Özgür-Der: "Darbecilikle Hesaplaşma Sekteye Uğratmamalıdır!"
Özgür-Der, Hükümet'in Gülen Cemaati ile arasında yaşanan gerginlikte darbecilerle hesaplaşma yolunda atılan adımları sekteye uğratıcı hamlelere girişmesini eleştirdi.
Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya'nın kaleme aldığı basın açıklamasında Hükümet ile Gülen Cemaati arasındaki kavganın ilkesiz bir şekilde ilerlediği ve tehlikeli sonuçlara yol açacağı belirtildi. Gülen Cemaatinin Suriyeli mazlumlara giden yardımlarael atacak kadar ileri gittiği kaydedilen açıklamada hükümetin de 100 yılık darbe geçmişiyle hesaplaşma yolunda atılan adımları sekteye uğratıcak hamlelere giriştiği vurgulandı.
***
Hükümet Pragmatik Hesaplarla
Darbecilikle Hesaplaşma Sürecini Sekteye Uğratmamalıdır!
6 Ocak 2014
AK Parti Hükümeti ile Gülen Cemaati arasında yaşanan gerilimin tarafları vahim ilişki ve tavırlara yönelttiği görülüyor. Kavganın harareti son derece ilkesiz, yanlış ve tehlikeli ittifaklara kapı aralamakta.
Bu bağlamda Gülen Cemaatinin emniyet ve yargı içindeki uzantıları marifetiyle hükümeti sıkıştırma adına emperyalist güçlerin gündemine malzeme taşıma işgüzarlığına girişebildiğini, medya organları vasıtasıyla Suriyeli mazlumlara uzanacak yardım elini dahi kesebilecek atraksiyonlara kalkışabildiğini ibretle izliyoruz. Öte yanda ise AK Parti Hükümetinin Türkiye’nin son yıllarındaki en büyük kazanımı olan darbecilikle hesaplaşma adımlarını bütünüyle boşa çıkartacak söylem ve tavırlar sergilemekte olduğunu hayret ve endişeyle takip ediyoruz.
Başbakan Başdanışmanı sıfatını taşıyan bir milletvekilinin “milli orduya kumpas kuruldu” sözleriyle başlatılan tartışmada gelinen yere baktığımızda gündelik düşünmenin, basit çıkar ve ittifak hesaplarının Türkiye siyasetinde ne kadar etkili olduğu gerçeğini bir kere daha müşahede edebiliyoruz. Nitekim ardı ardına yaşanan gelişmeler Sayın Yalçın Akdoğan’ın söz konusu ifadesinin bir dil sürçmesi ya da maksadını aşan bir söz olmayıp hesaplanmış bir tutumun işaret fişeği olarak çakıldığını ortaya koyuyor.
Ve günlerdir medyada tartışmaya açılan konunun yeterince olgunlaştığı kabul görmüş olmalı ki, nihayet bizzat Başbakanın ağzından Ergenekon ve Balyoz davası tutuklu ve hükümlülerinin yeniden yargılanması yolunun açılmak üzere olduğunu öğreniyoruz. Barolar Birliği Başkanı Sayın Metin Feyzioğlu’nun Başbakanla yaptığı ve “bir çalışma toplantısı” mahiyetinde geçtiğini açıkladığı görüşmeden sonra adeta ağzı kulaklarına varırcasına verdiği müjde de bu mevzuda epey bir yol alındığını gösteriyor.
Tam bu noktada konjonktürel kaygılarla son derece hassas ve tehlikeli bir sürecin kapısının aralanmaya çalışıldığı izleniminden hareketle AK Parti Hükümetine yönelik olarak şu uyarıları yapmayı gerekli görüyoruz.
Ergenekon ve Balyoz davaları ile başlayan süreç Türkiye’nin yüz yıllık darbeci-cuntacı tarihiyle bir hesaplaşma ve toplumu, siyaseti bu kirlilikten arındırma sürecidir. Başından itibaren Kemalist tahakküm özlemcisi çevrelerce sistematik bir tarzda sulandırılmaya çalışılan bu sürecin şimdi hükümetin bazı söylem ve tavırlarıyla da şaibeli bir konuma oturtulması korkunç bir yanlış olacaktır.
Şüphesiz çok sanıklı pek çok davada olduğu üzere bu davalarda da yeterli delil olmadan sanık konumuna oturtulan, cezalandırılan kişiler olabilir ve vardır. Nitekim bu davalarda yaşanan bu tür haksızlıklara dair kanaatlerimizi daha önce çeşitli kereler kamuoyuyla paylaşmıştık.
Bu boyutuyla hukuksuzluğun ve mağduriyetlerin giderilmesi çerçevesinde şahıslar bazında bir takım hukuki girişimlerin başlatılması anlaşılabilir bir şeydir. Mamafih 2000’li yılların ilk yarısında icra edilen onca darbe girişimi hiç olmamış gibi tüm bu davaların “kumpas” kavramıyla mahkum edilmesi asla kabul edilemez. Bu söylem ve bu söylem zemininde başlatılan tartışmanın darbecileri ve darbeciliği masum göstermeye yönelik kapsamlı bir propaganda malzemesine dönüşmekte olduğunun altını çiziyoruz.
Öte yandan “Türkiye’nin kötü işleyen yargı sisteminin tek gündemi darbe davaları mı olmalıdır” diye de ayrıca düşünülmesi gerektiğine inanıyor ve hükümete soruyoruz: 28 Şubat sürecinde bilhassa İslami kimlikli insanların yargılandığı davalarda brifing tezgahından geçirilmiş yargı tarafından verilen kararlara ilişkin ne yapılmıştır? Başta Sivas davası olmak üzere pek çok davada yargı üzerinde nasıl bir “kumpas” kurulduğu bilinmiyor mu? Aynı süreçte bizzat Sayın Başbakan sistematik hukuksuzluğun mağduru olmamış mıdır?
Ve halen de aynı hukuksuz mantığın bir giyotin gibi işlemesi karşısında somut tek bir adım atılmakta mıdır? Tek bir şiddet eylemi olmamasına rağmen Hizbu’t Tahrir örgütüne mensup oldukları için yüzlerce Müslüman’a terör örgütü üyeliğinden ceza yağdırılması; Elazığ’da İhya-Der mensuplarının tümüyle sosyal etkinliklerden ibaret eylemlerinin Hizbullah faaliyeti kabul edilip ağır cezalara çarptırılmaları; sırf evlerinde bulunan bazı kitaplar, devam ettikleri mescitler ya da Afganistan’a veya Pakistan’a seyahat etmiş olmaları baz alınarak her gün onlarca Müslüman’ın el-Kaide ile irtibatlı olduklarına hükmedilmesi; daha geçtiğimiz günlerde onaylanan Yakup Köse ve arkadaşları hakkında verilmiş mahkumiyet kararları ve daha buna benzer pek çok hukuksuzluğun mağdurları hakkında bir şey düşünülmekte midir? Acaba sırtlarında üniforma, omuzlarında apolet taşımadıkları için bu insanların durumu gündeme alınmayı hak etmiyor mu?
Yeniden yargılanma kapısı açılacaksa buna darbecilerden değil, darbecilerin bugüne kadar mağdur ettiklerinden başlamak adaletin gereğidir. Adalet sesi çok çıkanı değil, haklı olanı, gerçekten mağdur olanı duymayı gerektirir. Ve darbecileri temize çıkartmaya ve büyük zorluklarla elde edilmiş kazanımları berhava etmeye yönelik her girişim yeni yeni mağduriyetler, kalıcı zafiyetler üretmeye adaydır.
Rıdvan Kaya
Özgür-Der Genel Başkanı
HABERE YORUM KAT