1. HABERLER

  2. ETKİNLİK-EYLEM

  3. Özgür-Der Gençliği “Salyangoz- Suriye Zindanları” kitabını tahlil etti
Özgür-Der Gençliği “Salyangoz- Suriye Zindanları” kitabını tahlil etti

Özgür-Der Gençliği “Salyangoz- Suriye Zindanları” kitabını tahlil etti

Özgür-Der Gençliği bu ayki kitap forumunda “Salyangoz - Suriye Zindanları” kitabını değerlendirdi.

13 Ocak 2025 Pazartesi 15:30A+A-

HAKSÖZ HABER

Özgür-Der Gençliği’nin düzenlemiş olduğu kitap forumunda Sena Alsamman ve Eda Tetik’in sunumlarıyla Mustafa Halife’nin Salyangoz-Suriye Zindanları isimli kitabı tahlil edildi.

Sena Alsamman sözlerine Asr Sûresini okuyarak başladı. Alsamman kitabın insanlık tarihinin en karanlık dönemlerinden birine ışık tuttuğunu belirterek kitabın yazarı Mustafa Halife’nin hayatı hakkında bilgi verdi.

“Mustafa Halife, 1948’de Suriye’nin Cerablus kentinde Katolik Hristiyan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Liseden sonra bir arkadaşı ile birlikte ticarete atılmak ve kolay yoldan para kazanmak için okumayı bıraktı. Başarısız geçen dört yıllık ticaret hayatından sonra ailesi müdahale edip durumu düzeltme kararı alarak Mustafa Halife’yi okutmak için Fransa’ya gönderdi. Ailesinin birçoğu Fransa’da okuduğu için Paris’e gitmeden Fransızcayı bilmesi eğitim hayatını epey bir kolaylaştırdı. Sinema yönetmenliği okuyarak geçen 6 yıllık eğitim hayatından sonra duyduğu özlem ve büyük hedeflerle ülkesine dönmeye karar verdi. Bu kararını kitapta şöyle ifade ediyor:

‘Suzan… Ben vatanımı, şehrimi seviyorum. Caddelerini, sokaklarını, hatta her şeyini seviyorum. Bu boş anlamsız bir romantiklik değil, aksine bilinçli, köklü bir histir. Mahallemizdeki eski evlerin duvarlarına kazılmış yazılar hala hafızamda. Onları özlüyorum. Birinci sebebim bu. İkincisine gelince; Ben iyi bir yönetmen olmak istiyorum. Kafamda büyük planlar, projeler var. Büyük işler hedefliyorum. Fransa’da hep yabancı olarak kalacağım. Onların gözünde herhangi bir sığınmacıdan farkım olmadan çalışamayacağım. Benim yerime başka gençleri tercih edecekler. Hayır, hayır bunu istemiyorum. Ülkemde haklarım var… Başkaları benden avantajlı değil. Biraz gayretle kendimi ispat edebilirim. Ülkemin bana ve benim gibilere ihtiyacı var. Bu yüzden dönüş kararım kesindir ve aksine beni ikna etmek yönündeki tüm çabalar boşuna.’ ”

Alsamman sözlerine Mustafa Halife’nin büyük umutlarla gelmeyi arzuladığı ülkesine henüz ayak basmışken Şam Havaalanı’nda Müslüman Kardeşler’e üye olmak suçlamasıyla tutuklanmasına ve 13 yıllık zindan hayatının başlamasına değinerek devam etti. Alsamman, Hristiyan olan yazarın hapis hayatında hissettiği çift yönlü baskıyı açıklarken rejim tarafından casus, hapishanedeki diğer tutsaklar içinse rejimin casusu olduğu zannıyla kendi kabuğuna çekildiğini ve bu süreçte kendini ‘salyangoz’ olarak tasvir ettiğini bu nedenle kitabın adının salyangoz olduğunu belirtti.

“Casus olarak nitelendirilen Mustafa Halife bir gün hücresinin duvarında baş hizasına gelen bir deliği keşfeder ve bu delikten idamların ve işkencelerin uygulandığı hapishane meydanını battaniyesi altında gizlenerek gözlemeye başladı. Yazarımız bu kitabın büyük bir bölümünü Sahra Hapishanesinde yazdı. ‘Yazmak’ fiiline aldanmayın, mecazi olarak kullanılmış. Bilirsiniz yazmak için kalem ve kağıt gerekir ama Sahra Hapishanesinde kağıt ve kalem bulunmaz. Bu nedenle yazar zihnini bir ‘kayıt cihazına’ çevirerek günlük tutmuştur. Yine kitabın adında bahsi geçen bir casusun günlüğü cümlesi buradan gelmektedir. Yazarımızın 13 yıllık hapsedilme sürecinin 12 yılı Sahra Hapishanesinde geçmiştir. Yazarın hapsedildiği Sahra Hapishanesi; Sednaya, Daraa, Adra ve Mezzeh Askeri Hapishaneleri uluslararası insan hakları standartlarının çok altında olan ve dünya genelinde en kötü koşullara sahip cezaevleri arasında sayılıyor. Bu hapishanelerde yaşanan insan hakları ihlalleri defalarca rapor edilmesine rağmen herhangi somut bir sonuç alınmadı.”

Eda Tetik sözlerine Mustafa Halife’nin rejim tarafından hapse atılma nedeni olarak belirtilen Müslüman Kardeşler’e değinerek başladı. Tetik bir hapishanede olması gereken şartları ve Sahra hapishanesindeki şartları karşılaştırarak devam etti. 

“Yüz karartıcı suçlar haricinde hapishanelerin temel insan haklarına, uluslararası hukuka dayalı standartları benimsemesi gerekir. Hapishanelerin amacı yalnızca insanları cezalandırmak değil aynı zamanda insanları rehabilite etmek ve topluma kazandırmaktır. Ancak Sahra Hapishanesi yargılanma sürecinin rejim otoritesiyle keyfi olarak gerçekleştirildiği, mahkûmların somut herhangi bir gerekçe olmadan fiziksel ve psikolojik anlamda sistematik işkencelere maruz bırakıldığı, birincil temel ihtiyaçların dahi karşılanmasının oldukça zor olduğu şartlar barındırmaktadır.”

Tetik, Sahra hapishanesindeki zor koşullardan bahsederken namaz kılmanın cezasının bile ölüm olduğu üzerinde durdu. Bu nedenle mahkûmların hapis süreci boyunca ‘korku namazı’ kıldıklarını belirtti.

Sosyolojik ve psikolojik perspektiften hapishanelerdeki işkenceleri değerlendiren Sena Alsamman işkencelerin, insanlık onurunu zedeleyen ve bireyin fiziksel, psikolojik ve sosyal anlamda derinden etkileyen uygulamaların başında geldiğini bununla beraber işkencelerin yalnızca bireysel bir suç olmadığını aynı zamanda toplumun adalet, insan hakları ve devletin meşruiyet algısını zedeleyen bir olgu olduğunu söyledi.

Alsamman, işkencelerin sosyolojik ve psikolojik etkilerini üç temel başlık olarak belirtti. Bu başlıklardan ilki işkencelerin bireysel etkileridir.

“İşkence, maruz kalan bireylerde uzun vadeli fiziksel ve psikolojik travmalar gelişmesine, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), anksiyete, depresyona ve intihar düşüncesinin oluşmasına neden olur.“

Alsamman işkencelerin toplumsal etkilerinin ise insanlar arasındaki kutuplaşmayı artıracağı gibi toplumda korku kültürünü yaygınlaştırdığını belirtti. Aile ve yakın çevre üzerindeki etkilere de değinen konuşmacı işkencelerin yalnızca mahkumlar üzerinde değil aileleri üzerinde de baskı oluşturduğunu belirtti.

Alsamman, mahkumları öldürmek yerine işkence etmenin rejimin toplumsal olarak izlediği bir strateji olduğunu belirterek rejimin kontrol ve güç gösterisi sağladığını, muhalifleri sınırlandırmayı hedeflediğini, sosyal yapıyı zayıflattığını, zihinsel ve ruhsal çöküntü yarattığını, korku kültürünü pekiştirdiğini ve toplumsal hafızayı yok etmeye çalıştığını vurguladı.

Rejimin baskı sürecinde uluslararası toplumun sessiz kalmasına değinen konuşmacı, bu sessizliğin ardında siyasi çıkarlar, jeopolitik dengeler, uluslararası hukukun uygulanmasındaki yetersizlik, ulusal egemenlik ilkesi, kamuoyunun sessizliği, askeri müdahalenin riskleri ve rejimin orantısız güç politikası olduğunu belirtti.

Eda Tetik ‘Demir Yumruk’ olarak da nitelendirilen Baas Rejiminden bahsederken rejimin baskılarının asıl nedeninin iktidarda kalma çabası ve muhalefet korkusu olduğuna değindi. Etnik ve mezhepsel dinamiklerin oldukça canlı olduğu Suriye toplumunda rejimin böl-parçala-yönet stratejisi uygulayarak yönetimi kontrol altına aldığını vurguladı.

Hapishanelerin özgür insanların üzerindeki etkisinden bahseden konuşmacı Tetik, hapishanelerin sadece mahkumlar için ceza ve infaz kurumu olmadığını özgür insanlar için korku ve baskı mekanizması oluşturduğunu belirtti. Hapishanelerin manevi etkilerinin yanı sıra maddi etkilerini de ele alan Tetik rejim yandaşları tarafından mahkumlardan haber alma karşılığında rüşvet ve fidye taleplerinin oldukça yaygın olmasına bu sebepten ötürü hapishane çalışanlarının ve rejim taraftarlarının haksız kazançlar elde ettiklerine değindi.

“Manevi ve maddi etkilerin dışında mahkumlar serbest bırakıldığında rejimin baskısından dolayı toplumdan dışlanmaya, damgalanmaya maruz kalıyor. Toplumsal etkilerin en önemli noktası ise göç ve mülteci durumuna düşmektir.”

Baskıcı bir rejimde bireyin kimliğini ve varoluşunu korumasının nasıl mümkün olacağı sorusunu yönelten Tetik, mücadelenin sadece fiziksel değil aynı zamanda zihinsel bir eylem olduğunu Mustafa Halife’nin de 13 yıllık esaret sürecinde zihnini fonksiyonel olarak kullanarak işkencelere karşı mücadele ettiğini belirtti.

“Yazarımızın Hristiyan olmasına rağmen esareti boyunca Kur’an’ı ezberlemesi ve kâğıt kalem olmayan bir ortamda zihnine not ettiği günlükle bu eseri yazması bu mücadelenin meyvesidir.”

Program katılımcıların soru ve katkılarıyla sonlandırıldı.

whatsapp-image-2025-01-13-at-15-33-15.jpeg

HABERE YORUM KAT

8 Yorum