1. HABERLER

  2. ETKİNLİK-EYLEM

  3. Özgür-Der’in Panelinde Seçim Sonuçları Değerlendirildi
Özgür-Der’in Panelinde Seçim Sonuçları Değerlendirildi

Özgür-Der’in Panelinde Seçim Sonuçları Değerlendirildi

Ali Emiri Kültür Merkezi'nde Özgür-Der'in tertip etmiş olduğu panelde 7 Haziran Seçimleri değerlendirildi.

11 Haziran 2015 Perşembe 17:02A+A-

Haksöz Haber / Merve Çakır

Özgür-Der‘in Fatih Ali Emiri Kültür Merkezi’ nde düzenlediği panelde “Seçim Sonuçlarına İlişkin Değerlendirme” konu başlığı altında 7 Haziran Genel Seçimleri konuşuldu.

Mehmet Ali Kaçmaz’ın yönettiği ve Hamza TürkmenSelahaddin Eş Çakırgil, Rıdvan Kaya ve Kenan Alpay’ın konuşmacı olarak katıldığı panele dinleyiciler de katkı sağladı.

hamza_turken_secim_paneli-001.jpgHamza Türkmen ümmetin ulus toplumu tarafından cahili bir sistemle kuşatılmış olduğunu ve Müslümanların bu sistemde alan açmaya çalışarak kimliği zafiyete uğramış siyasetle ilgili olmak zorundalığına değinerek şu tespitlerde bulundu: “Bizler bu sistem içinde yaşarken bağımsız İslami kimliğimizden asla taviz vermeyiz, uyumakta olan ümmeti uyandırmak ana stratejimizdir, her zaman ilk gündemimizi her türlü tuğyanla mücadele oluşturmuştur. Bu ilkelerimizi göz önünde tutarak, tüm kimlik zafiyetlerine rağmen ümmete dost elini uzatan AK Parti’yi genelde destekledik ve bu tutumun tabi neticesi olarak seçimlerde ortaya çıkan mağlubiyet sonrasında da yapıcı manada bir eleştirel tutumla konuya yaklaşmak gereklidir.

Türkmen mevzu bahis olan eleştiri konularını şu şekilde özetledi: Batıcı ve hurafeci olmayan; ümmetin geleceğine ve yeni bir dünyaya yürüyen; Rabia gençliğiyle aynı kalp atışlarına sahip üretici, bilinçli, adaplı gençlerin önü açılmış mıydı? 6-8 Ekim olaylarında insanlıktan çıkan Kürt hizipçiliğiyle bundan sonraki ilişkiler nasıl seyredecek? Devletin içine savrulduğu kapitalist tutsaklık tartışıldı mı? Yolsuzluk iddialarına karşı söylenen ‘Harama bulaşan kardeşimiz de olsa kolunu kopartırız’ sözünün gereği yapıldı mı? AK Parti paradigmasıyla güçlenen cemaatin sadece yarattığı sorunların sonuçlarına mı itiraz edilmeli? Bu ihaneti üreten batıni hurafeci düşünce yapısına itiraz edilmeyecek mi?

Oy vermenin meşruluğuyla ilgili gelen eleştirilere dair olarak da zanni yorumların bizleri mağaralara çekilmeye itmemesi gerektiğini söyleyen konuşmacı Fatr suresinin 32. ayetine atıfta bulunarak devam etti: “Gerçekten sabikun olmak fiiliyatını kavrayabildik mi? Gereğince uyarabilecek bir tevhid ekolü olabildik mi?”Kur’an’nın hayata müdahale etmemiz için gelen bir kitap olduğunu belirten Türkmen, sisteme eklemlenen ve kirlenmemek adına inzivaya çekilen kesimi uyarmamız ve sistemi aşanlardan veya aşmaya çalışanlardan olmamız gerektiğini vurgulayarak sözü Selahaddin Eş Çakırgil’e verdi.

selahattin_es_cakirgil_secim_paneli.jpg1960’lı yıllardan başlayarak İslami kesimin sistemle olan ilişkileri ve bunların Müslüman kitle üzerine etkilerini analiz ederek söze başlayan Selahaddin Eş Çakırgil 1960, 1971, 1980, 1997 darbelerinin her birinden Müslümanların daha da şuurlanarak çıktığını söyledi. Çakırgil, 27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleştirilen darbeden sonra da bugünkü gibi Müslümanların yenildikleri hissiyatına kapıldıklarını hatırlattı. Müslümanların o yıllarda İslam’ın toplumsal, sosyal olaylara dair bir sözü olduğunu bilmediklerini ve o dönemde kendilerini ‘muhafazakar- milliyetçi’  tabirleriyle tanımlayan gençler olarak Seyyid Kutup’un “ İslam’da Sosyal Adalet” kitabının Türkçe çevirisi yayınlandıktan sonra İslam’ın hayatın bu alanlarına ilişkin söyleyecek bir sözü olduğunu öğrendiklerini söyledi.

Cumhuriyet’in 50. kuruluş yılı olan 1973 yılında tüm Anadolu’da “Cumhuriyet 50 yılda bize ne getirdi, bizden ne götürdü?”diye insanların sorgulama içine girdiğini, bu meselenin herkesçe tartışıldığını söyleyen Çakırgıl aynı yılda yapılan seçimlerde MSP’nin meclise girdiğini ve Müslümanlar için yeni bir dönemin başladığını söyledi. 1973 yılındaki seçim sonuçlarının hiçbir partiye tek başına iktidar olma imkanı tanımamasından dolayı koalisyon hükümeti kurma zarureti doğunca Erbakan’ın “Sistemi kilitleyemeyiz” diyerek koalisyonda yer almak istemesi karşısında MSP’yi destekleyen gençler olarak “Sistem kilitlenirse kilitlensin, biz zaten bu sistemi kilitlemeye gelmedik mi?” diye şaşırdıklarını söyledi.

Selahaddin E. Çakırgil ayrıca 7 Haziran seçimleri sonrası dış basının manşetlerinin seçim sonuçlarının ne anlama geldiğini izahta önemine dikkat çekti ve şöyle söyledi: “II. Wilhelm’in 2. Abdülhamid zamanında Kudüs’ü ziyaret ettiğinde şehre Selahaddin Eyyubi’nin şehrin fethi için kullandığı tünelden geçerek girmesi; İngiliz generali Allenby’nin 1. Dünya Savaşı’nda Şam’ı işgal ettiklerinde Selahaddin Eyyubi’nin mezarını tekmeleyerek ‘Kalk Selahaddin yine biz geldik!’ demesi bir şuurdur, tarihi şuur. Bu tarihi şuuru seçim sonrası dış basının manşetlerinde görmek mümkün. Bir İtalyan gazetesinin ‘Bin yılın Selahaddin’i durduruldu!’ ve buna benzer ‘Osmanlı durduruldu.’ gibi manşetler atması bu şuurun bir ürünüdür.”

Çakırgil, Rum suresine atıf yaparak insanların/toplumların birbirleriyle etkileşim içinde olduğuna değindi ve ümmetin yararına bir şeyleri düzeltmeye çalışan bir kadro varsa ona köstek olunmaması gerektiğine dikkat çekti. Bununla beraber oy vermenin demokrat olmakla eş değer olmadığını, insanların ‘Demokrasiden daha iyisi olamaz. Halkın iradesinin üstünde hiçbir değer yoktur’ diyerek oy atmaya gitmediğini şayet böyle bir anlayışa sahip olanlar varsa onların yanlış içerisinde olduklarını belirtti ve bu sistem dışında bir çözümün varlığının sorgulanması, teorinin pratiğe dönüştürülmesi gerektiğini söyledi.

ridvan_kaya_secim_paneli.jpgSelahaddin Eş’den sonra söz alan Rıdvan Kaya sözlerine Diyarbakır’da zalimlerce katledilen Aytaç Baran’a rahmet dileyerek başladı. Seçim sonuçlarından ötürü üzüntü duymanın doğal olduğunu, gerek Türkiye içinde gerek İslam coğrafyasının muhtelif bölgelerinde AK Parti’nin iktidarı kaybetmesinden ötürü Müslümanların kaygılı olmasının bir anlamı bulunduğunu, örneğin Halep’in rejimin elindeki bölgelerinde Türkiye’deki seçim sonuçlarının havai fişeklerle kutlanmasına karşın mücahitlerin kontrolündeki kesiminde ise büyük bir teessürle karşılanmış olmasının nedeninin bariz olduğunu ifade etti. AK Parti’nin oylarındaki düşüşün nedenlerini sıralayan ve İslamcı geçinen kimi isimlerin doğru tespitlerle işbirlikçilik kokan tezleri iç içe geçirdiklerine dikkat çeken Rıdvan Kaya örneğin Gezi’deki tutumundan ya da Ortadoğu politikasından ötürü AK Parti’yi suçlamanın adaletsizlikten ötürü tam manasıyla düşmanla işbirliği olduğunu vurguladı. Özeleştiri görünümlü bu tür sapkınlıklara karşı dikkatli olunması gerektiğini vurguladı.

AK Parti’deki gerileyişin nedenlerini sıralayanların, yükselenlerin neden yükseldiğini açık bir şekilde ortaya koyamadıklarını hatırlatan Kaya örneğin Roboski’deki tutumundan ötürü AK Parti’yi mahkum edenlerin HDP/PKK’nın bunca katliama rağmen nasıl benimsenebildiğini izah etmeye yanaşmadıklarını ifade etti. Seçim sonuçlarının milliyetçilik illeti ile hesaplaşma sorumluluğunu çok daha yakıcı bir şekilde önümüze koyduğunu, Kürt milliyetçiliğinin tipik bir ilhad ideolojisi olduğunu, Kürt halkının geniş bir kesimini kuşatan bu cahili tutumun nedenlerini anlamaya çalışmanın bir gereklilik olmakla birlikte şu veya bu gerekçeyle bu yanlışı meşrulaştırma, mazur gösterme tutumuna düşülmemesi gerektiğinin altını çizdi.

Oy verme tartışmasını tağutlara destek olmak olarak niteleyen İslami çevrelerin seçim sonucuna sevinmiş olmaları gerektiğini ifade eden Kaya, “yok eğer seçim gecesi içlerinde bir hüzün hissetmiş iseler, bu tutum onlardaki iman zafiyetine işaret olarak görülmelidir çünkü tağutların zaafa uğramasından ötürü üzüntü duymak ancak iman zafiyetine işaret olabilir” şeklinde ironik bir yaklaşım serdetti.

Son olarak bundan sonrasına dair sorulara bugüne dek ne yaptıysak, ne yapıyor idiysek ona devam edeceğiz, şartların lehimize ya da aleyhimize değişmesi elbette yapıp etmelerimizi etkiler ama vazifemizi etkilemez. Ta ki fitne yeryüzünden kalkıp, din yalnız O’nun oluncaya kadar Allah’ın dinine şahitliğimizi sürdüreceğiz” şeklinde son verdi.  

kenan_alpa_secim_paneli.jpg

Son konuşmacı olarak söz alan Kenan Alpay ise “hem AK Parti yönetimi hem de tabanı tarafından oy oranındaki beklentinin çok yüksek tutulması mevcut sonuçtan daha büyük bir hayal kırıklığını ve endişeyi beraberinde getirdiğini söyleyebiliriz” dedi. Alpay’ın değerlendirmesinde öne çıkan bazı vurgular şöyleydi: Oy oranlarının dağılımı dahi temelsiz değerlendirmeler için vesile kılındı. Oysa AK Parti’den önce Hükümeti kuran partilerin aldıkları oy oranlarına dikkat etmek ve hakkaniyetli kıyaslar yapmak en makul ve faydalı olan yoldur. Refah Partisi’nin birinci olarak seçimi kazandığı ve koalisyonun büyük ortağı olduğu dönemde oy oranı %21’di. DYP ve ANAP’ın oy oranları %20’ye ancak yaklaşabiliyordu. Şimdiyse CHP ve MHP’nin toplamı kadar bir toplumsal desteği yani %41’i hayal kırıklığı olarak gören ve yıkım olarak gösteren bir söylem moda olmuş durumda. Dikkat edilmesi gereken birçok gösterge, kıyas yapılması gereken pek çok nokta var. Tek yönlü bakış da çıkarım da sakat sonuçlar doğurmaya mahkûmdur.

7 Haziran seçimlerinin en önemli sonucu HDP’nin barajı beklenenin çok üstünde bir destekle aşmış olmasıdır. Kürt ulusalcılığı/milliyetçiliği çok yönlü desteklerle elde etti bu sonucu. PKK’nın bölgede estirdiği şiddet ve tehdit rüzgârlarını hesaba katmamak gerçeği inkâr etmek demektir. TÜSİAD medyasından, sol ve liberal aktör ve kurumların HDP için seferber olması bir şehir efsanesi değildi. Öyle ki AB ve ABD’nin medya ve diplomasi kanalları üzerinden sağladığı psikolojik ve siyasal katkı artık Batı açısından klasik müttefik olan CHP’nin de epeyce kenara çekildiğinin resmi olmuştur. Zamanın Ruhu bir dönem nasıl ki Türk milliyetçiliğinin önünü açtıysa şimdiki dönemde de Kürt milliyetçiliğinin önünü açmıştır.

HDP’ye giden yoğun oylar, hassaten kimi İslami çevrelerce verilen destekler geniş toplum kesimlerinde ciddi bir kafa karışıklığı, psikolojik bir soğuma hatta yer yer çözüm sürecinin bir tuzağa dönüştüğü gibi değerlendirmelere zemin hazırladı. Keskin ve kesin hükümler çıkarmanın bu vasatta hem mümkün hem de doğru olduğunu düşünmüyorum.

Kürt halkını, bilinçsizce Kürt ulusalcılığına kapılmış, Kürtçü bir partinin arka bahçesi olmaya razı olmuş gibi görmek ve bu şekilde itham etmek büyük bir yanılgıdır. Bölgede can ve mal güvenliğini temin edemeyen bir de üstüne yanlış ve yetersiz adaylarla Kürt halkını üzen AK Parti hükümetinin bu sonuçtaki katkıları görmezden gelinebilir mi? Mesele sadece Kürdistan bölgesine hastane, havaalanı, yurt, yol gibi alt yapı hizmetleri yapmaktan ibaret değildi ve halen de değil. Kimlik siyasetine, toplumsal kimliğe siyasal akıl ve söylemde atfedilen değer asla hafife alınmamalıydı. Bu noktada AK Parti’nin oy kaybının en hızlı ve yaygın olduğu toplum kesimi ve coğrafi düzlemin neresi olduğu açık değil mi?

Iğdır ve Kars’tan başlayıp Mardin’e kadar yayılan HDP dalgasını çok yönlü analize tabi tutmayan herkes kaybeder. İçeride TÜSİAD medyasından liberal ve Ortodoks sola dışarıdaysa AB ve ABD’den Esed ve İran rejimine kadar HDP’ye yüklenen anlam ve misyonun anlamı hiç de meçhul değil. Türkiye’yi siyasi, iktisadi ve diplomatik olarak bloke etmek, kısırlaştırmak ve bağımlı-kullanılabilir hale getirmektir hedef elbette. Erdoğan-Davutoğlu karşıtı tüm seküler-Batıcı aktörlerin Kürt ulusalcısı HDP’de mevzilenmiş olmasının sebebi hikmeti öncelikle budur.

AK Partisiz koalisyon hesaplarını boş ve sonuçsuz bir öfkeli hayal olarak değerlendiriyorum. Yıkım ortaklığının yapım ortaklığına dönüşmesi epey zorlu çabalar ve uzun bir zaman ister çünkü. Yakın planda buna imkân bulamazlar. CHP ve MHP ile koalisyon girişimlerini zorlamadan alınacak erken seçim kararı ters tepebilir. Ancak her iki parti şimdiden hareketlendi, pazarlık için ufak ufak şartlar ihsas ediyorlar. Pazarlık başlamışsa sürpriz görüşme ve teşebbüsler de kapıyı çalmaya başlamış demektir.

Bütün bunların dışında İslami cemaat ve hareketlerin kendilerini tahkim edecek, yenileyecek ve daha atak hale getirecek çalışmalara odaklanması esas meseledir. Tembellik, iktidar imkânlarına endekslenmek, sorumluluklarını siyasal iktidara devretmek vs. hastalıklı tutumlardan arınmak gibi sorunları kim ne zaman muhasebe edecek? Türkiye’nin resmi ideolojiden, devlet sınıflarının tasallutundan, NATO gibi küresel hegemonik ilişki ağlarından kurtarılması yolunda verilecek mücadele hepimizin omuzlarındadır. Bu sorumluluğu bir siyasal partiye yüklemek kadar seçim dönemlerine hasretmek de Müslüman toplumun karakteri olamaz.

Dinleyicilerin katkı ve sorularıyla devam eden bazı soruların konuşmacılarca cevaplanmasıyla sona erdi.

PROGRAMIN TAMAMINI İZLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ >>>

secim_paneli_01.jpg
 

secim_paneli_02.jpg

 

secim_paneli_03.jpg

 

secim_paneli_04.jpg

 

secim_paneli_05.jpg

 

secim_panel_06.jpg

HABERE YORUM KAT

14 Yorum