Panik başladı, acaba neden?
Panik, panikle beraber de itiraflar, iftiralar ve istifalar başladı. Olacağı buydu...
Karanlık işleri ve ilişkileri ne kadar saklayabilirsiniz ki?
28 Şubat darbesine destek verenler birer birer dökülüyor. Bugüne kadar susmayı 'başaranlar' birden konuşmaya başladılar. Acaba neden?
Meseleleri ne o günlerle yüzleşmek ne de gerçekleri kamuoyu ile paylaşmak. İtiraf ve iftira için sıraya girenlerin derdi, dünün 28 Şubat mağdurları olan bugünün iktidar sahiplerinin gözlerine girmek; 'ben yapmadım o yaptı' deme sırasındalar... Kapışmada ne şeref kaldı, ne haysiyet. 28 Şubat'ın medya mahallesi, mahalle kahvesine döndü.
Yalan haberlerin, mizansenlerin, tehditlerin ve de bütün bunların arasında kotarılan soygunların hesabını verme telaşı insanın ağzını bozuyor işte... Yani itiraf ve istifaların bir de yargı boyutu var. Özel yetkili savcılık 28 Şubat'ı soruşturmayı sürdürüyor. Her kurumdan belgeler toplanıyor, suç duyuruları kabarıyor, savcılık tarafından birleştiriliyor.
Bu iş ciddi. Ne Ergenekon soruşturmasına benzer, ne Balyoz davasına ve hatta 27 Nisan'ın yargılanmasına... 28 Şubat, fiilî bir darbenin adı; darbe yapıldı, hükümet devrildi, gazeteciler andıçlanarak işlerinden atıldı, bazı şirketler batırıldı, bazıları da ihya edildi, siyasî partiler dağıtıldı, yenileri kurgulandı...
Kısaca, 28 Şubat'la ilgili ne bir 'darbe hazırlığı iddiası' var, ne de 'darbeye zemin hazırlayıcı faaliyet suçlaması'; o darbenin ta kendisi. Bizzat yapanların söyledikleri olgusal bir 'gerçek' 28 Şubat. Darbenin bir ve iki numaralı sorumluları Orgeneral Çevik Bir ve Orgeneral Erol Özkasnak açıkça ve defalarca bunu ifade ettiler; '28 Şubat post-modern bir darbedir' dediler. Yani 28 Şubat darbesi bir itham değil, bir itiraf; yapanların itirafı. Dolayısıyla bu dava şimdiye kadarki bütün davalardan daha sağlam, daha somut ve sorumlular için muhtemelen daha can yakıcı olacak.
Peki, sadece bu iki isim veya askerler için mi? Hiç sanmıyorum. Askerlerin yanısıra siyasetçiler ve medya da 28 Şubat'ın temel ayaklarından. Sadece destek vermek veya askeri dolduruşa getirmek noktasında değil, süreci aktif olarak yürüten bir basın ayağı var. Manşetler de arşivde, TV anahaberlerindeki mizansenler de... Basının rolü 'işbirlikçi'lik mi yoksa daha ileri bir nokta mı, ona yargı karar verecek. Ancak o ana kadar daha çok itiraf ve iftira duyacağız; 28 Şubat medyasının ipliği pazara dökülecek.
Yalnız medya mı? 28 Şubat pisliğinin bulaşmadığı kesim kalmadı ki! Siyaset, medya, sivil toplum ve sendikalar, iş dünyası neredeyse her kesimden gönüllü veya operasyonel unsurlarla birlikte yapıldı 28 Şubat darbesi. Devletin 1 numarası kendi partisini bile gözünü kırpmadan böldü bu dava uğruna. İşçi ve işveren sendikaları bile bir araya geldi darbe için veya darbecilerin tehditleri altında...
28 Şubat'ın 15. yılında gelen itiraflar bir kez daha gösterdi ki Türkiye'nin temizlenmesi için yargıya daha çok ihtiyacımız var. Bu yüzden yargının ve de emniyetin işlevsizleştirilmesi oyununa gelmemek gerek. Son haftalarda MİT üzerinden yürütülen tartışmada yargının ve emniyetin hedef tahtasına konulmasına 28 Şubat destekçileri çok sevinmiş olmalı... Bu dönemin etraflıca soruşturulmasını ve yargılanmasını durdurmak için memleketin başına örülmeyecek entrika yok.
28 Şubat'tan arınmayı mümkün kılacak sürecin devamı için siyasî iradenin dik ve kararlı durması şart. Yoksa, 28 Şubat süreci değil ama klasik veya postmodern darbe tehditleri demokrasinin tepesinde daha bin yıl sürer. Dün Çevik Bir'den direktif alanların bugün hükümetin ağzına bakıyor olması memleketin arındığı, düze çıktığı anlamına gelmez.
Yargı süreciyle birlikte panik başladı. Çünkü bu işin içinde olanlar biliyorlar ki 'eylem ve sorumluluk' net, kaçış yok. Özenli, dikkatli ve temiz bir soruşturma ve yargılama olmalı. Ben diyorum ki, ne Ergenekon, ne Balyoz, ne 27 Nisan; Türkiye'nin temizlenmesi için asıl dönüm noktası 28 Şubat davası olacak.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT