Paketi küçümsemek...
Türkiye gibi vesayetçi-devletçi geleneklerde devletin toplum ve siyaset üzerine kurduğu hegemonyadan herhangi bir siyasi kopuş olmadan ve demokratik düzen içerisinde arınmak kolay iş değildir.
Değişim uzun zaman alır, iniş çıkışlar barındırır, ipi elinde tutan iradenin yapısına göre renkler, 'fazlalıklar, 'eksikler taşır'.
Tartışmalar, mücadeleler, karşılaşmalar o demokratikleşme sürecinin kaçınılmazları olur.
Nitekim 2002 sonrası birçok kez olduğu gibi özgürlükler bağlamında her hamle ve paket yanlış ve eksik iddiaları ya da tehlike çığlıkları üzerinden eleştirilerle karşılaştı.
Bu eleştiriler, gerçekten o hamleyi konu alıyor, ebedi iktidar kavgaları içinde eriyip gitmiyorsa, bağcı üzümün önüne geçmiyorsa, açık demokratik bir ihtiyaçtır. Hem siyasetin hem demokrasinin gereğidir.
Siyasetin ve demokrasinin gereğinin yerine getirildiği durumlarda paketler, tedbirler toplum tarafından satın alınır, aktörler açılan kapıdan içeri girer, meşruiyet dozunu arttırarak yeni hamle ve tedbirlere kapı açacak bir mücadeleye soyunurlar, bunun zeminini oluştururlar.
Aksi durumlar bağcı dövmenin öne çıktığı durumlar, tavır ve aktörler kaba iktidar mücadelelerinin bağımlı değişkeni haline gelirler.
Son demokratikleşme paketinin bu açıdan karşılaştığı duruma bakalım...
Paketin siyasi kutuplaşma ortamının koşullarına tabi olduğu ortada.
Basında kullanılan dil ve analiz düzeyi itibariyle bakıldığında paketin içeriğinden çok onu hazırlayan iradeye yönelik keskin tavırların öne çıktığı görülüyor. AK Parti'ye yönelik 'güven- güvensizlik, 'destek-öfke' tavırları ve çatışması demokratikleşme paketini bir araç haline getirmiş durumda.
Nitekim pek çok tespit ve politik tutum paketin eksikliklerine özel vurgu yaparak, iktidar açısından işlevlerine değinerek, yetersizlik üzerinden 'küçümseme' 'değersizleştirme' hattında şekilleniyor.
Ülkenin mevcut koşulları, Gezi sonrası yaşanan gerginlikler ve ayrışmaları dikkate alınırsa, açıklanan paketin başka hususları içermesi halinde dahi bu tablo sanırız pek değişmezdi.
Başbakan'ın soru almaması meselesi paketin içeriğinden daha önemli bir husus olarak görülüyorsa, eksik demokrasiyle malül ülkenin tüm tıkanıklıklarının nedeni paketle açılmadığı, yer almadığı sorunu yer alanları gölgeleyebiliyorsa, tartışma ortamını 'bağımsız' ve 'yapıcı' olarak ele alınamaz.
Paketin önemli bir kısmı Kürt meselesiyle ilgili ya da o meseleye değiyor.
Malum çözüm sürecinde 'demokratikleşme aşaması' dört temel husus içeriyor.
Vatandaşlık tanımı, statü sorununu çözüme kavuşturacak adem-i merkezi yapı, ana dil ve af ya da bu açıdan liberalleşme...
Bu dört meseleden ilk üçünün anayasal değişiklik gerektirdiği bilinmiyor mu?
Demokratikleşme paketinin 'yasal' düzeyde bir girişim olduğu anlaşılmıyor mu?
Öyleyse özel okullara ana dilde eğitim hakkı önerisi neden bir tabuyu kıran ilk adım olarak, içeri girilebilecek bir kapı olarak değerlendirilmesin...
Bu düzenleme sonrası isteyen vakıflar kurulup pilot okullar açılamaz mı? Bu okuldaki öğrencilere burs verilemez mi? Böylece hem bir zemin oluşur, hem çoğulculuk, en azından tercih çoğulluğu sağlanması düşünülemez mi?
Seçim sisteminde değişim yıllardır Türkiye'de AK Parti dışındaki kesimlerin bir numaralı talebi değil midir? Özellikle Kürt temsilinin önünde ayrıcaklı bir kapı açmayacak mıdır?
X,Q,W harflerinin üzerindeki yasağın kalkması çok sıradan bir iş midir ya da köy, ilçe ve il adlarının değişmesinin önüne kapı açılması...
Bunları görmemeyi ve küçümsemeyi anlamak mümkün değil.
Evet, tutuklular meselesi, Terörle Mücadele Yasası'nda yapılacak değişiklikler elbet paketin en önemli eksiğidir, bu konuda beklenti yüksekti. Bu beklentiler karşılansaydı, çözüm süreci ivme kazanabilirdi.
Paketin eksiklikleri nasıl olumlu yönleri örtmemeli ise, olumlu yönler de bu eksikleri görmezden gelmeye yol açmamalıdır.
Bunları tartışmaya devam edeceğiz...
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT