Özgür-Der: “Müslümana İzzetli Tavır Yakışır!”
Fethullah Gülen “Yardım malzemesi taşıyan gemiler için İsrail’den izin alınması gerekirdi; otoriteye meydan okumak yanlıştır” sözleri üzerine Özgür-Der Yönetim Kurulu Üyesi Hamza Türkmen bir basın açıklaması yaptı.
Basın açıklamasının tam metni:
MÜSLÜMANA İZZETLİ TAVIR YAKIŞIR!
Fethullah Gülen'in, Gazze Yardım Filosu için sarfettiği ve yalanlanmayan, üstelik Zaman Gazetesi'nde Abdülhamit Bilici'nin yazısı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın beyanıyla da desteklenen "Yardım malzemesi taşıyan gemiler için İsrail'den izin alınması gerekirdi; otoriteye meydan okumak yanlıştır" sözleri bir faciadır.
Bu sözlerin nasıl bir siyasi konjonktürde sarfedildiğine baktığımızda ise tablo daha da karanlık bir mahiyet arzetmektedir. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ABD'nin veto yetkisinin de aşılarak BM Güvenlik Konseyi'nde oy birliği ile "haydutluk ve korsanlık" yaptığını belirttiği Siyonist İsrail Devleti hakkında bir kınama kararı çıkarttırmıştır. Davutoğlu, bu kararın alınmasından önce yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullanmıştır: "Bu durum en basit ifadelerle, haydutlukla ve korsanlıkla eşdeğerdir. Bir devlet tarafından işlenen cinayettir. Bunun hiçbir mazereti ve haklı gerekçesi yoktur. Böyle bir yola yönelmiş bir ulus-devlet uluslar arası camianın saygın üyesi olarak meşruiyetini kaybetmiştir."
TC Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun bu konuşmasına göre İsrail uluslar arası hukuka göre devlet olma özelliğini yitirmiştir. Zaten 5 Haziran 2010 günü Türkiye'nin ABD Büyük Elçisi Namık Tan da, İsrail'le tüm ilişkilerin kesilebileceğini ilan etmiştir. Zaten Mavi Marmara gemisine Siyonist askerlerin gerçekleştirdiği korsan saldırıdan ve verilen şehitlerden sonra Amerika kıtasındaki Nikaragua Devleti bile, halkı Müslüman olan ülke devletlerini utandırırcasına bir günlük yas ilan etmiş ve Siyonist İsrail ile olan bütün diplomatik ve ticari ilişkilerini kesmiştir.
Fethullah Gülen'in Gazze Yardım Filosu ile ilgili eleştirisi; ayrıca Siyonist rejimin otoritesini önemseyen ve gerçekleştirdiği haydutluğu Siyonist medya ve işbirlikçisi kalemler ve eski dışişleri monşörler gibi perdelemeye çalışan beyanı, büyük bir basiretsizlik veya sığınmacılık örneğidir. Bu sözler, insanlık onuru ve dindarlar adına bir faciadır. Gülen'in bu sözleri adaletten ve erdemden yana olan tüm insanları, kalbi adalet ve özgürlükten yana vahye tanıklık doğrultusunda atan tüm Müslümanları bir kere daha rencide etmiştir, yaralamıştır ve üzmüştür. Fethullah Gülen bu sözlerinden dolayı Rabbimizden bağışlanma dilemeli ve derhal tüm Müslümanlardan, Filistin dostlarından ve insanlığın haktan ve adaletten yana olan ortak vicdanından özür dilemelidir.
Fethullah Gülen, Siyonist işbirlikçiliğine kapı açan ve Kur'an akaidiyle taban tabana çelişen bu sözlerini, AK Parti Hükümeti'nin olumluluk içeren bazı politikalarını içte ve dışta riskli görüp de bu riskten kaçınmaya çalıştığı için mi; yoksa 19. yüzyildaki İslam modernistlerinin "Loyalizm" (İngiliz İmparatorluğuna sığınma, Kralcılık) söylemi gibi neo-gelenekçi bir tutumla karşıtına sığınmayı tercih ettiği için mi sarfettiğini bilmiyoruz. Ama Fethullah Gülen ve cemaati hakkında bildiğimiz gerçek şudur. Bu insanlar dar anlamda dini ve ibadi formları yaşatabilmek ve İslam dışı uygulamaların kirlerinden kaçabilmek için gönülsüz de olsa İslam dışı otoritelerle işbirliği yaparak kendi geleneksel din anlayışlarını muhafaza etmeye çalışıyorlar.
"Ilımlı İslam" denilen bu forma 28 Şubat sürecinde bile "aşırı" denilerek tahammül edilememişti. Ama Gülen'in İsrail'i kollayan bu demecinden sonra Batı Çalışma Grubu'ndan birifing almış kalemler ve Siyonist propagandanın Türkiye'deki uzantısını oluşturan kartel medyası ve monşörler, Siyonist İsrail'e karşı tepki veren AK Parti Hükümeti'ne karşı hemen bu uzlaşmacı söylemle saf tutmaya adım atmışlar, bugünkü manşet ve söylemlerini bu pragmatizm içinde siyonizmle işbirliği kaygısıyla şekillendirmişlerdir.
Öte yandan 31 Mayıs 2010'da Türkiye'de Başbakanvekili olan ve sabahın en erken saatlerinden itibaren canlı yayınla bütün dünyanın izlediği Gazze İnsani Yardım Filosu ile ilgili krizi iyi yönetemeyen Bülent Arınç'ın tutumunun da hayrete verici olduğunun altını çiziyoruz. Basiretli olmak için iyi niyetli olmak yetmemektedir. Arınç, 31 Mayıs Pazartesi sabahı İsrail korsanlarına karşı uluslararası sularda Türkiye toprağı sayılan Mavi Marmara gemisi ve diğerlerini korumak için, hem devlet kurumlarının temsilcileriyle acil toplantı yapmakta gecikmiştir, hem de Siyonist saldırı ve katliam gerçekleştikten tam yedi buçuk saat sonra yaptığı ilk konuşmasında "Türkiye'nin savaşa girmesinin söz konusu olmayacağı"nı belirten çok talihsiz bir açıklama yapmıştır. Devlet yetkililerinin Pazartesi sabahı acil karar toplantısı, Akdeniz'de TSK Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na bağlı olarak Akdeniz'in uluslararası sularında devriye görevi yapan "Çağrı Grubu" muhriplerini aynı gün saat 00.01'den itibaren olay yerine yönlendirememiş ve Somali'de korsanları önlemek için Kızıldeniz'e harp gemisi yollanmasına rağmen kendi vatandaşlarını Akdeniz'in uluslararası sularda korumak için ne Deniz Kuvvetleri ne Hava Kuvvetleri harekete geçirilebilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti neden Mavi Marmara gemisini koruyamamıştır? Ya TSK harekete geçirilememiştir, ya TSK'ya uluslar arası hukuktan doğan haklara da dayanılarak yardım-kurtarma emri verilmemiştir; ya da bu emir verilmiş ama TSK emre uymamış veya oyalanarak Mavi Marmara katliamına göz yumulmuştur. Mavi Marmara gemisine 31 Mayıs günü sabah namazı sırasında müdahale eden Siyonist komanda birliklerinin haydutluğunu engellemek için Bülent Arınç ne yapıldığını, ne gibi emirler verildiğini halen açıklamamış, üstelik en kritik zamanda en azından susacağına, hangi akla uyduysa bir de savaş hali olamayacağı açıklamasında bulunmuştur ki bu son derece aciz ve Türkiye halkını rencide eden büyük bir yanlışlık olmuştur. Ancak Arınç bu gafından ve ataletinden dolayı kamuoyundan, Türkiye halkından ve insanlık onurundan özür dileyeceği yerde, bir de kalkmış statükoculuğu ilke edinmiş Fethullah Gülen'in bir facia olarak nitelendirdiğimiz demecini "Hocaefendi her zaman olduğu gibi doğru söylüyor" ifadesiyle bir müridin şeyhine itaati gibi savunabilme bahtsızlığında bulunabilmiştir.
Bülent Arınç, Gazze Filosu krizinde son derece pasif ve inisiyatifsiz bir yönetim göstermiştir. Üstelik bu beceriksizlik ve zaaf halini adeta örtmek için Fethullah Gülen'in Siyonist propaganda ile paralelleşen demecine sığınmaya kalkışmıştır ki bütün bu olumsuzluklar kamuoyu vicdanını yaralamıştır. Arınç Gazze İnsani Yardım Filosu krizinde gerek karar mekanizmalarında, gerek demeçlerinde, gerek Gülen'in ilkesiz söylemiyle paralelleştiği için büyük bir hata ve zaaf hali içinde olmuştur.
Mavi Marmara gemisine yönelik gerçekleştirilen haydutluk ve katliam olayı nedeniyle Türkiye halkının ezici bir çoğunluğu ayağa kalkmıştır. Milyonlarca insan büyük bir üzüntü ve öfke içinde Siyonist saldırıya karşı tepkilerini sergilemiştir. Türkiye bu üzüntü atmosferini yaşarken, Kartel Medyası ile Fethullah Gülen bağlılarının düzenlediği eğlence programları kesintisiz devam edebilmiştir. Adana'da yapılan 17. Altın Koza Film Yarışması, "Millet yasta iken eğlence olmaz" denilerek tehir edilirken, ılımlı İslam anlayışının taşıyıcısı dindarların düzenlediği Türkçe Olimpiyatlar şarkı ve dans yarışmasının iptal edilmemesi Fethullah Gülen'in talihsiz demecinin pek de dil sürçmesinden kaynaklanmadığını düşündürtmektedir.
Son olarak bir kez daha vurgulayalım. İslami değerlerimiz adına, yok eğer bu değerlere saygı gösterilmiyorsa adaleti arayan insanlığın ortak vicdanı adına Fethullah Gülen'i yardım Filosu ve İsrail'i otorite kabul eden sözleri nedeniyle Rabbimizden tövbe etmeye, Müslümanlardan, Filistin dostlarından ve insanlıktan özür dilemeye bir kez daha davet ediyoruz. Bülent Arınç'ı ise bu kriz sürecinde yönetim açısından dirayet gösteremediği için kamuoyuna açık biçimde özeleştiriye davet ediyoruz.
Hamza Türkmen
Özgür-Der Yönetim Kurulu Üyesi
HABERE YORUM KAT