Özel yetkili mahkemeler
Hükümetin özel yetkili mahkemelerle ilgili olarak yapacağı değişikliğin tam olarak ne olacağını henüz bilmiyoruz. Tartışmalar daha çok sızan ipuçları üzerinde yürüyor ve elbette ki spekülasyon niteliği taşıyor.
Ne var ki, "testi kırılmadan", yani her şey olup bitmeden bazı uyarılar yapabilmek için de duyumlar üzerinden spekülasyon yapmak kaçınılmaz.
Bilindiği gibi Başbakan Erdoğan ile bazı bakanlar geçen hafta özel yetkili mahkemelerin görev alanlarını düzenleyen CMK'nın 250. maddesine ilişkin değişiklik yapılabileceğine yönelik açıklama yapmıştı.
Bu değişikliklerden birinin, tutukluluk süresini düşürmeye yönelik olacağı tahmin ediliyor. Şu anki uygulamaya göre, özel yetkili mahkemelerde yargılanan sanıklar için tutukluluk süresinin azami haddi diğer mahkemelerde yargılananların iki katı, yani on yıl... Masum olması ihtimali olan bir insanı on yıl hapiste tutmak, hangi mahkemede yargılanırsa yargılansın; hangi suçtan yargılanırsa yargılansın vicdana sığmayacak bir durumdur. Esasen 5 yıl bile çok uzun bir süreyken, bunu özel yetkili mahkemeler için 10 yıla çıkarmak resmen yargısız infaz anlamı taşır.
"Peki, darbe elebaşları da dahil herkes dışarı mı çıksın" diyenlere cevabım, "Evet, çıksın"dır. Eğer sizin adalet sisteminiz bir davayı beş yılda bitiremiyorsa, beş yıl içinde suçluyu suçsuzdan ayırt edemiyorsa, çıksın! Çünkü bu çarpık duruma yol açan şey, devletin zaafıdır, tutuklunun suçu değil. Çünkü bir masumun 10 yıl boşuna boşuna yatması, bazı suçluların hak etmedikleri halde özgürlüklerine kavuşmasından daha vahimdir.
Sonuç olarak, hazırlanmakta olan paketin tutukluluk süresinin azami haddini 5 yıla düşürmesini adalet anlayışına sahip herkesin desteklemesi gerekir.
Dokunulmaz alanları genişletmek
Ne var ki, duyumunu aldığımız bir diğer değişiklik için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
Yapılacak yeni düzenlemeyle özel yetkili mahkemelerde yargılanacak genelkurmay başkanı, kuvvet komutanları, emniyet ve diğer üst düzey bürokratlarla ilgili olarak MİT benzeri bir düzenlemeye gidileceği söyleniyor. Bu kişiler hakkında soruşturma ve kovuşturma açılması, gözaltına alınmaları ve sorgulanmalarının izne bağlanması formülü üzerinde çalışılıyor. İzni bakanın mı, başbakanın mı vereceği, kimlerin yargılanmasının izin kapsamında olacağı çalışmalardan sonra netleşecek olsa da ağırlıklı görüşün bürokratın bağlı olduğu kurumun başındaki isimden izin alınması olduğu belirtiliyor.
Hemen söyleyeyim ki bu değişiklik hem ilkesel olarak hem de siyasi olarak son derece büyük sakıncalar taşıyor.
İlkesel olarak, devletin kimi kurum ve kişileri yargıdan "kaçırması", onları özel koruma altına alması ve yargıya karşı dokunulmaz kılması sonucunu verecek her türlü düzenleme yanlıştır, yasalar önünde eşitlik ilkesinin erozyona uğratılmasıdır. Devletlerin "kendi adamlarını" kanatları altına alıp yargıdan koruyup, diğer vatandaşlarını "korumasız" bir şekilde "yargının önüne atması" devletlerin kötü bir geleneğidir. Burada bu kötü geleneğin bir kez daha hortlayışına ve alan genişletme çabasına tanık oluyoruz. Bu yüzden bu düzenlemeye ilke olarak karşı çıkmalıyız.
Siyasi sonuçları açısından bakınca da son derece vahim bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz. Bana kalırsa özel yetkili mahkemelerin derin devlet yapısını çözmelerini sağlayan en önemli farklılığı, o zamana kadar yargıya yasak olan alanlara girebilmesi, bütün kilitli kapıları açabilmesi ve soruşturma görevini o yasak alanlarda da gerçekleştirebilmesiydi.
Eğer özel yetkili savcılar geçmişte Kozmik Oda'ya giremeseydi, muvazzaflar dahil kuvvet komutanlarını sorguya çekemeseydi, bugün açılan bütün o darbe teşebbüsü davaları açılamaz, en hayati delillere ulaşılamazdı.
Dolayısıyla, özel yetkili mahkemelere bütün kapıların açık olması, bu mahkemelerin varlığının en temel sebebidir. Eğer siz bu temel farkı ortadan kaldırırsanız, fiilen özel yetkili mahkemeyi ortadan kaldırmış olursunuz.
Eğer amaç buysa söylenecek bir şey yok. Ama o zaman da derin yapılarla mücadelenin artık bittiğini ilan etmeniz gerekir.
Bunu yapabilir misiniz?
BUGÜN
YAZIYA YORUM KAT