim örneklerini yansıtıyordu. Gerek emniyet ve yargı mekanizmalarındaki iltisaklı elemanların koordineli biçimde attıkları adımlar, gerekse de bu gruba ait basın yayın organlarında dillendirilen söylemlerin niteliği ‘emniyet’ duygusunun berhava edilmesini beraberinde getirmekteydi.

Öte taraftan ortaya konulan bu yaklaşım karşı tarafın tutumunu da belirledi ve ‘saldırı’yı savuşturma adına her türlü ‘tedbir’ meşrulaşırken, ‘saldırganlık’ ile mücadele adına adeta her şeyden medet umar bir tutum benimsendi. Ve bu da kaçınılmaz olarak ölçüsüzlükleri, savrulmaları ve haksızlıkları besledi.

Bu tutumun pek çok örneğini hükümete yakın duran medya organlarının yayınlarında görmek mümkün! Daha henüz ortada bir soruşturmanın dahi bulunmadığı olaylarla ilgili olarak atılan “yakalandı”, “tespit edildi” türünden manşetler; ilgili ilgisiz her şeyi bir biçimde ‘paralel yapı” ile bağlantılandırarak ‘anlamlı’ forma sokma gayretleri; hoşlanmayan her türlü icraatın sahipleri hakkında ‘paralel yapı elemanı’ imaları ve benzeri yaklaşımlar her açıdan rahatsız edici şeyler! Bu tür yaklaşımların yaygınlaşması sadece gazetecilik mesleği açısından değil, toplumsal ahlakın dejenerasyonu yönünde ciddi tehlike kaynağı olarak görülmeyi hak ediyor.

Bu öyle zaaflı bir tutum ki, elde somut hiçbir veri olmaksızın başını örten bir rektörün eylemini “münafıkça tutum” zeminine oturtabiliyor ve başörtülülere yönelik sol-Kemalist cenahtan duymaya alışık olduğumuz sözlerin bu kez farklı bir zeminde ama aynı seviyesizlikle tekrarlanmasına yol açabiliyor.

Nerede durduğunu Mihraç Ural adlı katil ile fotoğraf çektirerek ifşa etmiş bir ismin sözlerinin “Pensilvanya’nın Harp Oyunları” başlığıyla 22 Nisan tarihli Sabah gazetesinin manşetine taşınması da aynı mantığın bir sonucu. Neymiş, emekli Deniz Harp Okulu Komutanı paralel yapı tehlikesine dikkat çekmiş ve orduya kumpas kuran bu oluşuma karşı hükümete destek verilmesi gerektiğini belirtmiş! Demek ki, ölçüsüzlük işte böyle bazılarını “paralel yapı ile mücadele ediyoruz” diye Ergenekoncularla ittifak arayışına sürükleyebiliyor!

Ölçüsüzlük komploculuğu beslerken, komploculuksa her türlü karalamaya, iftiraya teşne bir ortam hazırlıyor. İşte Yeni Şafak’ın 22 Nisan tarihli nüshasının manşetini süsleyen “Çeçen cinayetlerine TİB zırhı” başlıklı haberi! Özetle gazete 16 Eylül 2011 tarihinde Zeytinburnu’nda katledilen 3 Çeçen muhacirle ilgili dava dosyasında bir takım engellemelerde bulunulduğu, asıl faillerin korunmaya çalışıldığı iddiasında.

Aynı türden bir haberi 20 Nisan tarihli nüshasında Takvim gazetesi manşetten vermiş ve Çeçen cinayetlerini organize eden işbirlikçi Kadirov yönetimi ile Çeçenistan‘da ‘Türk okulları’ açılması karşılığında anlaşan ‘paralel yapı’nın cinayetleri suçsuz birinin üzerine yıktığını yazmıştı. Haberde cinayet suçundan yargılanan Zona adlı Gürcü vatandaşının kurban seçildiği iddia edilmekteydi.

Yeni Şafak’ın haberinde yer alan şu satırlar da aynı kurguyu dillendiriyor:

Olayların üzeri örtülüyor mu?

Çeçen komutanların 2011 yılında Zeytinburnu'nda güpegündüz vurulduğu cinayette görüntülerin dosyaya sonradan eklenmesi, gerçek faillerin gizlenmesi ve suçlu olarak başka şahısların hedef seçilmesi, Çeçen cinayetlerinin paralel yapının emniyet ve yargı kanadı tarafından gizlendiği iddialarını doğurdu. Suikastlar ile ilgili İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nün Cinayet Masası yaptığı çalışma ile kiralanan araçları belirlemiş ve birlikte bulundukları görüntüler tespit etmişti. Ayrıca şahısların telefonlarının da baz istasyonu kayıtları incelenerek aynı bölgede bulundukları belirlenmişti. Ancak şahıslar hakkında Rusya tarafından varlıkları inkâr edildikten sonra herhangi bir girişimde bulunulmamış ve örgütlü olduğu iddia edilen suç, Temur Makhauri olarak bilinen Zona'nın üzerine yıkılmıştı. Emniyet kayıtlarında ise Zona'nın cinayetler sırasında Türkiye'de olmadığı anlaşılmıştı. İddialara göre Çeçen cinayetlerinin soruşturma savcıları da paralel yapıya yakınlığıyla bilinen Adem Özcan ve Muammer Akkaş'tı.

Bir dizi iddia içeren bu cümlelerin haber diliyle yazılmış bir kurgu olduğu çok açık. Tek tek içerdiği iddiaları tartışmaya gerek yok çünkü hiçbiri gerçeğe dayanmıyor. Dava dosyasında Rusya’nın kollandığı doğru değil, bilakis iddianamede Rusya istihbaratının kirli faaliyetleri açıkça gözler önüne serilmiş, dosyayı okuyan herkes bunu rahatlıkla görebilir!

Yine haberde Zona kod adlı kişinin masumiyeti sanki tartışmasız bir gerçekmişçesine dillendirilmiş, oysa Zona zaten 16 Eylül 2011 tarihli cinayetlerden değil, 2009’da işlenen Ali Osayev cinayetinden ötürü tutuklu bulunuyor. Ve yine haberin bütününde bir yandan emniyetin ve savcılığın Çeçen cinayetlerini ortaya çıkarmak için sürdürdükleri çabalar takdir edilirken, bir yandan da soyut bir tarzda cinayetleri örtme ve masum birinin üzerine yıkmaya çalışmakla suçlanıyorlar. Oysa takdir edilen de, suçlanan da aynı emniyet görevlileri ve savcılar!

Garip olan şey şu: ‘Paralel yapı’ adı verilen oluşumu suçlamak için Çeçen cinayetleriyle ilgili bir davayı bu şekilde gündemleştirmek de neyin nesi? Bir süredir bazı internet sitelerinde ve basın yayın organlarında bu dava üzerinden bir takım esrarengiz iddialar, abartılı kurguların sıkça dillendirilmeye çalışıldığı gözlenmekteydi. Şimdi konuyu getirip ‘paralel yapının sinsi hesapları’na bağlamakla acaba kim nereye varmayı hedefliyor? Ve Zona adlı sanığın masumiyeti konusunda bu kadar iddialı cümleler kurabilen gazeteciler hangi verilerle bu hükme varabiliyorlar?

Herhalde, olur olmaz her şeyi aktüelleştirerek anlamlandırmaya ve konjonktürel ihtiyaçlar zemininde tüketmeye yönelik bir ruh halinin kimleri nerelere sürükleyebileceği hususunda biraz sorgulayıcı bir tutum geliştirmek şart! Ve düşmanına karşı duyduğu kin ve öfkenin bile kendisini adaletsizliğe sevketmemesi emri ilahisinin muhatabı olan Müslümanlar bu yaşananlara ilişkin biraz daha soğukkanlı ve de ölçülü olmak zorunda!  

 

YAZIYA YORUM KAT

6 Yorum