Özüre dair ve Ergenekon'da yeni ufuklar…
Özür kampanyası ülkedeki tartışmaların merkezinde yer alıyor. Günlerdir bitmez tükenmez mesajlar alıyorum, Yeni Şafak okurlarından.
Tepki gösteriyorlar.
Bu tartışmalara şimdilik kısa bir ara verelim ve şu satırların altını o okurlar için bir kez daha çizelim:
Vicdandan, insandan, çağdaşlıktan söz edeceksek, her belleğe, her insana önce kendi evinin önünü temizlemek düşer, kendi yaşadığı acılar kadar yaşattığı acıları da hatırlamak, bu acıya el uzatmak düşer…
Siz ne derseniz deyin, katılın ya da katılmayın, bu kampanya tarihe, acı yaşayanlara karşı bir sorumluluk hissiyatının dışa vurumudur.
Bu kampanya yaşanmakta olan bir sürecin, Türk kimliğinin olgunlaşması, demokratikleşmesi ve güçlenmesi sürecinin bir parçasıdır.
Bu kampanya yarın ülkenin hayrına atılmış önemli adımlardan birisi olarak anılacaktır.
Kapalı toplumu savunanlar, tartışmadan, yüzleşmeden ürkenler o zaman muhtemelen bugünü, bugünkü tavırlarını çoktan unutmuş olacaklardır…
Bu benim noktam.
Evet, toplum düzeyinde hareket burada…
Siyasi düzeyde hareket ve hararet ise Ergenekon davası etrafındaki gelişmelerle yaşanıyor.
Davanın bir numaralı sanığı Veli Küçük'ün ifadeleri, Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin verdiği bozma kararı, bu karardaki Danıştay'a saldırısı ve Cumhuriyet gazetesine bomba davasını Ergenekon davasıyla birleştirme “talebi”, Üzeyr Garih cinayetiyle ilgili olarak Yeni Şafak gazetesinin ortaya çıkardığı ve ucu açık bir şekilde Ergenekon'a uzanan yeni bilgi ve belgeler son derece önemli gelişmeler…
Bunlardan özellikle ikincisi Yargıtay kararı, en az Ergenekon davasının açılması kadar, en az derin devlet kuyruğunun yakalanması kadar önemli bir hadise.
Türkiye'nin gayri meşru bir devlet yapılanması ve “para-militer çeteler”e karşı verdiği mücadele önemli bir kilometre taşı.
Zira bu karar hem bir yüksek yargı kararıdır hem bir devlet kararıdır ve Ergenekon iddianamesinin elini ve içini güçlendirmesini, dolaylı bir şekilde doğrulamaktadır.
Bu karar çapı ve niteliği itibariyle Ergenekon soruşturma ve davasının ara dönemden geçerek, Garih cinayeti, belki Dink suikastine uğrayarak Susurluk'a kadar uzanacak derinleşme ve dosya birleşmelerine, eski dosyaların yeniden açılmasına kapı aralamaktadır.
Türkiye'nin bunu farketmesi ve önemsemesi gerekir…
Susurluk'un faili meçhul cinayetleri ya da failleri resmi devlet raporlarında belirtilen cinayetleri ve arkasındaki isimler de benzer bir birleştirmeye uğrayabilir.
Beklenen ve umulan, sorumluluk ve yapılanmanın kişisel boyutları yanında kurumsal ve politik boyutunun da ortaya çıkmasıdır…
Bu yolla Türkiye'nin iç içe girmiş iki pislikle mücadele edebilmesi, bunlardan arınmasıdır:
1. Devlet adına kanunsuz, kuralsız hüküm veren, cinayet işleyen, psikolojik harekâta girişen yapılar…
2. Siyasi iktidarları etkileme, zora sokma ve alaşağı etmeye yönelik askeri girişimler…
Ergenekon davasının bu yolda bir araç olduğuna hiçbir şüphe yok…
Şüphe duymadığımız başka bir konu da artık “cinin şişeden çıktığı”dır, bu noktadan sonra olanları örtbas etmek söz konusu değildir…
Bu noktadan geri dönüş mümkün değildir…
Uzun bir temizlik süreci, inişleri çıkışları olacak ve zaman alacak bir temizlik süreci bizce bu kez gerçekten başlamıştır…
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT