Özköse, Hamdavi İle Demokrasiyi Konuştu
Fas Tevhid ve Islah Hareketi’nin lideri Muhammed Hamdavi, Arap İslami hareketlerin demokrasi hakkındaki görüşlerini anlattı.
Röportaj: Adem Özköse
Diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi Fas’ta da İslami hareket son yıllarda önlenemez şekilde yükseliyor. Hatta İslamcılar Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bünyesinde girdikleri son seçimlerde parlamentodaki 395 sandalyeden 107’sini elde ederek büyük bir zafer kazanmışlardı. Bu seçim zaferinin ardından İslamcı bir lider olan Abdullah Benkira koalisyonla kurulan yeni hükümetin başbakanı olmuştu.
Fas’ta Adalet ve İhsan Cemaati, Fas Mücahidleri Cemaati, Devrimci İslamcı Gençlik Hareketi, Muhammedi Çağrı Hareketi, Tebliğ Cemaati gibi hareketler başta olmak üzere irili ufaklı otuza yakın İslami grup var. Fas ayrıca Ticani, Halveti ve Şazeli gibi tasavvufi ekollerin de toplumsal hayatta son derece etkin olduğu bir ülke. Fakat ülkedeki en itibarlı ve en güçlü İslami hareket ise Tevhid ve Islah Hareketi. Şu an Fas’daki iktidar partisi olan Adalet ve Kalkınma Partisi de Tevhid ve Islah Hareketi’nin siyasi kanadını oluşturuyor. Fikir ve yöntem olarak İhvan’ı kendine örnek alan Tevhid ve Islah Hareketi toplumu davet, kültürel faaliyet ve siyasi çalışma yönüyle dönüştürmeyi hedefliyor.
Tevhid ve Islah Hareketi’nin liderliğini ise Fas’ın başkenti Rebat’ta bir araya gelme imkanı bulduğumuz Muhammed Hamdavi yapıyor. 1957 doğumlu olan Hamdavi, yüksek lisansını Fransa ve Almanya’da tamamlamış bir ziraat mühendisi. Lise yıllarından beri Fas İslami hareketinin çeşitli kademelerinde görev yapan Hamdavi’nin sorularımıza verdiği cevapları ilgiyle okuyacağınızı düşünüyorum. Son derece sıcak, sempatik ve nazik bir adam olan Hamdavi Arap Baharı ile yükselişe geçen Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki İslami hareketlerin demokrasiye nasıl baktıklarını açık, anlaşılır bir şekilde ortaya koydu. Hamdavi ile ayrıca Arap Baharı’nın Fas’a etkisi, Türkiye’deki İslami hareket tecrübesine nasıl baktıklarını da konuştuk. Tevhid ve Islah Hareketi’nin lideri ile yaptığımız zevkli sohbetten benim aklımda ise en fazla şu cümleler kaldı: “Müslüman gruplar sadece ben doğruyum diğerleri yanlıştır şeklinde düşünmemelidir. Çünkü hiçbir grup hakikatin tamamını temsil etmez, bilakis hakikatin belli bir kısmını temsil eder. Bir Müslüman’ın sadece kendi görüşünü mutlak hakikat olarak görmesi; diğer kardeşinin görüşünü tamamen batıl olarak görmesi ise büyük bir hatadır.”
-Tevhid ve Islah Hareketi olarak önceleri daha çok davet çalışmalarına önem veriyordunuz. Fakat daha sonra siyasete de girdiniz. Siyasete girmeniz ne tür sonuçlar doğurdu?
İslam ve İslami çalışma bir bütündür. İslam davettir, aynı zamanda da terbiyedir. İslam insanın ihtiyaç duyduğu her alanda vardır ve her alan hakkında söz söyler. İslam topluma kimi zaman cemiyetler, teşkilatlar vasıtasıyla anlatılırken, kimi zaman da siyaset vasıtasıyla anlatılır. Biz diğer alanlarda çalışmalarımızı sürdürürken aynı zamanda siyasete de girdik. Ve İslami hareket olarak siyasete girmek bizim zararımıza değil; faydamıza oldu. Çünkü bir toplumu dönüştürmenin en etkili yollarından biri de siyasettir.
-Özellikle Arap Baharı’ndan sonra İslami hareketlere yoğun bir ilgi oluştu. Özgür seçimlerin olduğu her yerde İslamcılar iktidara geliyor. İslamcılara karşı olan bu ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
İslami hareketler yıllardır bu bölgelerde çalışmalar yapıyorlardı. Ve uzun zamandır da bir İslami uyanışa şahitlik ediyorduk. Fakat bu İslami uyanış siyasete yansımıyordu. Çünkü diktatörler, baskıcı yönetimler seçimlerde hile yaparak İslami hareketlerin önünü kesiyordu. Arap Baharı ile birlikte diktatör yönetimler devrilmeye, artık özgür seçimler yapılmaya başlandı. Bunun neticesinde de İslami partiler bu seçimlerin galibi oldular. Çünkü bölge halkları İslam’ı, İslami hareketleri istiyor. Özgür seçimler vasıtasıyla bölgede yaşayan halkların da gerçek görüşleri ortaya çıkmış oldu.
-Arap Baharı başlayınca Fas Kralı 6. Muhammed halkın bundan sonra yönetime daha fazla katılacağını söylemişti. Kral bu vaadini gerçekleştirdi mi?
Kral halka yaptığı konuşmadan sonra bütün grupların içinde bulunduğu bir heyet oluşturdu. İslami hareket de bu heyete girdi. Bu heyetin görevi yeni anayasayı hazırlamaktı. Ülkede şu ana kadar köklü bir değişiklik yapılmadı. Fakat olumlu bir adım atıldı. Yeni anayasayı hazırlayacak heyet artık Kral tarafından değil; halkın seçtiği başbakan tarafından yönetiliyor. Biz bu durumu olumlu bir gelişme olarak görüyoruz.
-Arap Baharı başlayınca Fas’ta da gençler özgürlük ve adalet için sokaklara çıktılar. Fakat bu gösteriler birdenbire kesildi. Ne oldu da Fas’ta gösteriler sona erdi?
Mağrip’in durumu fakirlik açısından diğer Arap ülkelerine benziyor. Fakat siyaset olarak benzemiyordu. Bizim ülkemizde Tunus ve Mısır’da olduğu gibi muhalif siyasi hareketlerin üzerinde baskı yoktu. Ayrıca Kral olaylar başlayınca halka reform sözü verdi. Bu da sokakların öfkesini hafifletti. Biz de Tevhid ve Islah Hareketi olarak sokaklara çıktık. Sokaklara çıkış amacımız kanlı bir devrim değil; reform yoluyla Mağribi değiştirmek, halkın yönetime daha fazla katılmasını sağlamaktı. Kral istenilen düzeyde olmasa da bu yönde bazı adımlar attı. Bunun üzerine gösterilere son verdik. Şu anda da insanların çoğu değişimin ıslah yoluyla gerçekleşmesi gerektiğini düşünüyor.
Bölgedeki İslamcılar Birleşsin
-Arap Baharı’nın geleceğini nasıl görüyorsunuz? Arap Baharı Ortadoğu’yu ve Kuzey Afrika’yı sizce nasıl etkileyecek?
Geçmişte İran’da, Afganistan’da, Sudan’da İslami hareketler açısından bazı yönetim tecrübeleri yaşanmıştı. Fakat bu tecrübeler birleştirici olmadı. Şu an yeni bir fırsat doğuyor. Mısır, Libya, Tunus, Mağrip hatta Cezayir’de yaşanan gelişmeler bizi umutlandırıyor. Yeni bir hat, yeni bir kuşak ortaya çıkıyor. Ortaya çıkan bu yeni hat ortak hareket edebilirse, İslamcılar birleşebilirse bu bölgeden yeni bir medeniyet, dünyaya yeni bir alternatif doğabilir. Arap Baharı ile birlikte gerçekleşen özgür seçimlerde iktidar olan İslami hareketler sadece kendi ülkelerini değil; ümmeti düşünmeliler. Çünkü bölge ülkeleri eğer ayağa kalkacaksa bu birlikle olacak. Asla kimse tek başına sorunların üstesinden gelemez. Arap Baharı’nın başarıya ulaşması için Mısır’daki, Libya’daki, Tunus’daki, Mağrip’deki İslamcıların birleşmesi gerekiyor. Bu bölgede sadece 170 milyon insan yaşıyor. Eğer bölge ülkeleri birleşirse ümmetin geleceği açısından da çok faydalı olacak.
-İslamcılar son yıllarda demokrasi kavramını çok kullanıyorlar. Demokrasi istediklerini söylüyorlar. Siz de demokrasi istediğinizi söylüyorsunuz. Nasıl bir demokrasi istiyorsunuz? Demokrasi’den kastınız tam olarak nedir?
Biz demokrasi istiyoruz çünkü bu bölgede yıllarca en fazla dışlananlar İslamcılar oldular. Demokrasinin olmamasının en büyük bedellerini de İslami hareketler ödediler. Düşünceden, farklı görüşlerden korkmamalıyız. Bu bir rahmettir. Bakın Mısır’da selefiler de İhvancılar da ayrı partiler kurdular. Başka İslami hareketler de parti kurabilirler, inanın bunda hayır vardır. Kimse tek başına İslam’ı temsil etmiyor ve edemez de. İslam işte bu renklerin, başka başka grupların bir bütünüdür. Biz demokrasiden başka başka İslami grupların arasından doğacak ihtilaftaki rahmeti anlıyoruz. Biz demokrasiden farklı farklı ictihadları anlıyoruz. Bizim için demokrasi budur, bundan fazlası değildir.
Yönetime Ümmet Hâkim Olmalı
-Yani demokrasi gerçekten İslam’da var mı? Demokrasi İslami bir yönetim biçimi midir?
Bizim demokrasiden kastımız şuradır. Bölgede yönetime artık ümmet hâkim olmalıdır. Çünkü yönetimin sahibi ümmettir. Namazda bile imam yanlış yaptığında cemaat onu düzeltir. Biz şu an ümmetin görüşünün yönetime yansımasını istiyoruz. Çünkü bu ümmet İslam’ı istiyor. Ümmetin görüşü yönetime yansımaya başladığı andan itibaren İslam’ın görüşü de yönetime yansımaya başlayacak. Biz demokrasiden ümmetin görüşünün yönetime yansımasını anlıyoruz. Ve bu gayri İslami değil; bilakis İslami’dir. Müslüman gruplar sadece ben doğruyum, diğerleri yanlıştır diye düşünmemelidir. Çünkü hiçbir grup hakikatin tamamını temsil etmez, bilakis hakikatin belli bir kısmını temsil eder. Bir Müslüman’ın sadece kendi görüşünü mutlak hakikat olarak görmesi; diğer kardeşinin görüşünü ise tamamen batıl olarak görmesi büyük bir hatadır.
-Türkiye’deki İslami hareketin tecrübesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Ayrıca sizin siyasi kanadınız olan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin hem isim hem de amblem olarak birbirine yakın olması ne anlama geliyor?
Biz Türkiye’deki İslami hareketin siyasi alandaki tecrübe ve çalışmalarını çok önemli buluyoruz. Özellikle rahmetli Necmeddin Erbakan Hoca bu konuda önemli bir isimdir. Çünkü İslami hareketler seçimlere girmenin haram mı helal mi olduğunu tartışırken Erbakan Hoca siyasi alanda mücadele etmeye başladı. Türkiye İslami hareketi dediğimiz zaman öncelikli olarak Erbakan Hoca’nın ismini zikretmemiz gerekiyor. Diğer İslami hareketler Erbakan Hoca’nın açtığı yoldan ilerlemişlerdir. Erbakan Hoca ısrarcı bir önderdi. Partisi defalarca kez kapatılsa da Erbakan Hoca ısrarından vazgeçmedi. Türkiye’deki AK Parti’nin ileri gelenlerinden bir grup, kuruluş aşamalarında bize gelip partimiz hakkında sorular sordular. Karşılıklı olarak tecrübelerimizi paylaştık. Türkiye’deki AK Parti iktidara geldiğinde medya AK Parti’ye savaş açmıştı. Aynı şey şu an bizim başımızda da var. Mağrip’deki laik medya bütün gücüyle bize saldırıyor. Türkiye’deki AK Parti medyaya rağmen halka kendini anlatmayı başardı, halkı ikna etti. Türkiye halkı artık duyduğuna değil; gördüğüne inanıyor. Arap dünyasındaki İslami hareketler de bunu başarmalılar, AK Parti’nin bu konudaki tecrübesinden faydalanmalılar. Çünkü biz şu an genel olarak bu sorunla uğraşıyoruz.
-Arap Baharı’nın arkasında Batılı güçlerin, özellikle de ABD’nin olduğu iddiaları hakkında neler söyleyeceksiniz?
Evet, Arap Baharı’nın arkasında ABD vardır. Çünkü Arap Baharı yıllardır bölge halklarını ezen ABD’nin bölgedeki işbirlikçilerine karşı bir başkaldırıdır. Bütün bunların ABD’nin bölgedeki sömürgeci politikalarının bir sonucudur. ABD şu an özellikle Mısır’da ordu üzerinden tekrar hâkimiyet sağlamaya çalışıyor. Bir zamanlar Latin Amerika’da kullandıkları yöntemlerin aynısını Mısır’da kullanıyorlar. Fakat Latin Amerika’da uğradıkları yenilginin aynısını Mısır’da da yaşayacaklar inşallah. ABD ve Batılı devletler yıllarca bölgedeki laik, milliyetçi grupları desteklediler. Onların başarılı olmasını, böylece İslami hareketlerin önlerin kesilmesini istediler. Fakat bu hareketler başarılı olamadı. Bölge halklarına tek verdikleri şey fakirlik ve istibdattı. Batı da Amerika da artık bu gerçeği kabullenmeli, İslami hareketlerin bu bölgedeki tek alternatif, tek gelecek olduğunu anlamalıdır. Eğer anlamamakta ısrar ederlerse daha çok bedel öderler.
-Türkiye sizin için ne anlama geliyor? Ayrıca Türkiye-Fas ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye bir taraftan gelişmeyi, ilerlemeyi diğer taraftan da İslam’a önem vermeyi başardı. Bu bence diğer İslam ülkeleri için örnek alınması gereken bir durum. Çünkü diğer İslam ülkeleri fakirlik içinde yüzüyor. Cehalet almış başını gitmiş. Biz Faslılar olarak Endülüs’ü, siz Türkiyeliler olarak İstanbul’u temsil ediyorsunuz. İstanbul ve Endülüs medeniyettir, sanattır. İstanbul ve Endülüs ruhu birleştiğinde bu ruh yeni fetihler açar. İslam dünyasını ayağa kaldıracak ruh da İstanbul ve Endülüs ruhunun birleştiği, cem olduğu ruhtur. Biz medeniyetlerin, kültürlerin birbirleriyle yarışmasını, mücadele etmesini değil; birbirlerinden faydalanmasını istiyoruz. Geçmişte böyle olmuş ve hem Batı hem de Doğu bundan faydalanmış. Bunu da Doğu’da ancak Endülüs ve İstanbul ruhu başarabilir.
Kaynak: Sancaktar Dergisi
HABERE YORUM KAT